confessions

alasya

1. nesil Yazar - Yazar -

  1. toplam entry 223
  2. takipçi 8
  3. puan 32609

antiphonitis müzesi

alasya
girne'nin doğusundaki esentepe kasabası yakınlarında, beşparmak dağlarının zirvelerine yakın bir noktada yer alan bu kilise eski bir manastırın çekirdeğini oluşturmaktadır. antiphonitis, “cevap veren isa” anlamına gelmektedir.

kilise, sekiz sütunla desteklenen düzensiz bir sekizgen formundaki kubbesi ile kıbrıs'ta pek rastlanmayan bir mimari biçime sahiptir. batısındaki beşik tonozlu narteks ile güneyindeki revak 14. veya 15. yüzyılda yapılmış eklemelerdir. güneydeki revak düzenlemesi gotik taş işçiliğinin eşsiz bir örneğidir. yapı narteks dışında tamamen duvar resimleri ile kaplı iken bunlardan çok azı günümüze kadar ulaşabilmiştir. korunmuş olanların bir bölümü 12./13. yüzyıllara tarihlenirken bir bölümü de 14./15. yüzyıllar arasına tarihlenir. duvar resimlerinde yoğun olarak azizler betimlenmiş olmakla birlikte incil'den alınmış kompozisyonlar da vardır.

alinya dikeni

alasya
mesarya ovasına yaz aylarında yetişen, kökü suya kadar inen, sulu yerlerde daha gür sürgünler veren bitki. baklagillerden olup azot içerir. değerli bir hayvan yemidir.

saffet soykal

alasya
2012 yılında Hüseyin Kanatlı, Saffet Soykal için güzel bir yazı yazmıştı.

"Yıl 1956… Ve Saffet Soykal henüz 20 yaşındaydı.

Üç yıl kadar Bpzkurt gazetesinde görev yapan Saffet Soykal, 1959 yılında kendini, yeni kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti'nin ortak resmi radyosu, Kıbrıs Radyo Yayın Korporasyonu'nda buldu.

1963 olaylarından sonra, 1964 Aralık ayında, o günlerde propaganda maksadıyla kurulan Anamur Radyosu'na gönderildi.

Oraya altı aylığına gitmişti; ancak 1970 yılına kadar orada kaldı.

Dışişleri Bakanlığı'nın talimatı üzerine geri Kıbrıs'a geldi.

Ancak o zamanın karmaşası içinde çeşitli istenmeyen olaylarla, hatta haksızlıklarla karşılaştı.

Bu tedirginlikler sonradan katıldığı Bayrak Radyosu'nda da sürdü.

Kendini zaman zaman mağdur hissetti.

Maddi ve manevi haklarını elde etmek için, 1973 yılında, aynı durumda olan diğer iki meslektaşı, İzzet Rzca Yalın ve Sevilay Direkoğlu ile o zamanın Bayraktar'ının karşısına çıkmak gereğini hissetti.

Bu, haklı bir başkaldırıydı.

Daha sonraki yıllarda muhtelif vesilelerle, haksızlığa, hatalara ve yanlışlıklara karşı gösterdiği tavır, hatta canlı TV yayınlarında açık açık isyan etmesi de onun meziyetleri arasındadır.

1974'ten sonra yine basın-yayın hizmetlerine devam eden Saffet Soykal, 1980 yılında TC Büyükelçiliği'nde tercüman olarak görev yapmaya başladı.

Günde 22 sayfalık Rumca gazetelerden tercümeler yapıyordu.

Ödeme konularında ve sözleşme koşullarının tatbikinde bazı 'haksızlıklar' gördüğünü ifade eden Saffet Soykal, bu haklarını talep etmek için yasal yola başvurduğunu, davanın istinafta bulunduğunu ve yakında bunun yargılanmasının yapılacağını söylüyor.

Bunu söylerken de, kendine göre hem haklılığını, hem de espri ve o tatlı isyan yönünü dile getiriyor.

BİR YIL ÖNCE 'ÖLMÜŞTÜ'

Allah gecinden versin, ama Saffet Soykal gerçekten ölmüştü.

'Ölmeden' önce Bayrak TV, Kanal T, Genç TV gibi yerli kanallarda kendine özgü yorumlarını sürdürdü.

Programları büyük bir dikkatle izleniyor; takdir görüyordu.

Hele stüdyodaki çarpıklıkları dile getirmesi ve canlı yayında gayet rahat hareketlerle olumsuzlukları isyan edercesine dile getirmesi, Türkiye kanallarının da dikkatini çekti.

Beyaz Show'a davet edilen Saffet Soykal, kısa sürede Türkiye'de de üne kavuştu.

Daha önceki yıllarda geçirdiği tüm olumsuzluklar ve haksızlıklara rağmen, yaşama ve çalışma azminden bir şey kaybetmeyen Saffet Soykal için bu gelişmeler bir nevi 'nemalanma!' görevi görüyordu.

Altı yıl kadar önce eşini kaybeden Saffet Soykal yeniden depresyona girdi.

Ancak kendini toparlamasını ve işlerine dört elle sarılmasını bildi.

Bu arada belki bir teselli, belki de dış ülkelere olan düşkünlüğü dolayısıyla, deyim yerindeyse 'Evliya Çelebi' gibi dünya turuna çıktı.

Her vesileyle, tatillerini genellikle yurt dışında geçirdi.

Amerika, Kanada yanında hemen hemen tüm Avrupa ülkeleri, Ortadoğu ve diğer Arap memleketleri, Uzakdoğu ve Avustralya onun destinasyonları listesine girdi.

Artık gidecek yer kalmamıştı.

Son olarak 'öbür dünyayı' denedi.

Ve bir yıl kadar önce 'öldü'..

Gazeteciler Birliği lokalinde eski gazetecilere plaket töreni sırasında yaşandı bu acı olay…

Orada bulunan doktorların müdahalesi ile yeniden yaşama döndü Saffet Soykal…

75 yaşında yeninden doğmuş gibiydi artık…

Saffet Soykal olayı, kendine özgü o tatlı espriyle şöyle anlatıyor:

“Her tarafı gezdim dolaştım. Bir de öbür tarafı deneyeyim dedim. Kapıdakiler “Rezervasyonun yok” diyerek kıçıma bir tekme atıp beni geri dünyaya gönderdiler.”

Saffet Soykal iki kızı, bir oğlu ve üç torunuyla şimdi mutlu mu mutlu…

Emekliliğinin de tadını çıkarmaya çalışıyor.

Gezilerine de devam ediyor.

Son uğrağı Norveç fiyortları oldu.

Bundan sonra da Mars'a gitmek için rezervasyona hazırlanıyor.

İşte güzel dostumuz Saffet Soykal'ın acı tatlı hayatı…

Ona acı değil, daha tatlı bir yaşam diliyor ve “İşte Hayat” diyoruz."

ulus ırkad

alasya
Kıbrıslı Türk entelektüel, yazar, eğitim insanı.



1957 yılında Baf'da dünyaya geldi. 1963 yılında ilkokul birinci sınıftayken toplumlar arası çatışmalar nedeniyle yaklaşık üç yıl okulu bırakmak zorunda kaldı. Okula döndüğünde eğitimsiz olduğu için okuma yazma bilmiyordu. 1974 yılına kadar Baf'ta yaşadı ve Baf Kurtuluş Lisesi'nde eğitim gördü. 1974'te okulu tarafından başarılı bir öğrenci olarak ödüllendirildi ancak savaşta esir düştüğü için 1975 yılında sınırdaki Kıbrıslı Rum öğrencilerle değiştirilerek kuzeye giderek eğitimine orada devam etti.

20 Temmuz 1974 sonrasında ortaya çıkan yeni siyasal ve coğrafi oluşumla ailesi ile birlikte Mağusa'ya göç etti. 1976 yılında Mağusa Namık Kemal Lisesi'nde mezun oldu. Ardından Kıbrıs Türk Öğretmen Koleji'ne devam etti. 1979 yılında mezun oldu.

1980 yılından itibaren Söz, Özgürlük, Yenidüzen, Ortam, Halkın Sesi, Akrep, Yeni Çağ ve Alternatif Yazın isimli dergi ve gazetelerde araştırma, makale ve mizahi öyküler yazdı. Birçok mizahi oyunu tiyatroya uyarlanarak sahnelendi. Yazın çalışmalarının yanı sıra çeşitli dergilerde İngilizce ve Rumca'dan Türkçe'ye çeviriler yaptı.

1989 yılında Batı Berlin'e giderek, Alman Yeşiller Partisinin de katkılarıyla Kıbrıslı Türk ve Rum aydınların oluşturduğu Bağımsız Kıbrıs İçin Federasyon ve Temas Grubu'nda yer aldı. 1992-1994 yılları arasında İngiltere ve Amerika Birleşik Devletleri'nin çeşitli kentlerinde kısa dönemli meslek eğitimleri gördü. Kıbrıs Türk Öğretmenler Sendikası Yönetim Kurulu üyeliğinin yanı sıra, Kıbrıs Türk Karikatürcüler Derneği Yönetim Kurulu üyeliği ve Dış İlişkiler Sekreteri görevinde bulundu. Kıbrıslı Türk Mizah edebiyatına yaptığı katkılar nedeniyle Altın Zeytin ödülü verildi. Bir sendikacı olarak uzun süre adada çözüm için mücadele etti. Üç dilli HADE dergisinin editörlüğünü de yaptı.

11 Yıl da Şehit Osman Ahmet İlkokulu'nda öğretmenlik yaptı. 26 yıldır görev yaptığı Gazi İlkokulu'ndan 2017 yılında emekli oldu.

Yayımlanan Kitapları:
Mehmet'in Özlemi (1995)
Kıbrıs İkonları (1996)
Bellapais Köyünden Yazılan Mektuplar (1997 - çeviri kitabı)
Ortsak Vatan Plutis Servas (1999- çeviri kitabı)
Cyprus, Our Green Island of Hope (2010)
1974 Baf Çarpışmaları ve Kocatepe Olayı (2011)
Baf'ta ve Magusa'da Yazdığı Şiirleriyle Kıbrıslı Türk Edebiyatında Hüseyin Irkad (2014)
Geliboludan Stalag'a İkinci Dünya Savaşında Kıbrıs (2020)

küçük mehmet binaları

alasya
Lefkoşa'da Selimiye Meydanı'nın kuzeyinde Selimiye Camisi'yle karşı karşıyadır. 1329 yılında yapımı sonlanan Latin Başpiskoposluk Sarayı'nın üzerine Osmanlı döneminin ilk yıllarında yapıldı. Sonradan bir takım eklemeler yapıldı. Kıbrıs'ta ilk Osmanlı Baş kadısı olan Kadı Menteş Efendi tarafından yapılan bu binada sonraları 1816-1821'lerde Kıbrıs'ta vali olarak bulunan Küçük Mehmet Ağa bir süre oturduğundan bu yapı kompleksi Küçük Mehmet Binaları olarak anılır oldu.

Bina iki katlıdır. Üst odalarından kimisine Osmanlı döneminden kalan ahşap işçilik örnekleri bulunmaktadır. İç avluya her iki katta revaklarla açılan yapının bahçesinde bir çeşme vardır. Binanın eskiden St. Sophia (Ayasofya, bugünkü Selimiye Camisi)'yla St.Katherine (Bugünkü Haydarpaşa Camisi) Katedrallerine iki ayrı tünelle bağlantısı olduğu yazılmaktadır.

1925-1979 yıllarında Ayasofya Kız Okulu, Kıbrıs Öğretmen Koleji, 1962'den sonraysa 1981 yılına kadar Bayraktar Ortaokulu olarak kullanıldı. Restorasyona başlanılan bina 1965'te tamamlanarak Lefkoşa Belediyesi'nin bu onarımlarıyla hem Belediyeler Birliği olarak hem de kültürel hizmetlere açık işlevini yürütmektedir.

Kaynak: Kıbrıs'taki Tarihi Eserler - Bener Hakkı Hakeri

afrodit hamamları

alasya
Kıbrıs'ın kuzeydoğusunda Truva Savaşı'ndan sonra Kıbrıs'a gelen Akmantis'in adını verdiği Akoma Yarımadası'nda Dyyo Potami yani İki Dere'nin kuzeyindedir.

Söylenceye göre aşk ve güzellik tanrıçası Afrodit'le sevgilisi Adonis'in buluştuğu bu yörede Afrodit Hamamları yanı sıra 33 tanesi endemik olan 530 çeşit bitki, 168 çeşit kuş, 12 memeli, 20 sürüngen, 16 çeşit kelebek bulunmaktadır.

kaçkaç dede türbesi

alasya
Gaş Gaş dede olarak da bilinen Lefkoşa'daki şehidalarındır. Diğer isimlerinde biri de ile Akkaş Dede olan bu yatır bir zamanlar Lefkoşa'da Vakıflar Genel Müdürlüğü'nün karşısında yolun öte tarafında türbesi olan yatırdı. Söylenceye göre gece yarısından sonra kendisi önde, arkasında bir bölük askerle görülmekte, askerlere "Kaçın! Kaçın!" dediğinden adı bilinmeyen bu yatıra halk arasında Kaçkaç Dede denmiştir.

karakız söylencesi

alasya
Bir zamanlar Girne'de beyaz atlı bir çobana sevdalanan, Girne limanının ortasındaki Aşk Kalesi diye bilinen kuledeki kraliçeye hizmet eden kara tenli bir kız yaşarmış. Aşk Kulesi'ne çirkin ya da kara tenli kızlar, bir de kraliçeyle sevişecek gemicilerle balıkçılar girebilmekte, buraya kral bile alınmamaktaymış.

Bu Aşk Kulesi'nde Karakız denilen ama güzel olan bu kız cildinin kara oluşundan yakınmaktaymış. Birçok geceler Tanrı'ya, Akdeniz'den 7 yılda bir, meltemle gelen apak köpüklü, kuleye adeta okşarmışçasına hafif hafif değinen dalgalarda yıkanarak ak olmak için dua edip durmaktaymış.

Gecelerden bir gece, dolunay ışıklarının denizi pırıl pırıl gösterdiği, ak köpüklerin Aşk Kulesi'ni sardığı gece yarısında kendisini kulenin penceresinden çırılçıplak denizin sularına atarak yıkanmaya başlamış. Sonunda apak tenli, altın saçlı, gözleri Akdeniz mavisi bir kız olmuş.

Karakız'ın sevgilisi çoban, ak atıyla ak köpükler üstünde at koşturup Aşk Kulesi'ne gelerek Karakız'la birlikte olurmuş. Karakız apak tenli, altın saçlı, gök gözlü olduktan sonra Aşk Kulesi'ne gelince Karakız'ı tanıyamamış. Kendine başka bir Karakız bulmuş.

Karakız çobana yalvarıp yakarmış. Çobanın kılı bile kıpırdamamış. Bu yetmezmişçesine güzeller güzeli olan, önceki Karakız'ı azarlayıp durmuş, dahası bulduğu bir başka kara kızı atının terkisine attığı gibi Beşparmak Dağları'na doğru doludizgin gidivermiş.

Sevgilisini yitiren Karakız'ın eski haline gelebilmek için 7 yıl sonra gelecek ak köpüklü dalgaları beklemesi gerekmiş. Bu beklemeye dayanamayan Karakız bir gece kendini Akdeniz'in öfkeli dalgaları arasına bırakıvermiş. O geceden sonra ne Karakız ne de değişmiş şekliyle altın saçlı, mavi gözlü kız, ne de ak at üzerindeki sevgilisi görülmüş.

Bu olaydan sonra yörede yaşayanlar Karakız'ın anısına koya Karakız Koyu demeye başlamışlar. Kara Kız ( Aya Mavra )'yla ilgili değişik diğer bir söylence ( St.Mavra Söylencesi ) Leymosun ilçesine bağlı Gilan köyünde söylenmektedir.

özben aksoy

alasya
Kıbrıslı Türk Yazar. eğitimci.



25 Ekim 1946, Piskobu'da doğdu. 19 Mayıs Lisesi'ni bitirdi. 1973 yılında Ankara Üniversitesi Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü'nden mezun oldu. Çeşitli okullarda öğretmen ve yönetici olarak çalıştı. Bayraktar Türk Maarif Koleji'nde müdür vekilliğinden Atatürk Öğretmen Okulu'na geçti.

Kıbrıs'ta öğretmenlik yaptığı sırada iki kez eğitim için İngiltere'ye gönderildi. Çeşitli kurslara katıldı ve yüksek lisans yaptı. Emekli olduktan sonra Yakın Doğu Üniversitesi'nde öğretim görevlisi olarak çalışmalarını sürdürdü.

Hikâyeleriyle tanındı. Belgeselci yaklaşımı, yerel söyleyişleri ve kısa cümleleriyle dikkat çeken hikâyeleriyle tanınmıştır. Öyküleri çeşitli gazete, dergilerde yayımlanmıştır.

Öykü Kitapları:

Gadaklizmo Cehennemi (1996)
Vreççalı Mida (1996)
Yangı Yangı Limnidi (1997)
Cisusa Kaplanı (1998)
Simbadi Bucağına Gömül (1999)

Romanları:
Vreççalı Mida 1 (2001)
Vreççalı Mida 2 (2006)

aleksandr zabolotkov

alasya
Aleksandr Zabolotkov 1960 yılında Kırım'da doğdu. Eğitimini sırasıyla Yevpatoria Müzik Okulunda, Severodonetsk S. Prokofyev Devlet Müzik Koleji (keman performans ve müzik eğitimi diploması) ve Donetsk S. Prokofyev Devlet Konservatuarı'nda (üstad solist ve sahne performans eğitimcisi) tamamladı.

Ukrayna devlet konser ve filarmoni organizasyonlarında birçok müzik ve sanat toplulukları yönetimi görevlerinde yer aldı, performans kayıtları yaptı. Ayrıca klasik, halk ve elektronik müziği eserlerinin modern aranjman yarışmasında da 1'ncilik ödülü aldı ve 1980 Olimpiyatlarında kültürel etkinliklerinde sahne aldı.

1993 yılında Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ne geldi ve birkaç yıl Bayrak Radyo ve Televizyon Kurumu'nda yönetmen ve programcı Hakan Çakmak ile birlikte “Sanat Güncesi” haftalık programında yer aldı, aynı zamanda BRT yabancı diller haber bölümünde tercüman-muhabir olarak çalıştı.

Ek olarak, Lefkoşa Güzel Sanatlar Ortaokulu'nda keman ana dal eğitmeni olarak çalıştı. Tüm öğrencileri Hacettepe Üniversitesi Devlet Konservatuarı'nı kazanarak başarı ile mezun oldu ve halen Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası'nda görev alıyorlar.

Zabolotkov, 1999 yılında Doğu Akdeniz Üniversitesi'nde (DAÜ) görev almaya başladı. Farklı dönemlerde 2 kez Bölüm Başkanlığı görevini yürüttü. Ayrıca, DAÜ Uluslararası Merkezi'nde (International Center) üniversitenin tanıtım etkinlikleri kapsamında bir çok ülkede eğitim fuarlarına katıldı.

2012 yılında, gitar ve kompozisyon Öğretim Görevlisi Özer Hekimoğlu ile birlikte Kamran Aziz'in "Kıbrıs Bir Ada Mıdır" ve SILA 4 ile merhum Raif Denktaş'ın "Köprüden Geçemedim" şarkılarını senfonik ve çok sesli olarak birleştirerek yeniden düzenledi.

Bu eserler KKTC Cumhuriyet Meclisi'nin jenerik müziği olarak kullanmaktadır.

KKTC, Bahreyn, Almanya ve Türkiye'de bir çok solo resitaller ifa eden Zabolotnov, CAKA Projesi (Cihat Aşkın ve Küçük Arkadaşları) ile Türkiye'nin çeşitli illerde konser ve eğitimler verdi.

DAÜ-İTÜ ortak oda orkestrasını oluşturdu ve iki büyük konser organizasyonu gerçekleştirdi. Genç yetenekler yetiştirmek amacıyla DAÜ'de “Allegro Gençlik Müzik Okulu”nu kurdu ve “Children 4 Children” projesi kapsamında Kıbrıslı çocuklar ile Türk-Alman gençlik orkestrası birlikte kimsesiz çocuklar yararına müzik festivali yaptı.

Ayrıca, KKTC Kanser hastaları yararına “Helping Hands” ve birçok diğer sosyal etkinlikte aktif rol aldı

zeki alasya

alasya
tiyatro, sinema ve televizyon oyuncusu ve yönetmen. Osmanlı sadrazamı Kâmil Paşa'nın yeğeni olan zeki alasya aslen kıbrıslıdır.



18 Nisan 1943 tarihinde istanbul Şehzadebaşı'nda dünyaya geldi. Babası Lefkoşalıdır. Robert Koleji'nin orta bölümünü bitiren Zeki Alasya, okul döneminde bir yandan eğitimini sürdürdü, diğer yandan da tabelacılık yaptı.

1959'da Millî Türk Talebe Birliği tiyatrosunda amatör olarak başladı. bir süre dekoratörlük ve rehberlik yaptı. 1964 yılında Arena Tiyatrosu'nda profesyonel oyunculuğa başlayan Zeki Alasya, “Mister Nato”, “Kargalar Okulu”, “Şampanya” ve “Viski” gibi oyunlarda rol aldı. Arena, Genar ve Ulvi Uraz tiyatrolarında çalıştıktan sonra Haldun Taner, Metin Akpınar ve Ahmet Gülhan ile birlikte Devekuşu Kabare Tiyatrosu'nun kurucuları arasında yer aldı.

Film çevirmeye 1973'ten sonra başladı. Metin Akpınar ile birlikte Türk sinemasında yeni bir ikili oluşturdular. Birçok filmde yer aldı ve 1998 yılında Kültür Bakanlığı'nca Devlet Sanatçısı unvanı aldı. Salak Milyoner, Köyden İndim Şehire, Güler Misin Ağlar Mısın, Nereye Bakıyor Bu Adamlar, Hasip ile Nasip gibi filmleriyle türkiye'de bir komedyen olarak ün kazandı. İlk yönetmenlik deneyimini de yaşadığı kariyerinde önemli yere sahip 1977 ve sonrası filmleri olan Aslan Bacanak, Sivri Akıllılar, Caferin Çilesi, Petrol Kralları, Doktor, Köşe Kapmaca, Vay Başımıza Gelenler, Elveda Dostum, Akasya Durağı ve Küçük Ağa'da yer aldı. Kariyerinin sonlarında daha çok dizilerde yer alan Zeki Alasya sinemada son olarak 2009'da Aşk Geliyorum Demez filminde rol aldı.

22 Nisan 2015'te karaciğer rahatsızlığı sebebiyle hastaneye kaldırılan zeki alasya 8 Mayıs 2015 tarihinde 72 yaşında hayatını kaybetti. Cenazesi 10 Mayıs 2015'te Levent Camii'nden alınarak Zincirlikuyu Mezarlığı'na defnedildi.

stavrovouni manastırı

alasya
Larnaka'ya 37 kilometre uzaklıkta adanın en saygın ve en eski Ortodoks manastırlarından biridir.



Yunanca "haç dağı" olarak adlandırılan 700 metre yüksekliğindeki Stavrovouni Dağı'nın tepesinde yer almaktadır. Efsaneye göre manastırın kurucusu, Roma İmparatorluğu'nun devlet dinini Hıristiyanlık olarak belirleyen imparator Büyük Konstantin'in annesi Elena'dır.

Efsaneye göre, Elena Filistin'den dönerken bindiği gemi korkunç bir fırtınaya yakalanır. Elena fırtınanın durması için şükran duası eder ve adak olarak bir manastır yapacağını diler. fırtına dindiğinde gemide bulunan Dismas haçı, Kutsal Ruh'un desteklediği dağlardan birinin tepesine çıkar. Elene buraya bir manastır ve beş kilise inşa ettirir.

kim ne dedi

alasya
"İngiltere olası bir antlaşma sonrasında Ukrayna'ya 'garantör' olabilir haberleri yayılıyor. Aklıma gelen iki soru var.
1- İngiltere Kıbrıs Cumhuriyeti'nin de garantörü idi. Kıbrıs Cumhuriyeti Yunanistan tarafından işgal edilirken diğer garantör Türkiye'nin talebine rağmen kılını kıpırdatmadı.
2- Bu devirde garantör olmaz diyen Rum-Yunan ikilisi böyle bir sonuç çıkarsa ne diyecek."

Serdar Denktaş
0 /

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol