kıbrıs türk toplumunun her 10 kasım'da hüzünlendiği, her 23 nisan'da çocuklar gibi sevindiği, her 19 mayıs'da gençleştiği, ilkelerini ve hedeflerini benimsediği türkiye cumhuriyeti kurucusu. ulu önder.
kemane ince saz.
Kıbrıs halk müziğinde önemli bir yeri vardır. Temel saz olarak kullanılan kemane aynı zamanda Rum halkının da temel sazıdır. Türkiye'de ki saz Kıbrıs'ta kullanılmamıştır. Kani Kanol ve Ali Hoca'nın araştırmalarına göre Kıbrıs Halk müziğimizin Türkiye Halk müziğinden ayrılan ve kendine özgü bir yapıyı oluşturan en temel öğesi budur.
Kıbrıs halk müziğinde önemli bir yeri vardır. Temel saz olarak kullanılan kemane aynı zamanda Rum halkının da temel sazıdır. Türkiye'de ki saz Kıbrıs'ta kullanılmamıştır. Kani Kanol ve Ali Hoca'nın araştırmalarına göre Kıbrıs Halk müziğimizin Türkiye Halk müziğinden ayrılan ve kendine özgü bir yapıyı oluşturan en temel öğesi budur.
"ben milletvekiliyim"
çitlenbikten yapılmış peksimet.
Kıbrıs Destanı ile tanınan kıbrıslı türk şair.
Asıl adı İbrahim Kasım olan âşık kenzi, 1796 yılında Lefkoşa'da dünyaya geldi. On iki yaşlarında iken Anadolu'ya geçerek, Bektaşi tekkelerinde yetişir. Saz çalma hususunda da yeteneği nedeniyle hayatını âşıklıkla kazanmaya başlayan Kenzî Anadolu'nun bir çok şehrini ve balkanları gezip gördükten sonra evlenerek Edirne'ye yerleşir, fakat orada uzun süre kalamaz.
aşık kenzi Mağrib'de askerlik görevini de yaptıktan sonra 1817'de doğduğu yer olan Kıbrıs'a geri gelir; buralarda gördüklerini, geri dönüşü esnasında gemide uğradığı fırtınayı, bir süre kaldığı Mısır izlenimlerini, Dâsitan-ı Sergüzeşt (Macerayı Sergüzeşt) destanında dile getirir, (1233) bu destanda dönemin Mısır valisi olan Mehmed Ali Paşa'ya övgülerde bulunur.
Reşid Ahmet Paşa komutasındaki Türk-Yunan savaşlarına katılan Kenzi, Mesolongi ve Atina çarpışmaları sonrasında yaşadıklarını ise; ikisi Atina ve birisi de Mesolong olmak üzere üç destanda anlatır. 1833 yılında çıkan Gâvur İmam İsyanı sırasında Kenzi, Kıbrıs'ta bulunmaktadır ve bu olaylardan sonra ünlü Dasitan-ı Kıbrıs (Kıbrıs Destanı)'nı yazmıştır. Kıbrıs Destanı'nda, hem Osmanlı yönetimini hem de Ortodoks Kilisesi'ni hedefleyen bir Rum-Türk halk ayaklanmasını (1833 Baflı -Gavur- İmam ile Papaz Kaloferios İsyanı) eleştirir.
Tekrar Edirne'ye dönen Âşık Kenzî, 1839 yılında Edirne'de vefat ader. Musalla Bakkalı önündeki mezarlığa defnedilir. Mezar taşına yazılan beyitte şunlar yazar:
"Azm-i 'ukba eylediğim gûş edenler fevtine
Didiler târih: Kenzî çekdi dünyadan ayağ"
45 yıl gibi kısa yaşamı süresince Kenzi geride bir divan oluşturacak kadar şiir bırakmııştır. Âşık Kenzî, çok özendiği divan şairleri gibi kendisinin de divan sahibi olduğunu belirtmiş olmasına rağmen, yazılı olarak bir divanı oluşmamıştır.
Demişler şair-i meydan çıkar mı şehr-i Kıbnsta
Dedim Kenzi hakikattır fakat bir dane ben çıktım
Harid Fedai; Kenzî'nin divanında dokuz destan bulunduğunu tespit etmiştir (Harid Fedâî. Kıbrıs Türk Kültürü-Bildiriler II. 372). Bunlar sırasıyla şöyledir: 1-) Dâsitân-ı Atina 2-) Dâsitân-ı Baltepe 3-) Dâsitân-ı Râsim Paşa 4-) Dâsitân-ı Sül 5-) Dâsitân-ı Pizeren-Kalkandelen 6-) Dâsitân-ı Mesolong 7-) Dâsitân-ı Atina (ikinci kez) 8-) Dâsitân-ı Asakir-i Mansure 9-) Dâsitân-ı Kıbrıs Bu destanlardan ikisi hariç yedi tanesi doğrudan Rumeli ile ilgili destanlardır.
Asıl adı İbrahim Kasım olan âşık kenzi, 1796 yılında Lefkoşa'da dünyaya geldi. On iki yaşlarında iken Anadolu'ya geçerek, Bektaşi tekkelerinde yetişir. Saz çalma hususunda da yeteneği nedeniyle hayatını âşıklıkla kazanmaya başlayan Kenzî Anadolu'nun bir çok şehrini ve balkanları gezip gördükten sonra evlenerek Edirne'ye yerleşir, fakat orada uzun süre kalamaz.
aşık kenzi Mağrib'de askerlik görevini de yaptıktan sonra 1817'de doğduğu yer olan Kıbrıs'a geri gelir; buralarda gördüklerini, geri dönüşü esnasında gemide uğradığı fırtınayı, bir süre kaldığı Mısır izlenimlerini, Dâsitan-ı Sergüzeşt (Macerayı Sergüzeşt) destanında dile getirir, (1233) bu destanda dönemin Mısır valisi olan Mehmed Ali Paşa'ya övgülerde bulunur.
Reşid Ahmet Paşa komutasındaki Türk-Yunan savaşlarına katılan Kenzi, Mesolongi ve Atina çarpışmaları sonrasında yaşadıklarını ise; ikisi Atina ve birisi de Mesolong olmak üzere üç destanda anlatır. 1833 yılında çıkan Gâvur İmam İsyanı sırasında Kenzi, Kıbrıs'ta bulunmaktadır ve bu olaylardan sonra ünlü Dasitan-ı Kıbrıs (Kıbrıs Destanı)'nı yazmıştır. Kıbrıs Destanı'nda, hem Osmanlı yönetimini hem de Ortodoks Kilisesi'ni hedefleyen bir Rum-Türk halk ayaklanmasını (1833 Baflı -Gavur- İmam ile Papaz Kaloferios İsyanı) eleştirir.
Tekrar Edirne'ye dönen Âşık Kenzî, 1839 yılında Edirne'de vefat ader. Musalla Bakkalı önündeki mezarlığa defnedilir. Mezar taşına yazılan beyitte şunlar yazar:
"Azm-i 'ukba eylediğim gûş edenler fevtine
Didiler târih: Kenzî çekdi dünyadan ayağ"
45 yıl gibi kısa yaşamı süresince Kenzi geride bir divan oluşturacak kadar şiir bırakmııştır. Âşık Kenzî, çok özendiği divan şairleri gibi kendisinin de divan sahibi olduğunu belirtmiş olmasına rağmen, yazılı olarak bir divanı oluşmamıştır.
Demişler şair-i meydan çıkar mı şehr-i Kıbnsta
Dedim Kenzi hakikattır fakat bir dane ben çıktım
Harid Fedai; Kenzî'nin divanında dokuz destan bulunduğunu tespit etmiştir (Harid Fedâî. Kıbrıs Türk Kültürü-Bildiriler II. 372). Bunlar sırasıyla şöyledir: 1-) Dâsitân-ı Atina 2-) Dâsitân-ı Baltepe 3-) Dâsitân-ı Râsim Paşa 4-) Dâsitân-ı Sül 5-) Dâsitân-ı Pizeren-Kalkandelen 6-) Dâsitân-ı Mesolong 7-) Dâsitân-ı Atina (ikinci kez) 8-) Dâsitân-ı Asakir-i Mansure 9-) Dâsitân-ı Kıbrıs Bu destanlardan ikisi hariç yedi tanesi doğrudan Rumeli ile ilgili destanlardır.
Türk Kurtuluş savaşında kahramanlık göstermiş Kıbrıslı Türk teğmen. Stratejik önemi olan bir tepeyi iki makineli tüfekle ve 15 askerle 15 gün hiç bir yerden yardım görmeksizin savunarak düşmanın ilerlemesine engel oldu.
6 Nisan 1931 tarihli Söz gazetesinin birinci sayfasındaki manşetinde "P.A. B1 10. Kumandanı Şadi Bey" tarafından gönderilen mektup 'Kıbrıslı Bir Türk Çocuğu Hizmeti İle Anavatanı Memnun Etti." başlığı altında veriliyor ve şöyle deniyordu:
"Anavatan'a çok kıymetli şahsiyetler yetiştiren Kıbrıs Türk gençlerine bir ibret dersi ve şeref hissesi kazandırabilmek için bizzat şahidi bulunduğum bir kahramanlığı anlatacağım. Türklerin kalbinden ebediyen silinmeyen ve toprağının her habbesinde(tahıl tanesi) tehassür (özlem) ve iştiyak(hasret) hisleri tüten Kıbrıs'ın yetiştirdiği gençlerden bölüğümde takım kumandanı bulunan Mülazim Mehmet Tahir Bey'le, harekatta geçen arkadaşlığımda, onda gördüğüm yüksek seciye, cesaret(karakter) ve itaat hassalarile (özellik) en felaketli anlarda bulunan numunei (örnek) imtisal olmaya yarar atılganlık ve soğukkanlılığın meftunu (tutku) ve mütehayyiri (şaşırmak) kaldım.
Pek mühim bir mevkide bulunan bir tepeyi, kumandasında bulunan kendisi gibi kahraman bir avuç Türk askeri ile uzun müddet müdafaa eden kahraman Tahir'in şahidi bulunduğum fedakarlık ve vatanperverliğini meskut(söylemeden) geçmemek ve güzel Kıbrıs'ımızın gurur ve sururla (sevinç) göğsünü tezyin edecek (süsleyecek) metanet (dayanıklılık) ve fedakarlığından vatanperver Kıbrıslıları hissedar ve nasebedar (paylaşmayı) etmeyi kendim için bir vecibe (görev) bildim.
Yüksek selam ve hürmetlerimle bu gibi yeşerecek filizlerin ifadeden aciz kaldığım şu ulvi ve yüksek mezayayı (meziyet) kendileri için bir yoldaş olarak kabuller ile tealilerini (yücelme) temenni etsem bilmem makbul (geçerli) ve mergup (istenilen) olur mu ?
Arzettiğım müsademe (çatışmayı) tarihinde yapmış ve Tepeyi iki makineli tüfekle ve 15 neferle (asker) Mülazim Tahir Bey müdafaa etmiştir. Tahir Bey 15 gün hiç bir yerden muavenet (yardım) görmeksizin düşmana karşı durmuş ve ben de dahil olduğum halde bütün amirlerinin ve arkadaşlarının teveccühünü (yakın ilgi) kazanmıştır.
Kim bilir güzel Kıbrıs'ımızda ne kadar böyle gençler saklıdır ?
Hürmet ve selamlarımın kabulünü rica eder ve böyle bir zabite (subay) malik (sahip) olduklarından dolayı bütün Kıbrıslı kardeşlerimi tebrik ederim."
6 Nisan 1931 tarihli Söz gazetesinin birinci sayfasındaki manşetinde "P.A. B1 10. Kumandanı Şadi Bey" tarafından gönderilen mektup 'Kıbrıslı Bir Türk Çocuğu Hizmeti İle Anavatanı Memnun Etti." başlığı altında veriliyor ve şöyle deniyordu:
"Anavatan'a çok kıymetli şahsiyetler yetiştiren Kıbrıs Türk gençlerine bir ibret dersi ve şeref hissesi kazandırabilmek için bizzat şahidi bulunduğum bir kahramanlığı anlatacağım. Türklerin kalbinden ebediyen silinmeyen ve toprağının her habbesinde(tahıl tanesi) tehassür (özlem) ve iştiyak(hasret) hisleri tüten Kıbrıs'ın yetiştirdiği gençlerden bölüğümde takım kumandanı bulunan Mülazim Mehmet Tahir Bey'le, harekatta geçen arkadaşlığımda, onda gördüğüm yüksek seciye, cesaret(karakter) ve itaat hassalarile (özellik) en felaketli anlarda bulunan numunei (örnek) imtisal olmaya yarar atılganlık ve soğukkanlılığın meftunu (tutku) ve mütehayyiri (şaşırmak) kaldım.
Pek mühim bir mevkide bulunan bir tepeyi, kumandasında bulunan kendisi gibi kahraman bir avuç Türk askeri ile uzun müddet müdafaa eden kahraman Tahir'in şahidi bulunduğum fedakarlık ve vatanperverliğini meskut(söylemeden) geçmemek ve güzel Kıbrıs'ımızın gurur ve sururla (sevinç) göğsünü tezyin edecek (süsleyecek) metanet (dayanıklılık) ve fedakarlığından vatanperver Kıbrıslıları hissedar ve nasebedar (paylaşmayı) etmeyi kendim için bir vecibe (görev) bildim.
Yüksek selam ve hürmetlerimle bu gibi yeşerecek filizlerin ifadeden aciz kaldığım şu ulvi ve yüksek mezayayı (meziyet) kendileri için bir yoldaş olarak kabuller ile tealilerini (yücelme) temenni etsem bilmem makbul (geçerli) ve mergup (istenilen) olur mu ?
Arzettiğım müsademe (çatışmayı) tarihinde yapmış ve Tepeyi iki makineli tüfekle ve 15 neferle (asker) Mülazim Tahir Bey müdafaa etmiştir. Tahir Bey 15 gün hiç bir yerden muavenet (yardım) görmeksizin düşmana karşı durmuş ve ben de dahil olduğum halde bütün amirlerinin ve arkadaşlarının teveccühünü (yakın ilgi) kazanmıştır.
Kim bilir güzel Kıbrıs'ımızda ne kadar böyle gençler saklıdır ?
Hürmet ve selamlarımın kabulünü rica eder ve böyle bir zabite (subay) malik (sahip) olduklarından dolayı bütün Kıbrıslı kardeşlerimi tebrik ederim."
Kurtuluş Savaşı ve Sakarya Harbinde yararlıklar göstermiş tabip binbaşı. 1921 yılında kendisine İstiklal Madalyası verilmiştir.
bugünkü kalecik köyünün 1,5 km. kadar uzaklıkta denize bakan dağlık burunda yıkık, harap haldeki kale. Tapınak şövalyeleri tarafından 1191 yılında inşa edildiği düşünülmektedir.
Gastria arkeolojik sit alanına yıllar önce inşa edilen yerlerin verdiği zararı Tuncer Bağışkan yenidüzen gazetesinde şöyle açıklamıştır. link.
Gastria arkeolojik sit alanına yıllar önce inşa edilen yerlerin verdiği zararı Tuncer Bağışkan yenidüzen gazetesinde şöyle açıklamıştır. link.
Mağusa'da surlar içinde, 1940'lı yıllara kadar konaklama için kullanılan kimine göre Kadiri Tarikatı kimine göre ise bektaşi tarikatı adına yaptırılan tekke. Ağlayan Dede tekkesi'nden günümüze sadece yan yana iki mezar ile depolu bir çeşme gelebilmiştir. Kutbül Arifin Gavsu'l Vasilin seyyid şeyh mehmet alaaddin kandari adına yaptırılmıştır.
Kıbrıs Kadı Sicilleri'nde yazdığına göre Ağlayan Dede tekkesi ya da Zaviyesi “Magosa kal'ası derûnunda” yani şehir merkezinde yaptırılmış olup 19.yüzyıl sonlarına kadar faaliyetini sürdürmüştür.
"Bu Mağusa'nın çok eski bir tekkesidir ve Ağlayan Dede mezarlarını içermektedir. Yapı çok eskidir ve ölen şeyhin oturduğu iki veya üç küçük odası kısmen harap durumdadır. Ölen şeyhin çok yaşlı olan kızının, mezarlara bakması ve temizliğini yapması için orada oturmasına izin verilmiştir. Ona hizmet karşılığı ücret ödenmemektedir. Tekkenin geliri cüzidir ve geliri tekkeye ait olan küçük bir dükkân ve birkaç zeytin ağacından sağlanmaktadır. Tekkeye şeyh atanmamıştır ve biz bu nedenle yardımları artırma olanağına sahip değiliz, yine de bunun yanı sıra küçük hükümet yardımıyla bu tekkeyi korumak ve tamir etmek niyetindeyiz.”
türbenin türbedarı Yakub Khan'dır.
Kıbrıs Kadı Sicilleri'nde yazdığına göre Ağlayan Dede tekkesi ya da Zaviyesi “Magosa kal'ası derûnunda” yani şehir merkezinde yaptırılmış olup 19.yüzyıl sonlarına kadar faaliyetini sürdürmüştür.
"Bu Mağusa'nın çok eski bir tekkesidir ve Ağlayan Dede mezarlarını içermektedir. Yapı çok eskidir ve ölen şeyhin oturduğu iki veya üç küçük odası kısmen harap durumdadır. Ölen şeyhin çok yaşlı olan kızının, mezarlara bakması ve temizliğini yapması için orada oturmasına izin verilmiştir. Ona hizmet karşılığı ücret ödenmemektedir. Tekkenin geliri cüzidir ve geliri tekkeye ait olan küçük bir dükkân ve birkaç zeytin ağacından sağlanmaktadır. Tekkeye şeyh atanmamıştır ve biz bu nedenle yardımları artırma olanağına sahip değiliz, yine de bunun yanı sıra küçük hükümet yardımıyla bu tekkeyi korumak ve tamir etmek niyetindeyiz.”
türbenin türbedarı Yakub Khan'dır.
Dünya futbolunun patronu FİFA ile Avrupa Futbolunu yöneten UEFA Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ni tanımıyor. Bu nedenle takımlar KKTC'ye gelerek sezon hazırlığı bile yapamıyorlar.
Benzer durum İngiltere ile İspanya arasında sorun olan Cebelitarık'ta da vardı. İspanya kendi toprağı olduğunu iddia ettiği Cebelitarık'ın uluslararası futbol maçı yapmasını engelliyordu. bu nedenle UEFA'yı tehdit etmişliği bile var. Cebelitarık'ın üyeliğe kabul edilmesi durumunda Real Madrid ve Barcelona'nın Şampiyonlar Ligi'ne katılmayacağını beyan etmişlerdi. Bu tehdide rağmen UEFA İngiliz sömürgesi Cebelitarık'ı üye kabul etti. Şimdi 35.000 nüfuslu bu ülkecik FİFA ve UEFA'da temsil ediliyor. Ancak Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti havasını alıyor.
Benzer durum İngiltere ile İspanya arasında sorun olan Cebelitarık'ta da vardı. İspanya kendi toprağı olduğunu iddia ettiği Cebelitarık'ın uluslararası futbol maçı yapmasını engelliyordu. bu nedenle UEFA'yı tehdit etmişliği bile var. Cebelitarık'ın üyeliğe kabul edilmesi durumunda Real Madrid ve Barcelona'nın Şampiyonlar Ligi'ne katılmayacağını beyan etmişlerdi. Bu tehdide rağmen UEFA İngiliz sömürgesi Cebelitarık'ı üye kabul etti. Şimdi 35.000 nüfuslu bu ülkecik FİFA ve UEFA'da temsil ediliyor. Ancak Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti havasını alıyor.
Şair, ressam ve akademisyen.
D e m o k r a s i İ ş t e
I.
demokrasi işte
özgürlüğünü yontuyorlar
geriye kalan talaş sensin..
II.
sende varsın diyorlar
varsın işte
yukarıdakilerin izniyle..
III.
ayarlayacaksın kendini
düzelteceksin
rötüşleyeceksin
tertipleyeceksin
inceleceksin
iğnenin deliğinden geçeceksin
o kadar küçüleceksin ki -gözlerine
görünmesen daha iyi..-
IV.
demokrasi işte
asalakların salakların
ve katıksız hıyarların
keyif kaşıntısı..
V.
bir kavanozun içinde
azdan azdan solumaya alışmışsan
kendini de bir cin sanırsın da
kimse salıvermez seni
kendi temennisi adına..
VI.
tekinsiz bir ben'in içine yuvarlanmışsan
kısmışsan ışığını farkedilmeyesin diye
ve kıskıvrak yakalanmışsan tesellilerine
varsın işte
onların dilediğince..
VII.
demokrasi işte
seç kendini, ama olma.!
varsın ya..
Ümit İNATÇI
D e m o k r a s i İ ş t e
I.
demokrasi işte
özgürlüğünü yontuyorlar
geriye kalan talaş sensin..
II.
sende varsın diyorlar
varsın işte
yukarıdakilerin izniyle..
III.
ayarlayacaksın kendini
düzelteceksin
rötüşleyeceksin
tertipleyeceksin
inceleceksin
iğnenin deliğinden geçeceksin
o kadar küçüleceksin ki -gözlerine
görünmesen daha iyi..-
IV.
demokrasi işte
asalakların salakların
ve katıksız hıyarların
keyif kaşıntısı..
V.
bir kavanozun içinde
azdan azdan solumaya alışmışsan
kendini de bir cin sanırsın da
kimse salıvermez seni
kendi temennisi adına..
VI.
tekinsiz bir ben'in içine yuvarlanmışsan
kısmışsan ışığını farkedilmeyesin diye
ve kıskıvrak yakalanmışsan tesellilerine
varsın işte
onların dilediğince..
VII.
demokrasi işte
seç kendini, ama olma.!
varsın ya..
Ümit İNATÇI
Kıbrıslı Türk entelektüel, yazar, eğitim insanı.
1957 yılında Baf'da dünyaya geldi. 1963 yılında ilkokul birinci sınıftayken toplumlar arası çatışmalar nedeniyle yaklaşık üç yıl okulu bırakmak zorunda kaldı. Okula döndüğünde eğitimsiz olduğu için okuma yazma bilmiyordu. 1974 yılına kadar Baf'ta yaşadı ve Baf Kurtuluş Lisesi'nde eğitim gördü. 1974'te okulu tarafından başarılı bir öğrenci olarak ödüllendirildi ancak savaşta esir düştüğü için 1975 yılında sınırdaki Kıbrıslı Rum öğrencilerle değiştirilerek kuzeye giderek eğitimine orada devam etti.
20 Temmuz 1974 sonrasında ortaya çıkan yeni siyasal ve coğrafi oluşumla ailesi ile birlikte Mağusa'ya göç etti. 1976 yılında Mağusa Namık Kemal Lisesi'nde mezun oldu. Ardından Kıbrıs Türk Öğretmen Koleji'ne devam etti. 1979 yılında mezun oldu.
1980 yılından itibaren Söz, Özgürlük, Yenidüzen, Ortam, Halkın Sesi, Akrep, Yeni Çağ ve Alternatif Yazın isimli dergi ve gazetelerde araştırma, makale ve mizahi öyküler yazdı. Birçok mizahi oyunu tiyatroya uyarlanarak sahnelendi. Yazın çalışmalarının yanı sıra çeşitli dergilerde İngilizce ve Rumca'dan Türkçe'ye çeviriler yaptı.
1989 yılında Batı Berlin'e giderek, Alman Yeşiller Partisinin de katkılarıyla Kıbrıslı Türk ve Rum aydınların oluşturduğu Bağımsız Kıbrıs İçin Federasyon ve Temas Grubu'nda yer aldı. 1992-1994 yılları arasında İngiltere ve Amerika Birleşik Devletleri'nin çeşitli kentlerinde kısa dönemli meslek eğitimleri gördü. Kıbrıs Türk Öğretmenler Sendikası Yönetim Kurulu üyeliğinin yanı sıra, Kıbrıs Türk Karikatürcüler Derneği Yönetim Kurulu üyeliği ve Dış İlişkiler Sekreteri görevinde bulundu. Kıbrıslı Türk Mizah edebiyatına yaptığı katkılar nedeniyle Altın Zeytin ödülü verildi. Bir sendikacı olarak uzun süre adada çözüm için mücadele etti. Üç dilli HADE dergisinin editörlüğünü de yaptı.
11 Yıl da Şehit Osman Ahmet İlkokulu'nda öğretmenlik yaptı. 26 yıldır görev yaptığı Gazi İlkokulu'ndan 2017 yılında emekli oldu.
Yayımlanan Kitapları:
Mehmet'in Özlemi (1995)
Kıbrıs İkonları (1996)
Bellapais Köyünden Yazılan Mektuplar (1997 - çeviri kitabı)
Ortsak Vatan Plutis Servas (1999- çeviri kitabı)
Cyprus, Our Green Island of Hope (2010)
1974 Baf Çarpışmaları ve Kocatepe Olayı (2011)
Baf'ta ve Magusa'da Yazdığı Şiirleriyle Kıbrıslı Türk Edebiyatında Hüseyin Irkad (2014)
Geliboludan Stalag'a İkinci Dünya Savaşında Kıbrıs (2020)
1957 yılında Baf'da dünyaya geldi. 1963 yılında ilkokul birinci sınıftayken toplumlar arası çatışmalar nedeniyle yaklaşık üç yıl okulu bırakmak zorunda kaldı. Okula döndüğünde eğitimsiz olduğu için okuma yazma bilmiyordu. 1974 yılına kadar Baf'ta yaşadı ve Baf Kurtuluş Lisesi'nde eğitim gördü. 1974'te okulu tarafından başarılı bir öğrenci olarak ödüllendirildi ancak savaşta esir düştüğü için 1975 yılında sınırdaki Kıbrıslı Rum öğrencilerle değiştirilerek kuzeye giderek eğitimine orada devam etti.
20 Temmuz 1974 sonrasında ortaya çıkan yeni siyasal ve coğrafi oluşumla ailesi ile birlikte Mağusa'ya göç etti. 1976 yılında Mağusa Namık Kemal Lisesi'nde mezun oldu. Ardından Kıbrıs Türk Öğretmen Koleji'ne devam etti. 1979 yılında mezun oldu.
1980 yılından itibaren Söz, Özgürlük, Yenidüzen, Ortam, Halkın Sesi, Akrep, Yeni Çağ ve Alternatif Yazın isimli dergi ve gazetelerde araştırma, makale ve mizahi öyküler yazdı. Birçok mizahi oyunu tiyatroya uyarlanarak sahnelendi. Yazın çalışmalarının yanı sıra çeşitli dergilerde İngilizce ve Rumca'dan Türkçe'ye çeviriler yaptı.
1989 yılında Batı Berlin'e giderek, Alman Yeşiller Partisinin de katkılarıyla Kıbrıslı Türk ve Rum aydınların oluşturduğu Bağımsız Kıbrıs İçin Federasyon ve Temas Grubu'nda yer aldı. 1992-1994 yılları arasında İngiltere ve Amerika Birleşik Devletleri'nin çeşitli kentlerinde kısa dönemli meslek eğitimleri gördü. Kıbrıs Türk Öğretmenler Sendikası Yönetim Kurulu üyeliğinin yanı sıra, Kıbrıs Türk Karikatürcüler Derneği Yönetim Kurulu üyeliği ve Dış İlişkiler Sekreteri görevinde bulundu. Kıbrıslı Türk Mizah edebiyatına yaptığı katkılar nedeniyle Altın Zeytin ödülü verildi. Bir sendikacı olarak uzun süre adada çözüm için mücadele etti. Üç dilli HADE dergisinin editörlüğünü de yaptı.
11 Yıl da Şehit Osman Ahmet İlkokulu'nda öğretmenlik yaptı. 26 yıldır görev yaptığı Gazi İlkokulu'ndan 2017 yılında emekli oldu.
Yayımlanan Kitapları:
Mehmet'in Özlemi (1995)
Kıbrıs İkonları (1996)
Bellapais Köyünden Yazılan Mektuplar (1997 - çeviri kitabı)
Ortsak Vatan Plutis Servas (1999- çeviri kitabı)
Cyprus, Our Green Island of Hope (2010)
1974 Baf Çarpışmaları ve Kocatepe Olayı (2011)
Baf'ta ve Magusa'da Yazdığı Şiirleriyle Kıbrıslı Türk Edebiyatında Hüseyin Irkad (2014)
Geliboludan Stalag'a İkinci Dünya Savaşında Kıbrıs (2020)
ardıç kuşu, karatavuk ve dağarcık kuşu olarak da bilinir. Turdus iliacus.
yabani yonca, korunga ,üçgül, demirbozan adları da verilen, hayvan yemi olarak yetiştirilen bir bitki. drifil.
Trifolium repens.
Trifolium repens.
2012 yılında Hüseyin Kanatlı, Saffet Soykal için güzel bir yazı yazmıştı.
"Yıl 1956… Ve Saffet Soykal henüz 20 yaşındaydı.
Üç yıl kadar Bpzkurt gazetesinde görev yapan Saffet Soykal, 1959 yılında kendini, yeni kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti'nin ortak resmi radyosu, Kıbrıs Radyo Yayın Korporasyonu'nda buldu.
1963 olaylarından sonra, 1964 Aralık ayında, o günlerde propaganda maksadıyla kurulan Anamur Radyosu'na gönderildi.
Oraya altı aylığına gitmişti; ancak 1970 yılına kadar orada kaldı.
Dışişleri Bakanlığı'nın talimatı üzerine geri Kıbrıs'a geldi.
Ancak o zamanın karmaşası içinde çeşitli istenmeyen olaylarla, hatta haksızlıklarla karşılaştı.
Bu tedirginlikler sonradan katıldığı Bayrak Radyosu'nda da sürdü.
Kendini zaman zaman mağdur hissetti.
Maddi ve manevi haklarını elde etmek için, 1973 yılında, aynı durumda olan diğer iki meslektaşı, İzzet Rzca Yalın ve Sevilay Direkoğlu ile o zamanın Bayraktar'ının karşısına çıkmak gereğini hissetti.
Bu, haklı bir başkaldırıydı.
Daha sonraki yıllarda muhtelif vesilelerle, haksızlığa, hatalara ve yanlışlıklara karşı gösterdiği tavır, hatta canlı TV yayınlarında açık açık isyan etmesi de onun meziyetleri arasındadır.
1974'ten sonra yine basın-yayın hizmetlerine devam eden Saffet Soykal, 1980 yılında TC Büyükelçiliği'nde tercüman olarak görev yapmaya başladı.
Günde 22 sayfalık Rumca gazetelerden tercümeler yapıyordu.
Ödeme konularında ve sözleşme koşullarının tatbikinde bazı 'haksızlıklar' gördüğünü ifade eden Saffet Soykal, bu haklarını talep etmek için yasal yola başvurduğunu, davanın istinafta bulunduğunu ve yakında bunun yargılanmasının yapılacağını söylüyor.
Bunu söylerken de, kendine göre hem haklılığını, hem de espri ve o tatlı isyan yönünü dile getiriyor.
BİR YIL ÖNCE 'ÖLMÜŞTÜ'
Allah gecinden versin, ama Saffet Soykal gerçekten ölmüştü.
'Ölmeden' önce Bayrak TV, Kanal T, Genç TV gibi yerli kanallarda kendine özgü yorumlarını sürdürdü.
Programları büyük bir dikkatle izleniyor; takdir görüyordu.
Hele stüdyodaki çarpıklıkları dile getirmesi ve canlı yayında gayet rahat hareketlerle olumsuzlukları isyan edercesine dile getirmesi, Türkiye kanallarının da dikkatini çekti.
Beyaz Show'a davet edilen Saffet Soykal, kısa sürede Türkiye'de de üne kavuştu.
Daha önceki yıllarda geçirdiği tüm olumsuzluklar ve haksızlıklara rağmen, yaşama ve çalışma azminden bir şey kaybetmeyen Saffet Soykal için bu gelişmeler bir nevi 'nemalanma!' görevi görüyordu.
Altı yıl kadar önce eşini kaybeden Saffet Soykal yeniden depresyona girdi.
Ancak kendini toparlamasını ve işlerine dört elle sarılmasını bildi.
Bu arada belki bir teselli, belki de dış ülkelere olan düşkünlüğü dolayısıyla, deyim yerindeyse 'Evliya Çelebi' gibi dünya turuna çıktı.
Her vesileyle, tatillerini genellikle yurt dışında geçirdi.
Amerika, Kanada yanında hemen hemen tüm Avrupa ülkeleri, Ortadoğu ve diğer Arap memleketleri, Uzakdoğu ve Avustralya onun destinasyonları listesine girdi.
Artık gidecek yer kalmamıştı.
Son olarak 'öbür dünyayı' denedi.
Ve bir yıl kadar önce 'öldü'..
Gazeteciler Birliği lokalinde eski gazetecilere plaket töreni sırasında yaşandı bu acı olay…
Orada bulunan doktorların müdahalesi ile yeniden yaşama döndü Saffet Soykal…
75 yaşında yeninden doğmuş gibiydi artık…
Saffet Soykal olayı, kendine özgü o tatlı espriyle şöyle anlatıyor:
“Her tarafı gezdim dolaştım. Bir de öbür tarafı deneyeyim dedim. Kapıdakiler “Rezervasyonun yok” diyerek kıçıma bir tekme atıp beni geri dünyaya gönderdiler.”
Saffet Soykal iki kızı, bir oğlu ve üç torunuyla şimdi mutlu mu mutlu…
Emekliliğinin de tadını çıkarmaya çalışıyor.
Gezilerine de devam ediyor.
Son uğrağı Norveç fiyortları oldu.
Bundan sonra da Mars'a gitmek için rezervasyona hazırlanıyor.
İşte güzel dostumuz Saffet Soykal'ın acı tatlı hayatı…
Ona acı değil, daha tatlı bir yaşam diliyor ve “İşte Hayat” diyoruz."
"Yıl 1956… Ve Saffet Soykal henüz 20 yaşındaydı.
Üç yıl kadar Bpzkurt gazetesinde görev yapan Saffet Soykal, 1959 yılında kendini, yeni kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti'nin ortak resmi radyosu, Kıbrıs Radyo Yayın Korporasyonu'nda buldu.
1963 olaylarından sonra, 1964 Aralık ayında, o günlerde propaganda maksadıyla kurulan Anamur Radyosu'na gönderildi.
Oraya altı aylığına gitmişti; ancak 1970 yılına kadar orada kaldı.
Dışişleri Bakanlığı'nın talimatı üzerine geri Kıbrıs'a geldi.
Ancak o zamanın karmaşası içinde çeşitli istenmeyen olaylarla, hatta haksızlıklarla karşılaştı.
Bu tedirginlikler sonradan katıldığı Bayrak Radyosu'nda da sürdü.
Kendini zaman zaman mağdur hissetti.
Maddi ve manevi haklarını elde etmek için, 1973 yılında, aynı durumda olan diğer iki meslektaşı, İzzet Rzca Yalın ve Sevilay Direkoğlu ile o zamanın Bayraktar'ının karşısına çıkmak gereğini hissetti.
Bu, haklı bir başkaldırıydı.
Daha sonraki yıllarda muhtelif vesilelerle, haksızlığa, hatalara ve yanlışlıklara karşı gösterdiği tavır, hatta canlı TV yayınlarında açık açık isyan etmesi de onun meziyetleri arasındadır.
1974'ten sonra yine basın-yayın hizmetlerine devam eden Saffet Soykal, 1980 yılında TC Büyükelçiliği'nde tercüman olarak görev yapmaya başladı.
Günde 22 sayfalık Rumca gazetelerden tercümeler yapıyordu.
Ödeme konularında ve sözleşme koşullarının tatbikinde bazı 'haksızlıklar' gördüğünü ifade eden Saffet Soykal, bu haklarını talep etmek için yasal yola başvurduğunu, davanın istinafta bulunduğunu ve yakında bunun yargılanmasının yapılacağını söylüyor.
Bunu söylerken de, kendine göre hem haklılığını, hem de espri ve o tatlı isyan yönünü dile getiriyor.
BİR YIL ÖNCE 'ÖLMÜŞTÜ'
Allah gecinden versin, ama Saffet Soykal gerçekten ölmüştü.
'Ölmeden' önce Bayrak TV, Kanal T, Genç TV gibi yerli kanallarda kendine özgü yorumlarını sürdürdü.
Programları büyük bir dikkatle izleniyor; takdir görüyordu.
Hele stüdyodaki çarpıklıkları dile getirmesi ve canlı yayında gayet rahat hareketlerle olumsuzlukları isyan edercesine dile getirmesi, Türkiye kanallarının da dikkatini çekti.
Beyaz Show'a davet edilen Saffet Soykal, kısa sürede Türkiye'de de üne kavuştu.
Daha önceki yıllarda geçirdiği tüm olumsuzluklar ve haksızlıklara rağmen, yaşama ve çalışma azminden bir şey kaybetmeyen Saffet Soykal için bu gelişmeler bir nevi 'nemalanma!' görevi görüyordu.
Altı yıl kadar önce eşini kaybeden Saffet Soykal yeniden depresyona girdi.
Ancak kendini toparlamasını ve işlerine dört elle sarılmasını bildi.
Bu arada belki bir teselli, belki de dış ülkelere olan düşkünlüğü dolayısıyla, deyim yerindeyse 'Evliya Çelebi' gibi dünya turuna çıktı.
Her vesileyle, tatillerini genellikle yurt dışında geçirdi.
Amerika, Kanada yanında hemen hemen tüm Avrupa ülkeleri, Ortadoğu ve diğer Arap memleketleri, Uzakdoğu ve Avustralya onun destinasyonları listesine girdi.
Artık gidecek yer kalmamıştı.
Son olarak 'öbür dünyayı' denedi.
Ve bir yıl kadar önce 'öldü'..
Gazeteciler Birliği lokalinde eski gazetecilere plaket töreni sırasında yaşandı bu acı olay…
Orada bulunan doktorların müdahalesi ile yeniden yaşama döndü Saffet Soykal…
75 yaşında yeninden doğmuş gibiydi artık…
Saffet Soykal olayı, kendine özgü o tatlı espriyle şöyle anlatıyor:
“Her tarafı gezdim dolaştım. Bir de öbür tarafı deneyeyim dedim. Kapıdakiler “Rezervasyonun yok” diyerek kıçıma bir tekme atıp beni geri dünyaya gönderdiler.”
Saffet Soykal iki kızı, bir oğlu ve üç torunuyla şimdi mutlu mu mutlu…
Emekliliğinin de tadını çıkarmaya çalışıyor.
Gezilerine de devam ediyor.
Son uğrağı Norveç fiyortları oldu.
Bundan sonra da Mars'a gitmek için rezervasyona hazırlanıyor.
İşte güzel dostumuz Saffet Soykal'ın acı tatlı hayatı…
Ona acı değil, daha tatlı bir yaşam diliyor ve “İşte Hayat” diyoruz."
mesarya ovasına yaz aylarında yetişen, kökü suya kadar inen, sulu yerlerde daha gür sürgünler veren bitki. baklagillerden olup azot içerir. değerli bir hayvan yemidir.
girne'nin doğusundaki esentepe kasabası yakınlarında, beşparmak dağlarının zirvelerine yakın bir noktada yer alan bu kilise eski bir manastırın çekirdeğini oluşturmaktadır. antiphonitis, “cevap veren isa” anlamına gelmektedir.
kilise, sekiz sütunla desteklenen düzensiz bir sekizgen formundaki kubbesi ile kıbrıs'ta pek rastlanmayan bir mimari biçime sahiptir. batısındaki beşik tonozlu narteks ile güneyindeki revak 14. veya 15. yüzyılda yapılmış eklemelerdir. güneydeki revak düzenlemesi gotik taş işçiliğinin eşsiz bir örneğidir. yapı narteks dışında tamamen duvar resimleri ile kaplı iken bunlardan çok azı günümüze kadar ulaşabilmiştir. korunmuş olanların bir bölümü 12./13. yüzyıllara tarihlenirken bir bölümü de 14./15. yüzyıllar arasına tarihlenir. duvar resimlerinde yoğun olarak azizler betimlenmiş olmakla birlikte incil'den alınmış kompozisyonlar da vardır.
kilise, sekiz sütunla desteklenen düzensiz bir sekizgen formundaki kubbesi ile kıbrıs'ta pek rastlanmayan bir mimari biçime sahiptir. batısındaki beşik tonozlu narteks ile güneyindeki revak 14. veya 15. yüzyılda yapılmış eklemelerdir. güneydeki revak düzenlemesi gotik taş işçiliğinin eşsiz bir örneğidir. yapı narteks dışında tamamen duvar resimleri ile kaplı iken bunlardan çok azı günümüze kadar ulaşabilmiştir. korunmuş olanların bir bölümü 12./13. yüzyıllara tarihlenirken bir bölümü de 14./15. yüzyıllar arasına tarihlenir. duvar resimlerinde yoğun olarak azizler betimlenmiş olmakla birlikte incil'den alınmış kompozisyonlar da vardır.
yüzde 11 ile yüzde 18 arasında değişen oranlarda yapılması planlanan zam.
az önce resmi gazetede yayımlanarak yürürlüğe girdi. buna göre;
Kurşunsuz Benzin 95 Oktan: 13,70 TL
Kurşunsuz Benzin 98 Oktan: 13.94 TL
Euro Diesel: 13.56 TL
Gazyağı: 13,36 TL
7 Mayıs 2021 tarihinde yapılan zamlarla birlikte akaryakıta toplamda yüzde 100'ün üzerinde zam yapıldı. hayırlı uğurlu olsun.
az önce resmi gazetede yayımlanarak yürürlüğe girdi. buna göre;
Kurşunsuz Benzin 95 Oktan: 13,70 TL
Kurşunsuz Benzin 98 Oktan: 13.94 TL
Euro Diesel: 13.56 TL
Gazyağı: 13,36 TL
7 Mayıs 2021 tarihinde yapılan zamlarla birlikte akaryakıta toplamda yüzde 100'ün üzerinde zam yapıldı. hayırlı uğurlu olsun.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?