confessions

mengene

1. nesil Yazar - Yazar

  1. toplam entry 230
  2. takipçi 5
  3. puan 14640

izlem gürçağ altuğra

mengene
Ulusal Birlik Partisi Girne Milletvekili.



29 Şubat 1972'de Limasol'da doğdu. 20 Temmuz 1974 Barış harekâtı'ndan sonra ailesi ile Girne'ye göç etti. Babası Erdinç Gürçağ kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Raif Denktaş'ın halkla ilişkiler müdürlüğünü yaparken annesi ise biyoloji öğretmenliği yapmaktaydı. Orta ve lise tahsilini tamamladıktan sonra Ankara Hacettepe Üniversitesi Biyoloji Bölümü'nden mezun oldu.

KKTC'ye dönüşünde Lefkoşa Dr. Burhan Nalbantoğlu Devlet Hastahanesi'nde biyolog olarak göreve başladı. Daha sonra Girne Dr. Akçiçek Hastahanesi'nde 11 yıl görevini sürdürdü. 2008 yılında kamudan ayrılarak “LAMEL” adı altında kendi özel tıbbi tahlil laboratuvarını açtı.

Girne Beşparmak Lions Kulübü'nde üye, yönetim kurulu üyesi ve başkan olarak hizmet verdi. Ulusal Birlik Partisi (UBP) Kadın Kolları Yönetim Kurulu Üyesi olarak görev yaptı.28 Temmuz 2013 Erken Genel Seçimlerinde UBP'den  Girne Milletvekili seçildi.

İzlem Gürçağ Altuğra Eşi diş hekimi Serkan Altuğra ile 8 Ekim 1995 yılında evlendi. 2 kız çocuğuna sahip.

aynalı

mengene
Aynalı mahlaslı destan ve şiirleri olan Kıbrıslı Türk.
asıl adı Mustafa Hüseyin İncirli'dir. Kıbrıslı Türkler tarafından bir zamanlar Sarayönü'nde, Girne Kapısı'nda taburenin üstüne çıkıp, meddahlık yapması, destan ve gazel okuması ile tanınırdı.



1865 yılında Magosa'ya bağlı İstronculu köyünde dünyaya geldi. Babası Debbağ Hüseyin Efendi'dir. İlk öğrenimini Lefkoşa'da tamamladı. Dönemin Kuran hocalarından dersler aldı. Rüştiye Mektebi'nden mezun olmuştur. Ayrıca Arapça, Rumca, İngilizce öğrendi. Aile mesleği olan tabakçılığı babasının vefatına kadar devam ettirdi. bir süre de Baf'ta polislik yaptı. hayatının son dönemini tellallıkla geçirdi. Ailesi Türkiye, Filistin, İngiltere gibi ülkelere dağılmıştır.

1964 yılında vefat etti.

Aynalı'nın 1905 yılından itibaren destan yazmaya başladığı belirtilmiştir. Eski harfler ile basılmış Halit Arap ile Hasan Bulliler Destanı ve latin alfabesiyle basılmış Aç Gözlü, Adem ile Havva, Polis Destanları isimli toplamda beş eseri bulunmaktadır. Aynalı anonim sayılan Türkçe destanların bir kısmını kendisinin yazdığını iddia etmiştir.

Anonim destanlara kendi dil ve söylem biçimini katmış bununla berber zaman zaman geleneksel hece ölçüsü dışına çıkmıştır. Mehmet Yaşın'in belirtiğine göre Kıbrıs Türkçesi'ndeki ses sapmalarına göre kurulan ayak düzenini güçlendirmiştir.


kudret özersay

mengene
1973 yılında Larnaka'ya bağlı Alaminyo köyünde doğdu. Alaminyolu Hüseyin usta ile terzi Sadiye Hanım'ın oğludur. Babasının 1974 yılında şehit olması üzerine kuzeye Lefkoşa'da Yenişehir bölgesine yerleşmek zorunda kalır.

İlkokulu Yenişehir İlkokulu ile Şehit Hüseyin Ruso Ortaokulu'nda okudu. İlkokuldan itibaren önce dülger, sonra da fotoğrafçı yanında çıraklık yaptı. Eğitimine devam ederken Kooperatif Süt Fabrikası'nda işçi olarak çalıştı.

1991 yılında Lefkoşa Türk Lisesi'nden mezun oldu. Ardından 1995 yılında Ankara Üniversitesi Siyasi Bilgiler bölümünden mezun oldu. 1997 yılında Bosna Hersek'te savaş sonrası seçimlerin demokratik olabilmesi için Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Örgütü'nde çalıştı. Yine Ankara Üniversitesi'nde 1998 yılında Türk Boğazlarının geçiş hakkı konusunda master, 2002 yılında da 1959-1960 Kıbrıs Anlaşmaları konusunda doktora yaptı. Master ve doktora çalışmaları sırasında aldığı bursla İngiltere'de Londra Üniversitesi Hukuki Çalışmalar Enstitüsü'nde araştırmalar yaptı. 2008 yılında yine kazandığı bir bursla İngiltere'de Oxford Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde misafir öğretim üyesi olarak bir dönem geçirdi.

1996-2002 yılları arasında Ankara Üniversite'nde akademisyen olarak çalıştı. 2003 yılında Doğu Akdeniz Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü'nde öğretim üyesi, akademisyen olarak çalışmaya başladı. Bir dönem de bölüm başkanlığı görevinde bulundu.

2002 yılında Kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş'ın müzakere heyetinde yer aldı. 12 yıl boyunca müzakere heyetinde görev yaptı. Toparlanıyoruz hareketi ve Halkın Partisi kurucusu olan Özersay başbakan yardımcılığı ve dışişleri bakanı görevinde de bulundu.

çengel dergisi

mengene
1986-1997 yılları arasında yayımlanan aylık siyasi dergi.

Dergide Çengel LTD.adına Erdal Andız direktör, Ahmet Kasımoğlu ise Yayın Koordinatörlüğü görevini üstlenmişlerdi. yazarları arasında Yılmaz Sarper, Sabahattin İsmail, Aydın Akkurt, Timur Ali, A.a Yılmaz, Ahmet Okan, Dr. Mehmet Cevaz, Alp Aydınova, Mert Ersin, Özer Hatay, Raif Örtunç bulunuyordu.

Çengel'in Ağustos 1995 tarihli birinci sayısında yayımlanma amacını şu şekilde belirtiyordu: " Kıbrıs Türk halkının Temmuz 1974'de özgürlüğünü kazanması ile başlayan çok partili siyasal yaşamı "devlet" olarak örgütlenmesinin de en önemli adımıdır. 1990 sonrası büyüyen ve son iki üç yıldır KKTC halkının devlet olgusu içinde yaşayıp, yaşayamayacağı endişelerini dahi bereberinde getiren sosyo-ekonomik ve siyasal krizler zincirine paralel yaklaşımları ile sistem değişikliğini ülke siyasi platformunda gündeme Çengel ile getiriyoruz. Yani açıkcası KKTC'nin güçlenmesi için "değişim" diyor ve bu tarihsel sonuca varmak için, içinde bulunduğumuz ve acı acı yakındığımız sistemi sorgulayarak yola çıkıyoruz..."

nahide merlen

mengene
1958 yılında Dillirga'nın Alevkaya köyünde dünyaya geldi. 1964 olayları nedeniyle henüz 5 yaşındayken göç etmek zorunda kaldı. Ailesi ile birlikte Erenköy'de bir mağarada zorluklar içinde birkaç ay yaşamak zorunda kaldı.

ilk ve Ortaokulu Erenköy'de tamamladı. Kız Lisesi'nde önce yatılı okulda ardından Güzelyurt Kurtuluş Lisesi ile Lefkoşa Kız Lisesi'nde tamamladı.

Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi'ni 1981 yılında tamamlar. Adaya döndüğünde çikolata fabrikasında, Lider Gıda Pazarı'nda, süt fabrikasında, Belça'da çalışır.

1983 yılında aynı köyden Ziraat Mühendisi Hürrem Tolga ile evlenir. Eşinin de desteği ile düğün parası ve arkadaşlarının katkısıyla Lefkoşa Polis Sokak'ta, küçük bir dükkânda kitabevi açar. Sadece 2-3 rafla açtığı ilk işyerine aydınlık anlamında “Işık” adını koyarlar. Zamanla Işık kitabevi tüm Kıbrıslı kitapseverlerin ilgi odağı olur. Bu ilgiye ilkini 1987 yılında düzenlediği kitap fuarı ile yanıt verir. Halen kitap kokuları içinde kıbrıs'a ışık olmaya devam etmektedir.

mesut günsev

mengene
1948 yılında İstanbul'da doğdu. 1969 yılında Deniz Harp Okulu'na girdi ve Piyade Subayı olarak mezun oldu. Birkaç yıl boyunca Amfibi birimleri ile birlikte çalıştı.

1974 Barış Harekatı'nda adaya çıkan ilk birlikye yer aldı. Liyakat madalyası ile ödüllendirildi. Girne'de bir sokağa adı verildi.

1979 yılında Amerika Birleşik Devletleri'nde Naval Amphibious School'da öğrenim gördü. Bu arada Halkla ilişkiler konusunda uzmanlaştı.

1989 yılında KKTC Güvenlik Kuvvetleri Komutanlığı'ndan binbaşı rütbesi ile emekli oluncaya kadar Güvenlik Kuvvetleri Dergisi'nin editörlüğünü yaptı. 1989-1994 yılları arasında Nadir Şirketler Grubu'nda Basın ve Halkla İlişkiler Danışmanlığı görevini yptı.

1994-2006 yılları arasında Akdeniz Garanti Bankası Halkla İlişkiler Danışmanı ve Genel Müdür olarak atandı. Kıbrıs, Cyprus Time, Yeni Gün gazetelerinin, Nokta ve Kıbrıs haftalık haber dergilerinin genel yayın yönetmenliğini ve Turquoise dergisinin editörlüğünü yaptı. Nokta, Arkitekt dergileri, Kanal 6 ve Interpress gruplarının Kıbrıs temsilciliğini yaptı. TGRT ve TGRT FM, İHA, TGRT Haber ve Türkiye Gazetesi Resmi Temsilcisi ve KKTC Temsilcisi olarak görev yaptı.

Kanal T ve ADA TV'de haber programları sunuculuğu yaptı. Dış Basın Birliği'nin kurucu üyesi, KKTC Basın Konseyi'nde de Danışma Kurulu üyesi olan Mesut Günsev çeşitli üniversitelerde gazetecilik ve Halkla İlişkiler dersleri verdi.

ahmet cavit an

mengene




1950 yılında Lefkoşa'da doğdu. İstanbul Üniversitesi Cerrrahpaşa Tıp Fakültesi'den 1975 yılında mezun oldu. Uzmanlık eğitimini Almanya'nın Leipzig kentinde yaptı. 1981'de çocuk doktoru ünvanını aldı. 1971 yılından itibaren çeşitli gazete ve dergilerde Kıbrıs İle ilgili makale ve araştırmaları yayımlanmaktadır. 1982-2003 yılları arasında Lefkoşa'da serbest hekim olarak çalıştı. Halen emeklidir.

1971'den bugüne İstanbul ve Lefkoşa'daki çeşitli gazete ve dergilerde Kıbrıs sorunuyla ilgili makale ve araştırmaları yayımlanmaktadır. Kıbrıs Türklerinin siyasal, kültürel ve tarihsel geçmişi üzerine araştırmalarını sürdüren Ahmet An'ın, yazılarını topladığı ve yayımlanmış kitapları şunlardır:

Kıbrıs'ta Fırtınalı Yıllar (1942-1962)
Kıbrıs'ta İsyanlar ve Anayasal Temsiliyet Mücadelesi 1571-1948
Kıbrıs Türk Liderliğinin Oluşması-Dinsel Toplumdan Ulusal Topluma Geçiş Süreci 1900-1942
Kıbrıs'ta Türkçe Basılmış Kitaplar Listesi 1878-1997
Kıbrıslılık Bilincinin Geliştirilmesi
Kıbrıs Türk Kültürü Üzerine Yazılar
Kıbrıs sorununun perde arkası: Adadaki İngiliz üsleri ve Amerikan tesisleri
Kıbrıs nereye gidiyor?
Kıbrıs'ın yetiştirdiği değerler (1782-1899)
Kıbrıs: Dün ve Bugün
Küçük Adada Büyük Oyunlar: Kıbrıs'ta Ayrılıkçılık, Federal Çözüm ve AB Üyeliği
Derin Devlet: Türkiye-Yunanistan-Kıbrıs
Kıbrıs'ın Yetiştirdiği Değerler-Cilt:2 (1900-1920)
Kıbrıslı Türklerde Sınıf Sendikacılığından Etnik Sendikacılığa Geçiş ve İşçi Muhalefeti (1944-1960)
Tıp Alanındaki İlk Kıbrıslı Türkler
Kıbrıslı Türklerin Siyasal Tarihi (1930-1960)
Kıbrıs Türk Toplumunun Geri Kalmışlığı (1896-1962)
İlk Kıbrıs Türk Futbol Takımları ve Çetinkaya'nın Tarihi (1902-1963)
TMT'nin Kurbanları
İşçi Sınıfımızın İlk Öncüleri: 1958'e Kadar Emek Hareketinde Kıbrıslı Türkler
Örnekleriyle Kıbrıs Türk Basın Tarihi
Kıbrıs'ta Üç Dönem, Üç Aydın
Kıbrıs Türk Basın Tarihi -II
Sağlıksız Sağlık Sistemimiz
Kıbrıs, Taksim mi, Federalleşme mi?

özer kanlı

mengene
25 Kasım 2021 tarihli resmi gazete'de yayımlanan Bakanlar Kurulu kararı gereği BRTK Yönetim Kurulu üyeliğine son verildi.

"Bakanlar Kurulu, 15 Ocak 2021 tarihinden beridir BRTK Yönetim Kurulu üyelik görevinde olan Özer Kanlı'nın “bir siyasal parti ile olan ilişkilerine doğrudan veya dolaylı bir biçimde devam etmekte olduğu tespit edildiğinden”, görevine son verilmesine karar verdi."

cahit kutrafalı

mengene
17 aralık 1984 yılında Lefkoşa'da doğdu. İlkokul yıllarında piyano dersleri aldı. Ardından gitar çalmaya başladı. Türk Maarif Koleji müzik grubuna gitarist olarak katıldı. Yaptığı bestelerinin de seslendirildiği Okul orkestrası ile Kıbrıs'ta çeşitli müzik yarışmalarına katıldı, ödüller aldı. Bir yıl sonra gruptaki bas gitaristin yerini aldı.

Müzik eğitimine 2002 yılında Doğu Akdeniz Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Müzik Bölümü'nde ana enstrümanı çello çalarak başladı. 2004-2006 yıllarında Doğu Akdeniz Üniversitesi Müzik Bölümü oda orkestrasında çello ve kontrbas çaldı. Eğitimi sırasında Nicolas Deletaille, Aslı Giray, Marc Heeg ve Thomas Svatos gibi akademisyenlerle çalışma fırsatı buldu. Bu arada Lefkoşa, Gazimağusa, Girne'de çeşitli müzik gruplarında bas gitar çalmaya devam etti. Kıbrıs'taki konser ve turnelerinde birçok ünlü Türk sanatçıyla işbirliği yaptı ve yerel sanatçıların Kuzey Kıbrıs müzik sektörünü hedef alan albümlerinde bas gitar çaldı.

Doğu Akdeniz Üniversitesi'nden Şubat 2007'de mezun olduktan sonra codarts Rotterdam Konservatuarı Caz Akademisi'nde bas gitar okumaya hak kazandı. 2007-2008 yıllarında çok sayıda projede birlikte sahne aldığı Kıbrıslı saksafoncu Charis Ioannou'dan caz armoni dersleri aldı. Bu arada Chris Byars ve Ari Roland gibi önde gelen New Yorker Caz müzisyenlerinin düzenlediği çok sayıda atölye çalışmasına katıldı.

2008 yılının sonlarında kısa bir süreliğine Rotterdam'a gitti ve Pieter Douma ve Jeroen Vrijdag ile çalıştı. Charis Ioannou, Gilad Atzmon, Chris Byars, Ari Roland, Zaid Nasser, Vahagn Hayrapetyan, John Mosca, Okan Ersan, Marios Toumbas, Ioannis Vafeas, Stephan Schatz, Keith Balla gibi müzisyenlerle performans sergiledi. Leroy Williams, Sacha Perry, Oscar Williams Jr., Larkos Larkou, Giorgos Morfitis, Stelios Xydias, Fuat Kutrafalı, Asım Can Gündüz, Buzuki Orhan Osman ile Kypra Festival 2006, 2007 Agia Napa International Festival, 2007 Europalia Belgium, 11. Mağusa Kültür ve Sanat Festivali, Zaragoza Expo2008, 14. Gazimağusa Sanat ve Kültür Festivali, Paradise Caz Festivali 2010, Limasol Caz Festivali 2010 gibi uluslararası festivallerde sahne aldı.

Halen Lefkoşa Belediye Orkestrası'nda bas gitarist ve kontrbasçı olarak görev yapmakla birlikte, Kıbrıs'taki Amerikan Büyükelçiliği tarafından düzenlenen Jazz Futures adlı atölyelerde eğitmen olarak görev yapmaktadır.

cemal mida

mengene
2009 yılında Panagiotis Machlouzari'in Mita çetesi adlı bir kitabı var. kitabı okumadım. ancak özetini rum internet sitelerinden buldum. bakış açılarımızdaki farklılara bir örnek oldu. buna göre Cemal Mida kötü şöhrete sahipmiş.1937'de koyun çalmak suçlamasıyla tutuklanmış. Tahliyesinden dört yıl sonra,11 Ekim 1941'de kendisini ispiyonlayan Hasan Kara Mehmet'i öldürmüş. ardından trodos dağlarına kaçmış. burada Kıbrıs suç tarihinin en ünlü çeteleri listesinde kendine yer edinecek olan kendi çetesini kurmuş. Çete üyeleri, çevredeki bölgeden cinayet ve hayvan hırsızlığından aranan çeşitli suçlularmış ve beş yıl boyunca Kıbrıs'ı terörize etmişler.

Cemal Mida aynı zamanda bir kılık değiştirme uzmanıymış. öyle ki bayındırlıkta farklı bir isimle maaşlı iş yazılıp uzun süre çalışır gibi yapıp para almış. Mida çetesiyle gasp, tecavüz ve adam öldürmeyi sürdürmüş. 30'a yakın suç işlemiş.

4 Mart 1946'da Polisle girdiği çatışma sonrasında Mitaş omzundan ağır yaralanmış. On bir gün boyunca Alectora köyünde bir ahırda saklanmış. dönemin Kıbrıslı Türk kadınlarının kıyafetlerinden birini giyinerek polisten kaçmış. Ancak 21 Mart 1946 tarihli Cyprus Mail gazetesinde yer alan habere göre metresinin polise ihbarı sonucu yakalanmış.

29 Ekim 1946 tarihinde idam edilmeden önce mahkemede "Allah'a inanıyorum. Ben adalete kavuşacağım" demiş.

yani Cemal Mida Kıbrıslı Türkler için adına destanlar yazılıp söylenen bir halk kahramanı, rumlar için ise azılı bir suçlu.

tansu eyupoğlu

mengene
Kıbrıslı Türk fotoğraf sanatçısı.

1946 yılında Mağusa'da doğdu. Orta ve liseyi Mağusa Namık Kemal Lisesi'nde bitirdi. orta öğreniminden beri fotoğraf sanatıyla iç içe oldu. Eskişehir İktisadi İlimler Akademisi'ne devam etti. 1968 yılında "TC Muhabere Uzmanlık Belgesi" aldı. Adaya dönüp, 1974 yılına kadar ticaretle uğraştı. 1974 yılında "Muhabere Subayı" olarak mücahit birliklerine katıldı. Mücahitlik görevinden ayrıldıktan sonra tekrar ticaretle uğraşmaya başladı.

İç mimariyle ilgili atölye çalıştırdı. Bir süre Bozkurt gazetesinde Objektifin Yorumu başlığıyla alt yazılı fotoğraflarını yayımladı ve Gazimağusa'da da fotoğrafçılık yaptı. Sadece Kıbrıs'ta değil yurt dışında da sergiler açtı. Avrupa'nın çeşitli ülkelerinde evrensel sergiler adı altında katıldığı etkinliklerde çeşitli ödüller kazandı. 1987-1997 yılları arasında, her yıl Belçika'da knokk heist fotoğraf sergisine yapıtlarıyla katıldı.

Fluxus art Gallery'de 21 Kasım-4 Aralık 1989 tarihleri arasında Fotoğrafta 30 yıl sergisini açtı ve bu sergide çeşitli fotoğraflarını sergiledi. Sergideki 1880-1950 Mağusa (arşiv), Yakın Tarihimizi Etkileyenler (arşiv) ve 1974 Temmuz-Ağustos Mağusa'sıyla ilgili fotoğrafları belgesel olmaları yönünden hayli önemlidir. 1990 yılında FIAP'tan (Dünya Fotoğraf Sanatı Dernekleri Federasyonu) ödül alan sanatçının, fotoğraf çalışmaları yanı sıra, tarihi yapılarla ilgili geniş çapta araştırmalar yaptı.

1991 yılında Gazimağusa'da "Kıbrıs Sanat Derneği Lokali'nde, konusu "aşırılık" olan sergisi ilgiyle izlendi. 23 Mayıs 1997'de, Yakın Doğu Üniversitesi'nde Tansu Eyupuğlu'nun "fotoğraflarla 35 yıl" sergisi açıldı.

Tansu Eyupoğlu 1997 yılında, 51 yaşında hayata gözlerini yumdu.

mustafa kemal atatürk

mengene
Nazım beratlı'dan gelsin.

Ben bir Mustafa Kemal hayranıyım!

Bir gün Ankara'da ilk meclisin kapısının önünden geçiyordum. Şeytan dürttü, içeri girdim… O günden beri, Mustafa Kemal hayranıyım. Ama hangi Mustafa Kemal?

O marangoz rendesi bile görmemiş kürsüde, o konuşmaları yapacak aklın sahibi! O yırtık yer halılı küçücük odada, o tahta iskemlede, filintası yanındaki duvara dayalı, eski yazı masasının başında o büyük kararları veren Mustafa Kemal!

Ben, Mustafa Kemal'e hayranım evet…

Ankara'daki karargâhta, çaya şeker de katabilmek için, Sivas'ta Halil Paşa'dan şahsen beş bin lira borç alan ve sonra santimine kadar ödeyen Mustafa Kemal'e, ben hayranım…

Öğrenciliğinde tatil günleri ziyarete gittiği, Ali Fuat'ın Kuzguncuk'taki evinde dadıya, karşıdaki Dolmabahçe Sarayı'nı gösterip gösterip; “İyi bak, orayı en sonunda ben müze yapacağım!” deyip, zavallı dadının bir ömür boyu evde “Vallahi de yaptı, billahi de yaptı” demesine neden olan Mustafa Kemal'e… Sıra arkadaşı Ali Fuat'ın hatıralarında anlattığı gibi, daha ortaokulda bir gün imparatorluğun akibeti ile ilgili bir kompozisyon yazması istendiğinde, “Çağ imparatorluk devri değildir. Bu imparatorluğu dağıtıp, bir ulus devlet kurmalıyız” yazıp, az kalsın askeri okuldan tardedilecek olan, o Selânikli çocuğa hayranım ben...

İstanbul'daki sevgilisi Corinne Hanıma, Çanakkale cephesinden yazdığı mektupta, “Corinne, bu savaşta ölürsem, beni unutma” diyen adama…

Sofya'da aşkının dillere destan olduğu sevgilisi Miti Koraçeva'nın, onun ölümünden yıllar sonra, kendisinin öleceği günün sabahında, kız kardeşine “Svetlena, dün gece rüyamda Kemal'i gördüm” dedirtebilen o adama, ben hayranım…

Başkumandanlık Meydan Savaşı'nın akşamı, savaş meydanını gezerken, yerde yatan Yunan askeri ölülerine bakıp, “Zavallı yavrucaklar… Sizi buraya kim gönderdi? Analarınıza bunun hesabını kim verecek?” diyebilen o generale, hayranım ben…

İzmir'e girer girmez, zamanın en ünlü oteli Kramer Palas'a gidip, garsondan bir duble rakı isteyen, tahta bir masayı pencere kenarına atıp, bir tutam beyaz leblebi ile rakısını içerken, garsona:

- Kral Konstantin İzmir'e geldiğinde, otelinize gelmiş miydi?

* Evet paşam…

- Peki, böyle pencere kenarına oturup, körfeze bakarak bir tutam beyaz leblebi ile bir yudum rakı da içmiş miydi?

* Hayır paşam…

- Peki, keşke sorsaydınız, İzmir Körfezi'ne bakarak, bir yudum rakı içmenin zevkini bilmeyen adam, İzmir'i alıp da ne yapacakmış? Diyen o adama, ben hayranım…

1924 Anayasası'nı yazarken, bir gece Çankaya'daki odasının penceresindeki perde, rüzgârla sallanınca, tabancasını çeken ve balkona yürüyen o adama, hayranım…

Neyzen Tevfik, Yenicamii'nin avlusunda, köpeklere sarılır, onlarla uyurmuş. Bir gece Atatürk demiş ki;

- Çağırın şunu da hem ney çalsın, sohbet edelim, hem de içelim…

Polis bunu köpeklerin koynundan alıp Florya köşkünde, cumhurbaşkanının sofrasına oturtmuş. Birkaç tek atmışlar. Atatürk, sormuş:

- Zaman nasıl da değişti Neyzen, görüyor musun?

Neyzen deli bir herif:

- Ne değişti paşa? Demiş. Hamam aynı, tellâklar değişti…

Atatürk çok sinirlenmiş:

- Defollll… diye, bağırmış gözüm seni görmesin…

Neyzen korkusundan fırlamış, bir koşuda ta Yenicami'ye gelip, köpeklerin koynuna girmiş, uyuyacak ama titremekten uyuyamıyor. Öte yandan da Atatürk:

- Gidin bu herifi getirin tekrar, demiş…

Neyzen gene karşısına getirilince:

- Hiç mi bir şey değişmedi be? Demiş…

Neyzen, korkudan titriyor:

- Değişti paşam, demiş… Eskiden sormadan asarlardı, şimdi zat-ı devletlileru, önce sorup, sonra asıyorsunuz…

Atatürk'ü almış bir gülme:

- Otur ulan karşıma, sabaha kadar hem çal, hem içelim…

Ben bu adama hayranım! Sizin de anlamanızı tavsiye ederim…

ibrahim hakkı atun

mengene
Dünyada hoş bir seda bırakıp giden babam Prof. Dr. Hakkı Atun

Rahmetlik Babam Prof. Dr. İbrahim Hakkı Atun bundan tam 10 sene evvel ebediyete göç etti. Kendisi gitti ama kurucusu olduğu Van 100. Yıl Üniversitesi, Sivas Cumhuriyet Üniversitesi, Elazığ Veteriner Enstitüsü, Pendik Veteriner Enstitüsü gibi bilim yuvaları, KKTC'nin Üniversiteler adası olmasının fikrini ortaya atması ve adadaki eğitim kıvılcımını çakması gibi eserleri bu dünyada kaldı. Belli ki uzun bir müddet daha kalmaya da devam edecek.

Herkesin babası kendine kıymetli ve özel ancak benim babam yokluk yıllarının Kıbrıs'ında, canını dişine takarak tek başına yollara düşmüş bir adam…

Karpaz'ın Ergazi (Ovgoroz) köyünde 1 Ocak 1916 sabahı,zorlu koşulların hüküm sürdüğü yıllarda doğmuş babam… Hayata tutunmayı başaramamış 12 kardeşten, hayatta kalabilenlerin 2'ncisi… Sonradan 3 kardeşi daha olmuş. Hepsi de erkek…

Babası, Karpaz bölgesinin imamı ve hocası olan, rahmetlik dedem Mehmet Rifat Efendi. Annesi ise ev hanımı rahmetlik Ayşe nenem. Evleri dönemin yapı sistemine göre güzel inşa edilmiş, tavanı mertek üzerine tahta kaplama, onun üzerine de ince bir betonun döküldüğünü düşündüğüm büyükçe bir ev. Bahçesinde içinde bir kere yıkanma şansını elde ettiğim kocaman bir küp, ayrı bir binada samanlık ve ayrı bir kümes. Çocukluk yıllarımda kümesteki tavuklar ve horozlar benim arkadaşımdı. Çok iyi anlaşırdım onlarla. Küçükbaş hayvanların barındığı ağıl tam olarak neredeydi hiç hatırlamıyorum. Sayısını hatırlayamadığım kadar zeytin ve harup ağacı ile içinde arpa ve buğdayın yetiştiği, yanından derenin de geçtiği dönümlerce de tarla vardı. Kantara'dan akmaya başlayan dere, dedemin tarlasının yanından geçerdi. Yazın çalıdan siciler (eşek arısı) için ölümcül bir silah hazırlar, sici avına çıkardık dere kenarında. İngiliz Sömürge yönetimi sici başına 2 kuruş verirdi o dönemlerde. İki tane siciye bir tane Kit Kat çikolata alırdık rahmetlik Mustafa amcamın dükkanından. İyi paraydı bakır bir kuruşlar o dönemde.

Babam, Lefkoşa'daki İslam Lisesinde öğretim görüyordu. Anlattığına göre iyi bir öğrenciydi. Liseyi birincilikle bitirdiğini söylerdi hep bana. Kıbrıs Türk'ü olarak, Türkiye Cumhuriyeti'nin yatılı bursunu kazanıp üniversite eğitimi için Kıbrıs'tan çıkıp Türkiye'ye gittiği yıl 1936. Yol ve ilk aylardaki geçim parasını karşılamak için, dedem ve nenem birkaç tane küçükbaş hayvan satarak cebine üç beş kuruş koymuşlar ve dualarla Larnaka'dan babamı yolcu etmişler. Uzun bir gemi yolculuğu, sonra da kara trenle Ankara'ya ulaşmaya başarmış babam bu çetin yolculuğun sonunda. Gemi, köy rammisi (otobüsü) gibi, her durağa uğradığından Türkiye'ye haftalar sonra varabilmiş.

Şansa bakın ki Ankara Üniversitesi'nde eğitime başlayan babam, Atatürk ile karşılaşma şansına sahip olmuş, hem de birkaç kez. Yatılı okul dışındaki yaşam giderlerini karşılayabilmek için çeşitli işler yapmış. İkinci Dünya savaşı çıkınca Türk Silahlı kuvvetlerinde teğmen olarak Edirne'de, Bursa'da ve Kırıkkale'de görev almış. Savaş bitince ABD'nin açtığı burs sınavlarını kazanarak ABD'ye gitmiş ve yüksek lisansını orada tamamlamış.

Kısa bir müddet sonra ünlü Squibb firması Laboratuvar şefi olan babam, “Amerika'da kal bizde çalış” önerisi ile yüksek bir maaşlı iş teklifinde bulunmuş. Babamın “yatılı okudum Türkiye Cumhuriyeti devletine borcum var” demesi üzerine “biz borcunu sonuna kadar öderiz, merak etme” yanıtını almışsa da “Ben ABD'de kalırsam benden sonra Türkiye'de üniversite tahsili yapmak isteyen Kıbrıslı Türklere beni bahane edip belki bir daha burs vermezler” düşüncesi ile bu teklifi nazikçe geri çevirmiş ve Türkiye'ye geri dönmüş. Bu dönüş başarı basamaklarının da kapısını açmış babama.

Türkiye'ye geri döndükten sonra, 1952 yılında sonradan adı “Elazığ Veteriner Kontrol Araştırma Enstitüsü”nü (EVKAE) olarak değiştirilmiş olan “Elazığ Bakteriyoloji ve Seroloji Enstitüsü"nü sıfırdan kurmuş babam. EVKA Enstitüsü kurulduğu günden itibaren Doğu Anadolu'nun, daha doğrusu Ortadoğu'nun en önemli araştırma enstitüsü olmuş. Halen daha bu sıfatı gururla taşımakta.

O dönemde birkaç parça laboratuvar aletinin uluslararası patentini de almış babam. Bunlardan en ünlüsü “Atun pensi.” Doğu Anadolu'ya en önemli armağanlarından bir tanesi de Türkiye'ye özgü “Şap” hastalığının doğru teşhisi ve enstitüde gerekli aşılarının üretilmesi. O dönemde bir ilk olmuş Türkiye Cumhuriyeti'nde aşı üretmek, özellikle de Şap (Antrax) aşısı.

Elazığ'dan sonra tayini “İstanbul, Pendik Veteriner Enstitüsüne” çıkınca bu sefer fırsat bu fırsat deyip “İstanbul Tıp Fakültesine” öğrenci olarak yazılmış ve tıp eğitimine başlamış. Hocası bile şaşkınlıktan dilini yutmuş, kemikleri, doğru ve eksiksiz tanımlamasından dolayı…

Bir sonraki aşamada, kariyerindeki başarısından ve araştırmacı olmasından dolayı Ankara'ya tayini çıkmış, Ziraat Bakanlığı şube müdürü olarak. Tanıdığı yok, hiç kimsesi yok, politikaya hiç bulaşmamış, hiçbir siyasiyi tanımıyor ama basamakları da çalışkanlığı ile ardı ardına tırmanıyor rahmetlik babam.Babamın tahsil ve başarılarını duyanİngiliz Sömürge Yönetimi davet gönderip, ısrarcı olunca 1950'li yıllarda Kıbrıs'la mesleki ilişkisi başlamış babamın. Kıbrıs'taki bir salgın hastalık nedeni ile adaya çağrılan babam önce Lefkoşa'daki Laboratuvarın başına getirilmiş, sonra da adanın tüm ilçelerinde görev yapmaya başlamış.

Kıbrıs'tan sonraki görev yeri Irak. Irak'taki General Kasım hükümeti Türkiye'den ve Dünya Sağlık Teşkilatı'ndan salgın hastalık uzmanı isteyince babama Irak yolu gözükmüş ve babamın tayini Irak'a, Bağdat Üniversitesine çıkmış.Üniversite Laboratuvarının ve Patoloji bölümünün başkanı olmuş. Irak'ı kasıp kavuran bir hastalığın tam teşhisini koyması ve Fransa'daki Pastör Enstitüsü ile iş birliği içinde aşısını üretmesi kendisine tüm kapıları açmış Irak'ta. Ünlü bir kişi haline gelmiş.

Ankara'da Prof. Dr. İhsan Doğramacı'nın kurduğu Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi babamın peşine düşmüş. Dünya Sağlık Teşkilatı tayinini Hindistan'a çıkarmasına rağmen Prof. Dr. İhsan Doğramacı'nın “ününüz sizden evvel buraya ulaştı. Yarın Patoloji bölümünün başkanı olarak görevinize başlıyorsunuz, odanız hazırlanmıştır” diyerek Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi'nedavet etmesinden sonra Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde göreve başlamış babam.

20 Temmuz 1974 tarihinde başlayan Mutlu Barış Harekatında babam Kıbrıs'tadır. Tıp eğitimindeki bilgilerini kullanarak Mağusa hastanesinde yaralıların tedavisine gönüllü olarak koşar. Mutlu Barış Harekatı'nda arşiv niteliği taşıyacak birçok değerli fotoğraflar çeker ve Mağusa'da yaşanan olayları ölümsüzleştirir.

Mutlu Barış Harekatı sonrasında Ankara'ya dönüşünde Kıbrıs Türk Kültür Derneği'nin Ankara'daki Genel Sekreteri olarak 1975 yılının ilkbaharında Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Bülent Ecevit'le Kıbrıs'ta oluşturulan Türk bölgesinin geleceği ile ilgili görüşmeler başlatır. 1975 yılının Eylül ayında Başbakan Ecevit'e bir yazı göndererek KKTC'de kurulacak sanayinin üniversitelerden oluşacağını söyler ve KKTC'nin üniversiteler ülkesi olması için çalışmaların hemen başlatılmasını talep eder. Babamın ısrarlı girişimleri sonucunda önce Yüksek Teknoloji Enstitüsü, sonra da Doğu Akdeniz Üniversitesi kurulur ve babam Prof. Dr. Hakkı Atun, “Kıbrıs adasının üniversiteler adası olmasının fikir babası” olarak kayda geçer ve “üniversitelerin kurucu babası” olarak anılmaya başlanır.

Patoloji bölümündeki başarıları kendisine Sivas Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesinin (kurucu) Dekanlığını getirir. Birkaç yıl sonra da dönemin Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı kendisini “Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi”ni kurmakla görevlendirir. Yüksek Öğrenim Kurumu'nun (YÖK) kararından sonra Van Üniversitesini kurmak için yola çıkar ve Doğu Anadolu'nun en iyi üniversitesi olan Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi'ni kurarak Kurucu Rektörü olur. Emekliliği sonrasında KKTC'ye dönen babam, birkaç yıl sonra1988 yılında Cemaat Meclisi'nin üst katında ilk açılış konuşmasını yaptığı “Yakın Doğu Üniversitesi”nin Rektörlüğüne atanır.

Başarıları yurt dışında da dikkat çeker ve babam Prof. Dr. Hakkı Atun 1988 yılının sonunda yayınlanan “Dünya Bilim Adamları” biyografisinde hakkı ile yerini alır…

Başarılarla dolu yaşamı 2009 yılının 13 Kasım'ında yatağında gece uyurken sessizce son bulur. Vefalı sevenlerinin katıldığı görkemli bir törenle Gazimağusa'da ebedi istirahatgahına defnedilir.

Allah'ın rahmeti üzerinden hiç eksik olmasın, mekanı Cennet'te nurlar içinde yatsın babam.

Prof. Dr. Ata Atun

faiz sucuoğlu

mengene
27 Ağustos 1961 yılında Baf'ın Poli kasabasında doğdu.

Lefkoşa Türk Lisesi'ni bitirdikten sonra burslu olarak Almanya'da başladığı tıp eğitimini İstanbul Üniversitesi Çapa Tıp Fakültesi'nde tamamladı.

İstanbul'da Zeynep Kamil Kadın Hastalıkları ve Doğum Hastanesinde Kadın Hastalıkları ve Doğum ihtisasını yapan Sucuoğlu, bir süre bu hastanede görev yapmıştır.

KKTC'ye döndükten sonra askerlik hizmetini tamamlayan Dr. Sucuoğlu Lefkoşa'da açtığı kendi özel hastanesinde 20 yıl mesleğini icre etmiştir. Çeşitli sivil toplum örgütlerinde görev alan Sucuoğlu, 2010-2011 yılları arasında Ulusal Birlik Partisi Parti Meclisi üyeliği, 2011-2013 yılları arasında da Ulusal Birlik Partisi Lefkoşa İlçe Başkanlığı görevini yürütmüştür.

Sucuoğlu, 28 Temmuz 2013 erken genel seçimlerinde Ulusal Birlik Partisi'nden Lefkoşa Milletvekili seçilerek KKTC Cumhuriyet Meclisine girmiştir.

Dr. Faiz Sucuoğlu, 15 Temmuz 2015 tarihinde kurulan Cumhuriyetçi Türk Partisi – Ulusal Birlik Partisi koalisyon hükümetinde Turizm Bakanı olarak görev almıştır.

8 ay süren CTP-UBP koalisyon hükümetinin ardından 16 Nisan 2016 da kurulan UBP-DP koalisyon hükümetinde Sağlık Bakanı olarak görev alan Dr. Faiz Sucuoğlu sonraki dönemde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı olarak hizmetlerine devam etmiştir.

Ülkesine hizmetlerini Lefkoşa Milletvekili olarak sürdürmektedir.

​Almanca ve İngilizce bilen Sucuoğlu, evli ve iki çocuk babasıdır.

süleyman ergüçlü

mengene
1954 Lefkoşa doğumu gazeteci.

İlkokulu Yenicami'de başladı. ardından Atatürk İlkokulu'ndan mezun oldu. Daha sonra İngiliz Koleji sınavını kazandı. Kolejin 4. sınıfında henüz 16 yaşındayken mücahit yazıldı. 2 yıl boyunca mücahitlik yaptı. 1971 yılında İngiltere'de bilgisayar eğitimi veren the school of Computer Technology'nin sınavını kazanarak Londra'ya gitti. 1972 yılında eğitimini tamamlayarak Kıbrıs'a döndü. Vatani görevi için tekrar mücahit yazıldı. 1974 harekatında görev aldı. Harekatın ardından Bayrak Radyosu'nun Anamur'da faaliyet gösteren Kıbrıs'ın Sesi radyosu için açtığı sınavı kazandı. Redaktör-spiker olarak askeri radyoda görev yaptı. 4 yıl boyunca korsan yayın yapan Kıbrıs'ın Sesi radyosunda çalıştı.

4 yıllık görevin ardından 1978 yılında tekrar Kıbrıs'a döndü. Bayrak Radyosu'nun kadrolu personeli oldu. Redaktör muhabir olarak Bayrak'ta çalışırken Bayrak Radyo Televizyon Kurumu'nda örgütlenmiş sendika olan Bay-Sen'in yönetiminde görev aldı. 1983 yılında ilk BRT yasasının çıkarılmasında aktif rol oynadı.

BRT haber sorumluluğu görevini yürüttü. Bu görev sırasında BRT'nin siyasi anlamdaki ilk programı olan ve Meclis'i ekrana taşıyarak halka ulaştıran 'Meclis'ten Notlar' programını hazırlayıp sundu. 1986 yılında BRT'den emekli olarak gazetecilik yapmaya karar verdi.

Mehmet Ali Akpınar'ın sahibi olduğu Kuzey Kıbrıs Haber Ajansı'nda çalışmaya başladı. Aynı zamanda Gazeteciler Birliği temsilcisi olarak BRT Yönetim Kurulu'na atandı.

11 Temmuz 1989 tarihinde piyasaya çıkan Kıbrıs Gazetesinin yazı işleri müdürlüğü görevini üstlendi. 1991 yılında gazetede yaşanan yönetim değişikliği nedeniyle gazeteden ayrıldı. Kısa bir süre Şafak isimli yeni bir gazetede çalıştı. 1993 yılında tekrar Kıbrıs gazetesinde göreve başladı.

1996 yılında Kıbrıs Gazetesinden ayrılarak Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin ilk internet gazetesi olan Kimgazet'i kurdu. Ancak yaşanan ekonomik sıkıntılar ve internet yayınlarının henüz istenilen değeri bulmamasından dolayı Kimgazet kapatmak zorunda kaldı.

2001 yılında Asil Nadir'in teklifiyle Kıbrıs Gazetesine Genel Yayın Yönetmeni oldu. 2016 yılında Kıbrıs Medya Grubu Genel Yayın Yönetmenliğinden emekli oldu.

Kıbrıs Türk Gazeteciler Birliği Başkanlığı da yapan Ergüçlü sinema ve televizyon oyuncusu Hazar Ergüçlü'nün babasıdır.

küçük aysel

mengene
sahnelerin küçük aysel'i Kamuran Özkul.

'O bir küçük yıldızdı. Çocuk yıldızların sanat dünyası gündemine henüz girmediği, 40'lı yılların yaşı küçük sesi büyük ünlü şarkıcısıydı Küçük Aysel. Aradan yıllar geçse de eski Lefkoşa dendiğinde akla gelen, hala unutulmayan bir yıldızdır Aysel Bağdadi. Aysel Bağdadi, 1938 yılında Lefkoşa'da dünyaya gelir. Mal Müdürü Ahmet Bey'in kızı, öğretmen Bahire Hanım ile keman sanatçısı Asaf Bağdadi'nin en küçük çocuğudur Aysel. Kıbrıs'ın zor dönemlerinden birini yaşayan aile geçim sıkıntısı sonucu Kıbrıs'tan Türkiye'ye göç eder. Aysel 40 günlükken Türkiye'ye göç eden aile yıllarca Türkiye'de yaşar. İlkokula Adana'da başlayan Aysel, daha sonra ailesiyle birlikte Konya'ya gider. Sahne sanatçısı olan baba Asaf Bey sayesinde müziğin içinde doğan Aysel'in hayatı müzikle yol almaya başlar. Kızının müziğe olan yatkınlığını farkeden Asaf Bey, kızını eğitmeye başlar. Aysel inanılmaz güzel bir sese sahiptir. Asaf Bey sahne aldığı yerlerdeki ustalardan kızının ders almasını sağlayarak, Aysel'e sağlam bir müzik temeli oluşturur. Bu arada eşinin sürekli sanatçılarla içli dışlı evden uzak olan yaşamından bunalan Bahire Hanım ile Asaf Bey arasında geçimsizlik başlar. Ailenin ikinci kızı Kamuran'ın bir hastalık sonucu ölmesi, ailenin düzenini iyice bozar. Eski günlere olan özlemle Kıbrıs'a dönen aile dağılır. Bu sefer de Kıbrıs'a alışamayan Bahire Hanım, uzun bir ayrılıktan sonra Asaf Bey'den boşanır.

Oğlunu alarak Türkiye'ye dönen Bahire Hanım'ın aksine Asaf Bey ile kızı Aysel, Kıbrıs'ta kalırlar. Yıllarca evdeki sorunlar yüzünden mutlu olamayan Aysel, 9 yaşında annesiz kalır.

Annesizliğin acısını yaşayan Aysel'e yengesi Nahide Hanım sahip çıkar. Hiç çocukları olmayan Nahide Hanım ile amcası Osman Bey, Aysel'in herşeyi ile ilgilenirler. Bu arada baba Asaf Bey, kızının güzel sesi ile kendi kemanını birleştirerek konserler vermeye başlar ve Aysel okuldan uzaklaşır. Sahne tozu yutarak büyüyen Aysel için şarkı söylemek çok doğal bir olaydır. Tüm hazırlıklar gerçekleştirilerek, duyurular yapılarak Küçük Aysel, ilk kez 9 yaşında Beliğ Paşa Sineması'nda sahne alır. Sonuç harikadır. Lefkoşalılar bu küçücük çocuktan çıkan inanılmaz sese hayran kalırlar. Küçük Aysel gösterilen sevgi seli ile bulutların üstünde uçar. Baba Asaf Bey gördükleri ilgi karşısında, konserlere devam kararı alır. Ada genelinde bir konser turuna çıkan Küçük Aysel ile babası her gittikleri yerde coşkuyla karşılaşırlar. Sahnenin büyülü havasına kapılan Küçük Aysel, çok mutludur, tek mutsuzluğu arkadaşsız olmasıdır...

Küçük Aysel , ününe ün katarak bir konserden öbürüne koşarken, bazı gazeteciler bundan rahatsızlık duyar. Bu yaştaki bir çocuğun sahnede değil okulda olması gerektiği üzerine yazılan yazılar sonucunda, devlet olaya el atar ve Küçük Aysel okuluna geri döner. Okuluna dönmekten mutlu olan Aysel, yaşadıkları sonucunda mutsuz olur. Çünkü anneler kızlarının Aysel ile oyun oynamasına izin vermezler. Kötü yakıştırmalarla kızların Aysel'den uzaklaşması Küçük Aysel'i çok üzer. Sahneye çıkmanın kötü yanı olabileceğine inanamayan Küçük Aysel, erkek çocuklarla oyunlar oynar. Çok rahat ve serbest yetiştirilen Küçük Aysel, okul döneminde ayda bir okulundaki fakir çocuklar için konserler vermeye başlar. Elde edilen gelirle fakir çocukları giydiren ve doyuran okul idaresi, Küçük Aysel'e de yaptığı katkı dolayısıyla bir bilezik armağan eder.

Okul dönemi eğitimine, tatillerde de konserlere devam eden Küçük Aysel, ilkokul 4 bittiğinde Adana'da yapılan bir ses yarışmasına katılır. Mustafa Sağyaşar ile birlikte ikinci geldiği yarışmanın ardından Asaf Bey kızını Ankara Radyosunun sınavlarına götürür. Ancak eğitimi yeterli olmadığı için sınavı kazandığı halde Radyoya kabul edilmeyen Küçük Aysel, eğitimin önemini o zaman kavrar.

Türkiye'de kalmayı başaramayan Küçük Aysel, geri Kıbrıs'a döner. Kıbrıs'ta konserlerine devam eden Küçük Aysel, kendine tek hedef koymuştu o da para biriktirip gidip Türkiye'de müzik eğitimi almak. Babasının olmadığı zamanlarda bile sazendeleriyle birlikte konserlere gitmeye başlayan Küçük Aysel, herkesin sevgilisiydi. Özellikle zengin hanımlar sürekli evlerinde konuk ettikleri küçük Aysel'e kullanmadıkları gösterişli giysilerini ve takılarını, konserlerinde kullanmak üzere verirlerdi. Pahalı elmaslarla ve gözalıcı giysilerle sahneye çıkan Küçük Aysel'i izlemeye gelen bu hanımlar, özel localarda konserlerin keyfini çıkarırdı. Bu dönemlerde annesini çok arayan Aysel, hayatı boyunca hep anne özlemi ile büyür. Sahnede giydiği ilk kostümü diken Ülviye Hanım'ı hiç unutmayan Küçük Aysel, kendi kendine yetmeyi de öğrenir küçük yaşta.

Konserlerinin ilk yıllarında adaya gelen ünlü sanatçı Münir Nurettin Selçuk'la olan anısını hiç unutmayan Küçük Aysel, aldığı teklifi reddetmesini de hayatının kaybı olarak görüyor hala. Küçük Aysel'i dinlemye gelen Münir Nurettin Selçuk, sesine hayran olduğu Aysel'i alarak Türkiye'ye götürmek ister ancak yaşı küçük olan Aysel babasından ayrılmayı redderken baba Asaf Bey de biricik kızını vermeyi kabul etmez ve Küçük Aysel, ''hayatımın şansı'' dediği bu teklifi yitirir.

Çocukluğunu yaşayamadan, bebekleriyle oynayamadan, sahnede büyüyen Küçük Aysel, konserden konsere koşarken 13 yaşına gelir. Genç kızlığa adım attığı bu günlerde bir konserinde yaşanan izdiham sonucu yaralanan genç bir adam Küçük Aysel'in hayatını değiştirir. Küçük Aysel'in hayranı olan ve hiçbir konseri kaçırmayan bu genç adamın yaralanmasından çok etkilenen Küçük Aysel, delikanlının evlenme teklifini kabul eder. 13 yaşında ailesinin de rızası ile evlenen Küçük Aysel'in sahne hayatı ve eğitim düşleri sona erer. Çünkü eşi Küçük Aysel'e sahneye çıkma izni vermez. Yaşı küçük olduğu için nikahı da kıyılamayacak olan Küçük Aysel, yıllar önce ölen kendinden 5 yaş büyük ablası Kamuran'ın kimliği ile evlenir. Herşeyi küçük yaşta yapan Aysel, ilk çocuğunu da 14 yaşında dünyaya getirir. Henüz kendi çocuk olan Aysel, kızı ile bebek oynar gibi ilgilenir. Yengesi Nahide Hanım, yine Aysel'in imdadına koşarak en büyük yardımcısı olur. Kızının ardından 3 de oğlu olan Aysel, ev hanımlığına iyice alışır. Kendi oğullarını büyütürken, kızına da yengesi sahip çıkar.

Çocuklarının sahneden daha ağır bastığını dolayısıyla sahneyi özlemediğini söyleyen Küçük Aysel, kendi annesizliğinin acısını çocuklarına yaşatmak istemez ve çocuklarından uzak kalacağı sahneyi hiç düşünmez.. O dönemde ortaya çıkan müzisyenlerin kendi solistleri olduğunu da anlatan Aysel Bağdadi, o dönemlerin Mustafa Kenan, Zeki Taner ve Hatice Söğüt'ün sahne aldığı yıllar olduğunu belirtiyor.

Aradan geçen yıllar sonucunda Küçük Aysel'in sesini bilen ve özleyen tanıdıkları Aysel'in sesini duymak ister. Televizyonun tek tük olduğu Kıbrıs'ta ağırlıklı olarak radyo yayınları dinlenir. Eski dostlarından olan öğretmen Suphi Bey, bir gün kapılarını çalarak Küçük Aysel'i Atalasa Radyo Korporasyonundaki programına dahil etmek istediğini söyler.

Eşinin de rızasını alarak tekrar mikrofonu eline alan Küçük Aysel, 1957'den 1963'e kadar haftanın bir gecesi Atalasa Radyosunda piyanist Şivane Hanım ve keman sanatçısı eşi ile solo konserler verir. Yıllar sonra tekrar sanatına geri dönen Küçük Aysel, ailesine de maddi katkıda bulunur. Bu dönemde Kıbrıs'a gelerek sanata katkı koymaya çalışan sanatçı Nusret Ersöz, Suphi Bey'in organize ettiği bir ses yarışmasında jüri üyesi olur. Kıbrıs'ta ilk kez düzenlenen ses yarışmasına kocasının izni ile katılan Küçük Aysel, yarışmaya katılan tek kadındır. Erkekleri eleyerek Kıbrıs'ın Ses Kraliçeliğini kazanan Küçük Aysel, yarışmanın ardından Nusret Ersöz'den sanat müziği dersleri almaya başlar. Ekrem Güher'den de dersler alan Küçük Aysel, pek çok ünlü sanatçıdan eğitim aldığını iftiharla vurguluyor.

1963 olaylarının patlak vermesi ile birlikte 6 yılın ardından radyo konserleri sona eren Küçük Aysel, savaşın çok kötü anılar bıraktığını anlatıyor. 63 olayları başlar başlamaz, parçacı olan kocasının, Üner Ulutuğ, Hilmi Özen ve Kemal Tunç'la birlikte Tekke Bahçesi'nde Bayrak Radyosu'nu kurduklarını anlatan Küçük Aysel, Üner Ulutuğ'un isteği ile kendisinin de telefon ahizesinden yapılan ilk mikrofondan''burası Bayrak'' anonsunu yaptığını belirtiyor. Anonserliğin yanında bir süre sonra Osman Karabulut ile canlı müzikler yayınlamaya başladıklarını anlatan Küçük Aysel, Bayrak Radyosu'nun ilk elemanlarından olmanın gururunu taşıdığını ancak ilgililerin kendisini bugüne kadar hiç hatırlamadığını sitemle vurguluyor. Daha sonraları Kıbrıs'ta yoksullukla geçen dönemde şehit çocukları ve hasta insanlara yardım amaçlı konserlere katılan Küçük Aysel, müzikte sadece konserlerle var olur.

Küçük Aysel'in, 1974 yılına kadar konserlerle devam eden müzik hayatının yoğun dönemi “İlk Sahne” tiyatrosu sahiplerinin ısrarı ile başlar. Tiyatro sanatçısı Lale Oraloğlu ile tiyatroyu Kıbrıslılara sevdirmeye çalışan işletmeciler, bunu başaramayınca zararlarını karşılamak için Küçük Aysel'in iş yapabileceğini düşünürler. Küçük Aysel, gelen ısrarlı ricaları kıramaz ve sahneye çıkar. İşletmecilerin düşündüğü olur ve Küçük Aysel doldurduğu salon ile ''İlk Sahne''nin batmasını önler. İstanbul Sineması'nda gerçekleşen konser ile Küçük Aysel, Lefkoşalılar için yeniden sahnelere döner. Ancak maddi kazanç elde ettiği konserlerden çok, hayır amaçlı konserlere çıkar Aysel Hanım. Haftada bir Mücahitler Parkı'nda subay eşleri ve askerler için konserler verir. Fazıl Polat Paşa'nın da hayranlıkla izlemeye geldiği konserlerini ücretsiz verir Küçük Aysel. Atatürk'ü Anma Geceleri ve hayır amaçlı konserlerin vazgeçilmez solisti olan Küçük Aysel, 1974'e kadar konserlerine devam eder. 74'den sonra büyüyen çocuklarının gösterdiği tepki sonucunda sahnelere veda eder Küçük Aysel.

Gözden ırak olan gönülden de ırak olur misali sahneyi bırakmasının ardından unutulduğunu anlatan Küçük Aysel, yıllar sonra 1998'de Genç TV'nin organizasyonu ile Müzeyyen Senar'la birlikte onur ödülü aldığını ve hatırlandığını anlatıyor buruk bir şekilde. Konserlerine devlet büyüklerinin gereken ilgiyi göstermediğini vurgulayan Küçük Aysel, Kıbrıslı sanatçılara gereken değerin verilmediğinden yakınıyor. Her şarkı söyleyenin de sanatçı olmadığını ifade eden Aysel Bağdadi, piyasada anlamsız şarkılar olduğunu ve her şarkı söyleyenin kendini sanatçı sandığını söylüyor. Sanat müziğinin güzelliğinin hiçbir müzik dalında olmadığını vurgulayan Aysel Hanım, sanatçı olmak için sağlam temeli olan bir eğitim alınmasının şart olduğuna dikkat çekiyor.

74'ün ardından sahne hayatının tamamen bittiğini anlatan Küçük Aysel, arada sadece kıramadığı dostlarının hatırına, yardım amaçlı faaliyetlerde sahne aldığını ifade ediyor. Son yıllarda Aydın Hikmet'in düzenlediği konserlerde konuk sanatçı olarak yer alan Aysel Bağdadi, Kıbrıslı sanatçıların daha çok hatırlanmasını arzuluyor.

Küçük Aysel, sahnelere veda etmesinin ardından Türkiye'de yaşanan küçük şarkıcı furyasının tamamen maddi amaçlı olduğunu, kendinin sahneye çıktığı yıllarda ise böyle bir şeyin söz konusu olmadığını anlatıyor. Halkın Küçük Aysel'i çok sevdiğini ama kendisinin bu nedenle çok büyük bedel ödediğini ifade eden Aysel Hanım, hiç kız arkadaşı olmadığını ve çarşafların giyildiği o yıllarda kötü görüldüğünü anlatarak, Kıbrıs'ın ilk kadın sanatçısı olarak hakkettiği noktada bulunmadığını, devlet sanatçılığı ünvanına layık bulunmadığını üzülerek ifade ediyor. Özellikle Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş'ın kendisini izlemeye, dinlemeye gelmesini ve Türkiyeli sanatçıların fotoğrafını çektiği gibi kendi fotoğrafını da çekmesini arzu ettiğini ancak bunun hiç gerçekleşmediğini söylüyor Aysel Bağdadi.

Şimdilerde evinde el işleri yaparak vakit geçiren Aysel Bağdadi, eski Lefkoşa'ya ve o dönemde yaşanan ilişkilere özlem duyuyor hep. Geçmiş yılların insan ilişkilerinin daha güzel olduğunu vurgulayan Aysel Hanım, her Cuma günü eski yaşadığı yerlere nostaljik bir gezi yaparak eski günlerini anıyor. Kendini bir Lefkoşa aşığı olarak tanımlayan Aysel Bağdadi, eski geleneklerin artık yokolduğunu bayramların bile aile birliğini sağlamadığını anlatıyor. Her bayram kendi ailesinin biraraya geldiğini bunun kendini çok mutlu ettiğini ifade eden Aysel Bağdadi, eşi, çocukları ve torunları ile çok mutlu olduğunu vurguluyor. Çocuklarının ve torunlarının herşeyin üstünde olduğunu ifade eden Aysel Hanım, 5 torununun kendisine hayat verdiğini belirtiyor.

Kıbrıs sanat dünyasının Afife Jale'si olarak tanımlayabileceğimiz Küçük Aysel, kaset ve plak yapmadan bugüne ulaşabilen ender sanatçılarımızdan. ''Küçük Aysel'den Şarkılar'' anonsu ile zaman zaman komşu radyo kanallarında bizlere nostalji yaşatan Aysel Bağdadi, Kıbrıs Türk kadını ve Kıbrıs Türk kadın sanatçıları için tarihimizde yerini almış bir temsilci. Eski Lefkoşa'dan unutulmayacak hoş bir meltem Küçük Aysel.'

Kaynak. Süleyman Ergüçlü

hasan taçoy

mengene
1963 Lefkoşa doğumlu siyasetçi. Ulusal Birlik Partisi Lefkoşa Milletvekilidir. Daha önce Bayındırlık ve Ulaştırma Bakanılığı yapmıştır. Halen Ekonomi ve Enerji Bakanı olarak görev yapmaktadır. 30 Ekim 2021 tarihinde yapılacak Ulusal Birlik partisi kurultayında rakiplerinin video skandalı nedeniyle birbirlerine düşmeleri sonucu aradan sıyrılıp genel başkan olma şansını yakalamıştır. Şu an mutluluktan uçuyordur.

5 /

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol