yeni Kıbrıs Türk şiiri tarihinde 1974 sonrası şiiri olarak adlandırılan dönemde ürünler veren şair.
Lefke'nin Doğancı (Elye) köyünde doğdu. İlkokulu Elye İlkokulu'nda tamamladı. 1962 yılında Lefke Gazi Ortaokulu'nda 1965 yılında ise Lefkoşa Kız Lisesi'nde eğitim gördü. 1968 yılında Samsun Eğitim Enstitüsü Edebiyat Bölümü'nden mezun olarak Kıbrıs'a döndü. Limnidi Ortaokulu'nda iki yıl öğretmenlik yaptı. 1969'da Limnidi Ortaokulu müdürü Asım Altıok'la evlendi. Bu evlilikten Müsteyde Devrim adında bir kızı, İbrahim ve Hasan Ulaş adlarında iki oğlu oldu. Eşinin KKTC Ankara Temsilci Muavinliği görevine atanması nedeniyle yedi yıl Ankara'da yaşadı. Ankara'da Kıbrıs Kız Yurdu'nda müdür yardımcısı olarak çalıştı. 1975'te eşinin görev süresinin dolması üzerine eşi ve çocuklarıyla Kıbrıs'a döndü. Güzelyurt Kurtuluş Lisesi ve Bayraktar Ortaokulu'nda Türkçe öğretmeni olarak görev yaptı. 1991 yılında erken emeklilik yasasından faydalanarak emekli oldu. Doğu Akdeniz Üniversitesi'nde yarı zamanlı olarak öğretmenlik uygulamaları ve staj dersleri verdi. Kıbrıs'ta ilk şiirleri 1982 yılında Söz gazetesinde, Türkiye'de İnsancıl ve Kıyı dergilerinde yayımlandı. Şiirleri İngilizceye ve Niki Marangu tarafından da Yunancaya çevrildi.
Başlıca kitapları ;
Fidancığın Çilesi (1985), Hele Bir Düşün (1987), Şiirle Söyleşi (1991), Adı Aşka Çağrılı (1993), Gözleri Sen Kuş (1994), Ruhumsan Korkarım (1999), Asılmaya Ay (2004), Çiçeklerimin Sulama Zamanıdır (2009), Uçurumlu Mavi Oda (2015), Eylül (2019)
gazette kelimesi ilk defa 16.yüzılda İtalya'da kullanıldı. 1566 yılında venedik mahkemesi dalmaçya savaşıyla ilgili haberler ve bilgilerin halkın bulunduğu yerlerde okunması emrini verdi. ilgilenenler bu bilgileri temin edebilmek için gazetta diye anılan madeni bir para ödüyorlardı. daha sonra bu gazetta kelimesi bugünkü anlamında kullanılmaya başlandı.
çiçekli sapı bir metre veya daha fazla olan, sarımsı çiçekleri şemsiye biçiminde açılan, iri yapraklı görünüşü heybeti, kıbrıs'ın her yerinde, özellikle lefke gibi sulak yerlerde çok yetişen bir tür bitki.
eğri büğrü.
çirkin suralı.
kerkenez.
kerkenez.
sivri gagalı, eti yenmeyen, şahine benzediğinden kimilerince şahin sanılan bir kuş olup uçarken havada uzun süre durabilmekte ve avını dalarak yakalamaktadır.
gigsi büyüklüğünde, göz kenarları siyah, göğüs altı siyah noktalı, diğer tarafları boz renkli, güvercine benzeyen başı olan, eti yenen, göçmen kuşu. diçi, ditsi.
katı bir şeyi dikerken iğne geçirilerek yeri delmek için kullanılan çelikten yapılmış sivri uçlu ve ağaç saplı aygıt. kunduracı zuhlisi. sufli.
kaynak: hakeri'nin kıbrıs sözlüğü.
kaynak: hakeri'nin kıbrıs sözlüğü.
sülümen. bir yiyeceğin çok acılığını belirtmek için zehir zulumen biçiminde kullanılır. sülümen. zehir zıkkım.
andızotu. bileşikgillerden, nemli yerlerde yetişen, sarı çiçekli, acı ve kokulu ot. (inula graveolens).
zümrütotu çok kuvvetli bir böcek kaçırıcı olduğundan köylüler tahtabitleriyle diğer böceklerin kaçırılmasında taze demetlerinden yararlanmaktadır. içeriye sinek girmesini engellemek için pencerenin uygun yerlerine demetleri asılmaktadır.
zümrütotu çok kuvvetli bir böcek kaçırıcı olduğundan köylüler tahtabitleriyle diğer böceklerin kaçırılmasında taze demetlerinden yararlanmaktadır. içeriye sinek girmesini engellemek için pencerenin uygun yerlerine demetleri asılmaktadır.
Kıbrıs'ın en güzel çiçeklerden biridir. hoş kokusunun bulunduğu yeri ferahlattığına inanılır. yasemin toplayıp dizmek bir gelenektir. Yaz aylarında akşam üzeri olmadan tomurcuk yaseminler toplanır. eğer erken saatlerde özellikle kıbrıs sıcağında toplanırsa yasemin akşam serinine ulaşmadan solmaya başlar. Henüz çiçeğin yaprakları tam açmadan, uçları sivriyken tek tek toplamak gerekir. bir iğne yardımıyla sap kısımları tek tek ipe dizilir. beyaz çiçek kısmına dikkat etmek gerekir. yapraklar ezilebilir.
ipe dizilen yaseminler asılır ve çiçeklerin açması beklenir. Akşam üzeri hava serinleyince tomurcukları açılan yaseminler hoş bir koku yaymaya başlar. Dileyen, tıpkı bir kolye gibi boynuna geçir ya da evin bir köşesine asar.
ipe dizilen yaseminler asılır ve çiçeklerin açması beklenir. Akşam üzeri hava serinleyince tomurcukları açılan yaseminler hoş bir koku yaymaya başlar. Dileyen, tıpkı bir kolye gibi boynuna geçir ya da evin bir köşesine asar.
“Bir can aldım veresiye
Ne olur bütün borçlarım gibi
Bir unutulsa bu da. ”
Ne olur bütün borçlarım gibi
Bir unutulsa bu da. ”
Soprano, Opera-Şan Sanatçısıdır.
1986 yılında Lefkoşa'da doğdu. 7 yaşında piyano eğitimi almaya başladı. Hacettepe Üniversitesi Ankara Devlet Konservatuarı, İngiltere Kraliyet Müzik Koleji (Royal Northern College of Music RNCM), İtalya Verona Konservatuarı, İsviçre Lugano Konservatuarı ve Almanya Leipzig ve Bad Schwalbach Uluslararası Opera Akademisi'nde 11 yıl süren konservatuar yüksek lisans ve ileri seviye perfeksiyon eğitimini tamamladı.
"Olağanüstü Yetenek ve Potansiyel Ödülü" kazandı ("Outstanding Ability and Potential Award" RNCM UK).
Çeşitli konserler, resitaller, festivaller ve atölye çalışmaları kapsamında Kıbrıs, Almanya'da Weimar, Karlsruhe, Stuttgart, Rudolstad, Leipzig, Torgau, Bad Schwalbach; Avusturya'da Viyana, Salzburg, Graz; Estonya'da Talin, Finlandiya'da Helsinki, Fransa'da Strazburg, İngiltere'de Manchester, İsviçre'de Bern, Lugano,Chur; İtalya'da Verona, Brescia, Vicenza, Viterbo, Parma, Rovigo; Letonya'da Riga; Polonya'da Varşova; Türkiye'de İstanbul, Ankara, Eskişehir, Bursa, Ayvalık, Marmaris; güneyde ise Nicosia Shoe Factory ve Limasol Rialto Tiyatrosu'nda solist olarak çalıştı.
Avrupa'daki uluslararası seçmeleri kazanarak Almanya ve İtalya'da W.A.Mozart'ın Sihirli Flüt operasında başrol Gece Kraliçesi rolünü; Weimar Opera Stüdyosu'nda Windsor'un Şen Kadınlarında başrol Frau Fluth rolünü söyledi.
Collegium Musicum Senfoni Orkestrası, Rhein-Main Philharmoniker, Prag Smetana Senfoni, Thüringer Symphoniker, Wuhan Filarmoni, Capriccio Fridericiana, İstanbul Devlet Opera ve Balesi, Mersin Devlet Opera ve Balesi, KKTC Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası, Lefkoşa Belediye Orkestrası ve Cyprus Symphony Orchestra eşliğinde solist olarak yer aldı.
Olga Makarina (Metropolitan Opera), Ildikó Raimondi (Wiener Staatsoper), Martha Sharp (Universität Mozarteum Salzburg) , Monica Trini (Teatro alla Scala) gibi isimlerle çalışma imkânı buldu.
2010, 2014 ve 2017 yıllarında Türksoy Opera Günleri'nde KKTC'yi temsil etti. 2017'de İstanbul Devlet Opera ve Balesi'nde Gençlik Konserinde solist olarak yer aldı.
2013'ten bu yana ülkemizde çeşitli festivaller, konserler, resitaller, sergi açılışı, eski eserler açılışı vs. çerçevesinde 25'in üzerinde projede solist olarak çalıştı.
yurt içi ve özellikle yurt dışı konserlerinde Kıbrıs şarkılarına da yer vermektir. Kıbrıs şarkılarımızı yurt dışına taşımasından dolayı Necati Özkan Bilim Kültür Sanat ödülüne layık görüldü.
Lefkoşa'da 'Hayal Atölyesi' bir çalışma odası bulunan Laden İnce, müzik severlere ders veriyor.
1986 yılında Lefkoşa'da doğdu. 7 yaşında piyano eğitimi almaya başladı. Hacettepe Üniversitesi Ankara Devlet Konservatuarı, İngiltere Kraliyet Müzik Koleji (Royal Northern College of Music RNCM), İtalya Verona Konservatuarı, İsviçre Lugano Konservatuarı ve Almanya Leipzig ve Bad Schwalbach Uluslararası Opera Akademisi'nde 11 yıl süren konservatuar yüksek lisans ve ileri seviye perfeksiyon eğitimini tamamladı.
"Olağanüstü Yetenek ve Potansiyel Ödülü" kazandı ("Outstanding Ability and Potential Award" RNCM UK).
Çeşitli konserler, resitaller, festivaller ve atölye çalışmaları kapsamında Kıbrıs, Almanya'da Weimar, Karlsruhe, Stuttgart, Rudolstad, Leipzig, Torgau, Bad Schwalbach; Avusturya'da Viyana, Salzburg, Graz; Estonya'da Talin, Finlandiya'da Helsinki, Fransa'da Strazburg, İngiltere'de Manchester, İsviçre'de Bern, Lugano,Chur; İtalya'da Verona, Brescia, Vicenza, Viterbo, Parma, Rovigo; Letonya'da Riga; Polonya'da Varşova; Türkiye'de İstanbul, Ankara, Eskişehir, Bursa, Ayvalık, Marmaris; güneyde ise Nicosia Shoe Factory ve Limasol Rialto Tiyatrosu'nda solist olarak çalıştı.
Avrupa'daki uluslararası seçmeleri kazanarak Almanya ve İtalya'da W.A.Mozart'ın Sihirli Flüt operasında başrol Gece Kraliçesi rolünü; Weimar Opera Stüdyosu'nda Windsor'un Şen Kadınlarında başrol Frau Fluth rolünü söyledi.
Collegium Musicum Senfoni Orkestrası, Rhein-Main Philharmoniker, Prag Smetana Senfoni, Thüringer Symphoniker, Wuhan Filarmoni, Capriccio Fridericiana, İstanbul Devlet Opera ve Balesi, Mersin Devlet Opera ve Balesi, KKTC Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası, Lefkoşa Belediye Orkestrası ve Cyprus Symphony Orchestra eşliğinde solist olarak yer aldı.
Olga Makarina (Metropolitan Opera), Ildikó Raimondi (Wiener Staatsoper), Martha Sharp (Universität Mozarteum Salzburg) , Monica Trini (Teatro alla Scala) gibi isimlerle çalışma imkânı buldu.
2010, 2014 ve 2017 yıllarında Türksoy Opera Günleri'nde KKTC'yi temsil etti. 2017'de İstanbul Devlet Opera ve Balesi'nde Gençlik Konserinde solist olarak yer aldı.
2013'ten bu yana ülkemizde çeşitli festivaller, konserler, resitaller, sergi açılışı, eski eserler açılışı vs. çerçevesinde 25'in üzerinde projede solist olarak çalıştı.
yurt içi ve özellikle yurt dışı konserlerinde Kıbrıs şarkılarına da yer vermektir. Kıbrıs şarkılarımızı yurt dışına taşımasından dolayı Necati Özkan Bilim Kültür Sanat ödülüne layık görüldü.
Lefkoşa'da 'Hayal Atölyesi' bir çalışma odası bulunan Laden İnce, müzik severlere ders veriyor.
efsane grup sıla 4'ün bateristi.
Kıbrıs müzik tarihine birçok imza atan isimler arasında yer aldı. Kamuran Aziz ile birlikte Kamuran Aziz'in yabancı şarkılara yazdığı sözleri birlikte yorumladı, Arman Ratip ile caz müzik programı yaptı. lightnings ve Bayrak Kuartet ve Sıla 4'te yer aldı.
Kıbrıs müzik tarihine birçok imza atan isimler arasında yer aldı. Kamuran Aziz ile birlikte Kamuran Aziz'in yabancı şarkılara yazdığı sözleri birlikte yorumladı, Arman Ratip ile caz müzik programı yaptı. lightnings ve Bayrak Kuartet ve Sıla 4'te yer aldı.
12 Ocak 1998 yılında Lefkoşa doğumlu yetenekli müzisyen. bir yanda müzik bölümünde yüksek lisans yaparken bir yandan da Jimnastik antrenörlüğü yapmaktadır.
ahmet şükrü esmer 1975 yılında yayınlanan bir televizyon programında atatürk ve dış politikası üzerine gözlemlerini anlatıyor.
Sene 1970'li yılların başları;
Baf'ın mücahit komutanlarından biri elinde el feneri, bir gece yarısı, Baf Ebubekir Camisi yanında nöbetçi kulübelerini kontrole çıkar. Fakat tam Kemal Coşkun veya eski ismiyle Gavur İmam Sokağı'ndan geçmektedir ki, o sırada önündeki Baraka araba garajına, taşların düştüğünü fark eder. Aslında orada barakanın olması daha da seslerin duyulmasına sebep olur. Durmadan, tahminine göre Kıbrıslı Rum tarafından, yani Bandabuliyo'dan, Türk tarafına taşlar gelmektedir hem de durmadan. Biraz da korkak olan bu komutan derhal alarm ilan eder ve mücahitler ellerinde silahlarla o mahalleye doluşurlar. Gerçekten Rum tarafından Türk Bölgesi'ne taşlar durmadan gelmektedir. Derhal Birleşmiş Milletler yetkilileriyle de temas kurulur ama buna rağmen hala daha taşlar yağmaktadır Rum tarafından.
Alarm uzatılır, ertesi gece de taşlanma devam eder. Bunun üzerine Birleşmiş Milletler Komutanı aracılığıyla Rum tarafına haber edilir. Eğer taş gelmeye devam edilirse atanlar derhal vurulacaktır.
İşi ciddiye alan Rum tarafı da önlemler alır ama ne yazık ki alarm devam etmesine ve ihtar yapılmasına rağmen taşlar gelmeye devam eder. Ama Birleşmiş Milletler Komutanı yapmış olduğu kulis faaliyetleri ile diplomatik girişimlerinde, Kıbrıslı rumlar'ın böyle bir eyleme tevessül etmediklerini söyler. Türk tarafı iddiasında ısrarlıdır; gerçekten bunca önleme ve temasa rağmen taşların gelmesi devam eder.
Nihayet gene bir gece, bu taşlar gelmeye devam ederken bakılır ki Rum tarafından gelen taş yok. Neymiş? Komutanın geçtiği yolun hemen yanında suların döküldüğü ve viran harap olan bir fırının içindeki, etrafındaki gurtunya ağaçları, yazın ortaya çıkan meyvelerinin kurumasından sonra, bu tohumlar taş atılır gibi patlayıp çatlamakta ve aynen bir insanın taş atması gibi aynı hızda çevreye yayılıp gürültüler yapmakta, etrafı da bilhassa geceleyin hem korkutmakta hem de rahatsız etmektedir.
işin sırrı çözülünce, komutan da korkularının boşuna olduğunu anlar.
Kaynak: Baf'ın Gurtunyaları... - Sevgül Uludağ
Baf'ın mücahit komutanlarından biri elinde el feneri, bir gece yarısı, Baf Ebubekir Camisi yanında nöbetçi kulübelerini kontrole çıkar. Fakat tam Kemal Coşkun veya eski ismiyle Gavur İmam Sokağı'ndan geçmektedir ki, o sırada önündeki Baraka araba garajına, taşların düştüğünü fark eder. Aslında orada barakanın olması daha da seslerin duyulmasına sebep olur. Durmadan, tahminine göre Kıbrıslı Rum tarafından, yani Bandabuliyo'dan, Türk tarafına taşlar gelmektedir hem de durmadan. Biraz da korkak olan bu komutan derhal alarm ilan eder ve mücahitler ellerinde silahlarla o mahalleye doluşurlar. Gerçekten Rum tarafından Türk Bölgesi'ne taşlar durmadan gelmektedir. Derhal Birleşmiş Milletler yetkilileriyle de temas kurulur ama buna rağmen hala daha taşlar yağmaktadır Rum tarafından.
Alarm uzatılır, ertesi gece de taşlanma devam eder. Bunun üzerine Birleşmiş Milletler Komutanı aracılığıyla Rum tarafına haber edilir. Eğer taş gelmeye devam edilirse atanlar derhal vurulacaktır.
İşi ciddiye alan Rum tarafı da önlemler alır ama ne yazık ki alarm devam etmesine ve ihtar yapılmasına rağmen taşlar gelmeye devam eder. Ama Birleşmiş Milletler Komutanı yapmış olduğu kulis faaliyetleri ile diplomatik girişimlerinde, Kıbrıslı rumlar'ın böyle bir eyleme tevessül etmediklerini söyler. Türk tarafı iddiasında ısrarlıdır; gerçekten bunca önleme ve temasa rağmen taşların gelmesi devam eder.
Nihayet gene bir gece, bu taşlar gelmeye devam ederken bakılır ki Rum tarafından gelen taş yok. Neymiş? Komutanın geçtiği yolun hemen yanında suların döküldüğü ve viran harap olan bir fırının içindeki, etrafındaki gurtunya ağaçları, yazın ortaya çıkan meyvelerinin kurumasından sonra, bu tohumlar taş atılır gibi patlayıp çatlamakta ve aynen bir insanın taş atması gibi aynı hızda çevreye yayılıp gürültüler yapmakta, etrafı da bilhassa geceleyin hem korkutmakta hem de rahatsız etmektedir.
işin sırrı çözülünce, komutan da korkularının boşuna olduğunu anlar.
Kaynak: Baf'ın Gurtunyaları... - Sevgül Uludağ
kraliçe 2. elizabeth tarafından MBE (The most excelent order of british empire) payesi alan kıbıslı türk iş insanı.
Hatice hasan ya da ingiltere'de bilinen ismi ile Hattie Hasan 1990 yılında bir İlkokul öğretmeniyken kıbrıs'ta dedesinin köyünde sık sık su kesilmesi üzerine sıhhi tesisat işine girmeye karar verir. “ İlkokul öğretmeniydim. Ancak eğitim sisteminden memnun değildim. Meslek değiştirmeye karar verince aklıma ilk suyla ilgili bir iş yapmak geldi. Dedemin köyünde her gün su kesilmesi, İngiltere'de hiç alışık olmadığımız bu yönde beni çok etkilemişti. Kurslara yazıldım. Konuyla ilgili bilgimi geliştirdim. 30 yıldır da bu işi yapıyorum” bilgisini verdi.
Mesleğine başladığı ilk yıllarda kadın olduğu için iş bulmakta zorlandığını söyleyen Hatice Hasan, daha sonra bu konuda kadınları mesleğe yönlendirmeye, onlara kurslar vermeye başladı. Şu anda İngiltere'nin özellikle Güney Doğusu ve Batısında, Londra'da kadın sıhhi tesisatçılara iş sağlayan Stopcocks Female Plummers şirketinin yöneticisi olan Hasan, 150 kadına iş veriyor.
2015 yılında bir grup kadınla Kenya'ya giden ve Kenya Dağı yakınlarındaki Meru County'de yağmur sularını toplayan depo inşa edilmesinde katkıda bulundu. Kenya'da, 40 bin litre kullanılabilir su toplayan yeni bir yağmur suyu toplama sisteminin tasarlanmasına yardımcı oldu ve aynı zamanda yerlileri, tesisatçı olmaları için eğitti.
Hatice hasan ya da ingiltere'de bilinen ismi ile Hattie Hasan 1990 yılında bir İlkokul öğretmeniyken kıbrıs'ta dedesinin köyünde sık sık su kesilmesi üzerine sıhhi tesisat işine girmeye karar verir. “ İlkokul öğretmeniydim. Ancak eğitim sisteminden memnun değildim. Meslek değiştirmeye karar verince aklıma ilk suyla ilgili bir iş yapmak geldi. Dedemin köyünde her gün su kesilmesi, İngiltere'de hiç alışık olmadığımız bu yönde beni çok etkilemişti. Kurslara yazıldım. Konuyla ilgili bilgimi geliştirdim. 30 yıldır da bu işi yapıyorum” bilgisini verdi.
Mesleğine başladığı ilk yıllarda kadın olduğu için iş bulmakta zorlandığını söyleyen Hatice Hasan, daha sonra bu konuda kadınları mesleğe yönlendirmeye, onlara kurslar vermeye başladı. Şu anda İngiltere'nin özellikle Güney Doğusu ve Batısında, Londra'da kadın sıhhi tesisatçılara iş sağlayan Stopcocks Female Plummers şirketinin yöneticisi olan Hasan, 150 kadına iş veriyor.
2015 yılında bir grup kadınla Kenya'ya giden ve Kenya Dağı yakınlarındaki Meru County'de yağmur sularını toplayan depo inşa edilmesinde katkıda bulundu. Kenya'da, 40 bin litre kullanılabilir su toplayan yeni bir yağmur suyu toplama sisteminin tasarlanmasına yardımcı oldu ve aynı zamanda yerlileri, tesisatçı olmaları için eğitti.
Felsefe Yazılarından Evliliğe
“When you come to a point where you have no need to impress anybody, your freedom will begin” (Hiçbir kimseyi etkileme ihtiyacı duymadığın zaman özgür olursun)
Bireysel özgürlüğü çok iyi açıklayan bu düşünce dizisini Landmark grubundan Özlem gönderdi. Özgürlüğü bu kadar güzel tanımlayan bu sözleri çok etkileyici buldum.
Bir insanın özgür birey olması anlaşılabilir de evli bir kadın nasıl özgür ve bağımsız olabilir? Olabilir mi? Yanıtlanması gereken esas soru bu..
Yıllardır evli olduğum Bekir Azgın'ın açık kalp ameliyatı geçirmesi gerektiğini, yoğun bakım ünitesinde anlatan doktor hanım, bana bakarak ameliyat sonrası yanında 24 saat birisinin kalması gerektiğini ısrarla vurgulayınca, profesyonelliğe olan inancımdan ve memleketteki hasta bakımı konusunda kötü deneyimleri de düşünerek sormak zorunda kaldım: “Hemşirelik hizmeti için mi?” Bocaladı ve “Moral için, acil durumlarda hemşirelere haber vermek için” dedi ve ekledi: “Siz ayrı mı yaşıyorsunuz?” Donup kalmıştım! O halde yanıt veremeyip, “Yook” demekle yetindim.
Nereden bilsin, ben değil 38 yıl birlikte yaşadığım insana, yardımıma ihtiyacı olan herkese “hizmet” etmeye hazır bir insan olduğumu.
Belli oluyordu ki Doktor hanım bizim alışılmışın dışında bir evlilik sürdürdüğümüzü tahmin edemiyordu. Aslında ben de ilk başta ruh ve kimlik açısından özgürlüğe yatkın olduğumu bilerek bana evlenme teklif eden Bekir Azgın ile bu kalitede bir evlilik ilişkisi kurabileceğimizi hayal edemiyordum.
Felsefeye ve filozoflara oldum olası düşkünüm. Çünkü hayat ve insani ilişkiler, “düşünceler ve kelimeler” ile mana kazanıp güzelleşebilir, değerli hale gelebilir. Yaşamı, boş ve anlamsız geçirmek kadar kötü bir durum olamaz! Olmamalı!
1975 sonunda yayın hayatına başlayan ve o zamanlar haftalık yayınlanan Yenidüzen gazetesinde “Felsefe Sohbetleri” başlığı altında B. Azgın imzalı makaleler dikkatimi çekmişti. O günkü koşullarda gazetelerimizde felsefe yazısına rastlamamıştım. Tabii “Azgın”soyadını da ilginç bulmuştum.
”Kim bu insan?” diye merak ederken, KTFD Kurucu Meclis toplantılarından birinde Naci Talat, liseden sınıf arkadaşı, Ankara'da birlikte üniversite hayatı geçirdiği ve CTP üyeliği ile perçinleşen yakın dostu B. Azgın'ı bana tanıştırdı. Her gün gece geç saatlere kadar süren Meclis toplantılarımızı, dinleyici bölümünde takip ederdi. Çok değişik bir tipi vardı, 30 yaşlarında olmasına rağmen saçları yoğun şekilde kırlaşmış, mavi gözleri ve etkileyici konuşmaları vardı. Her konuşması anlamlı ve düşünceye, bilgiye dayalıydı. Ankara'da İlahiyat Fakültesi bitirip Moskova'da doktora yapması da onu farklı kılıyordu. Babası ona “ya burs bulup okursun, ya da sana kuzu-oğlak verir onlara bakarsın” demiş.. Sadece İlahiyat için burs verildiğinden bu bölümde okumaya mecbur kalmış. Gerçi okulundaki değerli hocalarından çok memnundu. (Bahriye Üçok, Hilmi Ziya Ülken, Hıfzırrahman Raşit Öymen gibi) 1977 de Ankara ziyaretimizde Bahriye Ücok, Danışma Meclisi üyesiydi..Onu mecliste ziyaret ettik.. B.A. 1963 olaylarında Bahriye hanımın onunla ilgilendiğini, “Gerekirse sana annelik yaparım” dediğini hep anlatır. Öyle güzel karakterli insan öldürüldü maalesef..
Daha sonraları Özker Özgür'ün evinde sık sık buluşur olduk. Rahmetli Zehra hanımın sofrasında akşam yemeği yerdik. O sıralar Bekir'e evlenmek için bazı kız arkadaşlarımı önerdiğim olmuştu. Yakın arkadaşlarımızla düzenlediğimiz piknik için Luricina-Bodamya arasında yaşayan ailesinin evine gidip kuzu aldığımızı anımsıyorum. Babası beni görünce “inşallah Fatma Sezer elimi öper de gelinim olur” demiş ama, elini sıkmakla yetindiğimden umutları boşa gitmiş.
Ben TKP'li o CTP'liydi. Zaten ikimiz de bu iki partinin işbirliği yapmasını savunduk hep. Olmadı, olamadı. Gün gelecek o CTP'den istifa edecek, ben ise TKP'den istifa edip CTP'ye girecektim!
Bir gece Ö.Özgür'ün evindeki yemekten sonra, Zehra hanımésiz birbirinize karı koca arayacağınıza neden evlenmiyor sunuz?” deyip bizi yalnız bıraktı. Şaşırmıştık. İlk B.Azgın açtı galiba konuyu. “Biz arkadaşız, evlilik durumu için zaman isterim” dedim. O, “sonradan oluşur” dedi.
Birkaç akşam daha konuştuk, “şartlarını” açıkladı. Çocuk istiyordu, adlarının yeni ve Türkçe olması koşulunu koydu.(nitekim iki oğlumuzun isimlerini de o koydu) Belli ki bazı insanlar ona “Fatma, erkek dünyasında tek kadın politikacı, köylere kahvehanelere, meyhanelere gider, çocuk bakıp ev hanımlığı sürdürecek birisi değildir” telkini yapmıştı. “Benden önceki hayatın beni ilgilendirmez, ailem kimi götürürsem gelinleri olarak kabul eder, sosyal ve politik çalışmalarına engel olmam, dürüstlük ve saygı temelinde iki özgür bireyin birlikteliği olacak “dedi. “Sen iyi bir insansın” sözleri hala kulaklarımda..
O acele ediyor bense süre istiyordum. Pazar gün için köyüne gidip ailesine müjdeyi verme teklifine karşılık “Önce Girne'ye gidip ağabeylerime durumu anlatayım” dedim. Pazartesi Ö.Özgür eczaneye geldi. “Bekir'in babası traktörle anti-tank mayınına çarpıp ölmüş, ben gidiyorum, istersen benimle gel” dedi. Cenaze evine gidince annesi bana “gelinim” diye sarılınca evlilik kararı verilmiş oldu..Yılbaşı gecesine birkaç gün vardı. Bizim eve davet ettim.. Hemen nikah muamelesine başlayıp 21 Ocak 1977 de, Kamran Aziz ve Zehra Özgür tanıklığıyla, işlerimizden çıkıp Sarayönü Camiine gidip nikahlandık ve tekrar işlerimize döndük.
B.Azgın'ın önemli özelliği her zaman düşünce ve duygularının aynı çizgide seyretmesidir. İnişi, çıkışı, yalanı, dolanı yoktur. Kendi kendine yeten, aşırı talepleri olmayan, Moskova'daki hayatından kalan, “para” ile ilişkiyi sevmeyen birisidir. En yakınları ile yabancı insanlara muamelesi aynıdır. Gereksiz konuşmaz. Kanaatkârdır. “Benim için biraz yiyecek, kitap, klasik müzik plağı alacak para yeterlidir” demiştir. Bir elmayı 100 kişiye eşit biçimde paylaştıracak kadar adildir.
Tıka basa kitap dolu kütüphaneler, gazete, dergi, resim, plak, CD koleksiyonları arasında bir yaşam sürüyoruz. Bahçemizde Kıbrıs'a has kokulu çiçekler başta ekim ve bakımıyla ilgilenir. Ben ise, annem gibi, çiçekleri koparıp evde ve eczanede vazolara, tabaklara koyarım. “Katliam yapıyorsun” dese de beni vazgeçiremez.
Seyahatleri çok severiz. Hangi ülkeye gitsek, en iyi mihmandardır. Gitmeden okur, dünya kültürüne hakimdir. Yıllardır makale yazar, ansiklopedi ve yazım klavuzunu mutlaka kullanır.Stresli, düşünceli ya da konuşmak istemediğim zamanlarda gücenip kırılıp “neyin var” demez. Tartışmalarımız, çocuk eğitimi üzerine olmuştur. Çocuklar doğar doğmaz ayrı odalarda yatmalarını istemiş ve uygulatmıştır.
Üzülünce, “Sonra rahat edeceksin” demiş ve haklı çıkmıştır. Kültürel bağlamda, Şehirli-Köylü atışmamız devam eder. “Tomates ile patates” bitkilerini ayırt edemememle dalga geçer. Hiçbir kağıt oyununda onu yenememek beni çıldırtır. Sabaha kadar Konken, Kanasta oyunlarında, tüm oyuncular olarak hile yapsak bile onu yenemeyiz. Her şeyi, oyunları (Briç gibi) kitaplardan okuyarak öğrenir. “Artık kitap yaz, okuma” desem de okumayı tercih eder.
Çok yakın aile ve arkadaşların davetinden başka düğün, sünnet, doğumgünü, evlilik yıldönümü gibi törenlerden hoşlanmaz. “Biz hiçbirini yapmadık, kusura bakmasınlar”der. Çok seyrek olarak benim gitmek zorunda olduklarıma eşlik eder.
Yalnız gittiğim yurtdışı kongrelerine, siyaset, mesleki ve diğer sosyal alandaki çalışmalarıma engel çıkarmadı. Çocuklar küçükken “Evi, çocukları ayarla, öyle git” derdi. Annem babam ve ev temizlikçileri kurtarıcımdı.Akıl danıştığımda fikrini söyler. Ben tersini yapar ve başarısız olur, üzülürsem, ellerini açarak; “Ben sana söylememiş miydim?” der.
“Cankurtaran” özelliği var. Marmaris-Datça “mavi turlarda” 2 kez beni 1 kez Bilge'yi ve bir arkadaşımızı, uzun mesafe yüzüp kurtarmıştır. Bana, çocuklara haksızlık ve kötülük yapmak isteyenler karşısında “panter” kesilir.Tansiyon, Kolestrol, Trigliserid, Şeker, Prostat tahlillerini sıkça yaptırıp ilaç kullanması gerekmeyen bir insanın nasıl olur da tüm kalp damarları tıkanır inanılmaz bir şey. Bir yıl önce sigarayı da kesmişti. Doktorlara bakılırsa bunun nedeni “stres” imiş..
Bu güne kadar ilaç kullanmadan sağlıklı yaşayan Bekir Azgın, şimdi ilaçlar ve bakımla iyileşmeye çalışıyor. Yazıları, müzik programları, öğrencileri ve ailemiz onun tam olarak iyileşmesini bekliyoruz.
Fatma Azgın - 02 Haziran 2016 Yenidüzen gazetesi
“When you come to a point where you have no need to impress anybody, your freedom will begin” (Hiçbir kimseyi etkileme ihtiyacı duymadığın zaman özgür olursun)
Bireysel özgürlüğü çok iyi açıklayan bu düşünce dizisini Landmark grubundan Özlem gönderdi. Özgürlüğü bu kadar güzel tanımlayan bu sözleri çok etkileyici buldum.
Bir insanın özgür birey olması anlaşılabilir de evli bir kadın nasıl özgür ve bağımsız olabilir? Olabilir mi? Yanıtlanması gereken esas soru bu..
Yıllardır evli olduğum Bekir Azgın'ın açık kalp ameliyatı geçirmesi gerektiğini, yoğun bakım ünitesinde anlatan doktor hanım, bana bakarak ameliyat sonrası yanında 24 saat birisinin kalması gerektiğini ısrarla vurgulayınca, profesyonelliğe olan inancımdan ve memleketteki hasta bakımı konusunda kötü deneyimleri de düşünerek sormak zorunda kaldım: “Hemşirelik hizmeti için mi?” Bocaladı ve “Moral için, acil durumlarda hemşirelere haber vermek için” dedi ve ekledi: “Siz ayrı mı yaşıyorsunuz?” Donup kalmıştım! O halde yanıt veremeyip, “Yook” demekle yetindim.
Nereden bilsin, ben değil 38 yıl birlikte yaşadığım insana, yardımıma ihtiyacı olan herkese “hizmet” etmeye hazır bir insan olduğumu.
Belli oluyordu ki Doktor hanım bizim alışılmışın dışında bir evlilik sürdürdüğümüzü tahmin edemiyordu. Aslında ben de ilk başta ruh ve kimlik açısından özgürlüğe yatkın olduğumu bilerek bana evlenme teklif eden Bekir Azgın ile bu kalitede bir evlilik ilişkisi kurabileceğimizi hayal edemiyordum.
Felsefeye ve filozoflara oldum olası düşkünüm. Çünkü hayat ve insani ilişkiler, “düşünceler ve kelimeler” ile mana kazanıp güzelleşebilir, değerli hale gelebilir. Yaşamı, boş ve anlamsız geçirmek kadar kötü bir durum olamaz! Olmamalı!
1975 sonunda yayın hayatına başlayan ve o zamanlar haftalık yayınlanan Yenidüzen gazetesinde “Felsefe Sohbetleri” başlığı altında B. Azgın imzalı makaleler dikkatimi çekmişti. O günkü koşullarda gazetelerimizde felsefe yazısına rastlamamıştım. Tabii “Azgın”soyadını da ilginç bulmuştum.
”Kim bu insan?” diye merak ederken, KTFD Kurucu Meclis toplantılarından birinde Naci Talat, liseden sınıf arkadaşı, Ankara'da birlikte üniversite hayatı geçirdiği ve CTP üyeliği ile perçinleşen yakın dostu B. Azgın'ı bana tanıştırdı. Her gün gece geç saatlere kadar süren Meclis toplantılarımızı, dinleyici bölümünde takip ederdi. Çok değişik bir tipi vardı, 30 yaşlarında olmasına rağmen saçları yoğun şekilde kırlaşmış, mavi gözleri ve etkileyici konuşmaları vardı. Her konuşması anlamlı ve düşünceye, bilgiye dayalıydı. Ankara'da İlahiyat Fakültesi bitirip Moskova'da doktora yapması da onu farklı kılıyordu. Babası ona “ya burs bulup okursun, ya da sana kuzu-oğlak verir onlara bakarsın” demiş.. Sadece İlahiyat için burs verildiğinden bu bölümde okumaya mecbur kalmış. Gerçi okulundaki değerli hocalarından çok memnundu. (Bahriye Üçok, Hilmi Ziya Ülken, Hıfzırrahman Raşit Öymen gibi) 1977 de Ankara ziyaretimizde Bahriye Ücok, Danışma Meclisi üyesiydi..Onu mecliste ziyaret ettik.. B.A. 1963 olaylarında Bahriye hanımın onunla ilgilendiğini, “Gerekirse sana annelik yaparım” dediğini hep anlatır. Öyle güzel karakterli insan öldürüldü maalesef..
Daha sonraları Özker Özgür'ün evinde sık sık buluşur olduk. Rahmetli Zehra hanımın sofrasında akşam yemeği yerdik. O sıralar Bekir'e evlenmek için bazı kız arkadaşlarımı önerdiğim olmuştu. Yakın arkadaşlarımızla düzenlediğimiz piknik için Luricina-Bodamya arasında yaşayan ailesinin evine gidip kuzu aldığımızı anımsıyorum. Babası beni görünce “inşallah Fatma Sezer elimi öper de gelinim olur” demiş ama, elini sıkmakla yetindiğimden umutları boşa gitmiş.
Ben TKP'li o CTP'liydi. Zaten ikimiz de bu iki partinin işbirliği yapmasını savunduk hep. Olmadı, olamadı. Gün gelecek o CTP'den istifa edecek, ben ise TKP'den istifa edip CTP'ye girecektim!
Bir gece Ö.Özgür'ün evindeki yemekten sonra, Zehra hanımésiz birbirinize karı koca arayacağınıza neden evlenmiyor sunuz?” deyip bizi yalnız bıraktı. Şaşırmıştık. İlk B.Azgın açtı galiba konuyu. “Biz arkadaşız, evlilik durumu için zaman isterim” dedim. O, “sonradan oluşur” dedi.
Birkaç akşam daha konuştuk, “şartlarını” açıkladı. Çocuk istiyordu, adlarının yeni ve Türkçe olması koşulunu koydu.(nitekim iki oğlumuzun isimlerini de o koydu) Belli ki bazı insanlar ona “Fatma, erkek dünyasında tek kadın politikacı, köylere kahvehanelere, meyhanelere gider, çocuk bakıp ev hanımlığı sürdürecek birisi değildir” telkini yapmıştı. “Benden önceki hayatın beni ilgilendirmez, ailem kimi götürürsem gelinleri olarak kabul eder, sosyal ve politik çalışmalarına engel olmam, dürüstlük ve saygı temelinde iki özgür bireyin birlikteliği olacak “dedi. “Sen iyi bir insansın” sözleri hala kulaklarımda..
O acele ediyor bense süre istiyordum. Pazar gün için köyüne gidip ailesine müjdeyi verme teklifine karşılık “Önce Girne'ye gidip ağabeylerime durumu anlatayım” dedim. Pazartesi Ö.Özgür eczaneye geldi. “Bekir'in babası traktörle anti-tank mayınına çarpıp ölmüş, ben gidiyorum, istersen benimle gel” dedi. Cenaze evine gidince annesi bana “gelinim” diye sarılınca evlilik kararı verilmiş oldu..Yılbaşı gecesine birkaç gün vardı. Bizim eve davet ettim.. Hemen nikah muamelesine başlayıp 21 Ocak 1977 de, Kamran Aziz ve Zehra Özgür tanıklığıyla, işlerimizden çıkıp Sarayönü Camiine gidip nikahlandık ve tekrar işlerimize döndük.
B.Azgın'ın önemli özelliği her zaman düşünce ve duygularının aynı çizgide seyretmesidir. İnişi, çıkışı, yalanı, dolanı yoktur. Kendi kendine yeten, aşırı talepleri olmayan, Moskova'daki hayatından kalan, “para” ile ilişkiyi sevmeyen birisidir. En yakınları ile yabancı insanlara muamelesi aynıdır. Gereksiz konuşmaz. Kanaatkârdır. “Benim için biraz yiyecek, kitap, klasik müzik plağı alacak para yeterlidir” demiştir. Bir elmayı 100 kişiye eşit biçimde paylaştıracak kadar adildir.
Tıka basa kitap dolu kütüphaneler, gazete, dergi, resim, plak, CD koleksiyonları arasında bir yaşam sürüyoruz. Bahçemizde Kıbrıs'a has kokulu çiçekler başta ekim ve bakımıyla ilgilenir. Ben ise, annem gibi, çiçekleri koparıp evde ve eczanede vazolara, tabaklara koyarım. “Katliam yapıyorsun” dese de beni vazgeçiremez.
Seyahatleri çok severiz. Hangi ülkeye gitsek, en iyi mihmandardır. Gitmeden okur, dünya kültürüne hakimdir. Yıllardır makale yazar, ansiklopedi ve yazım klavuzunu mutlaka kullanır.Stresli, düşünceli ya da konuşmak istemediğim zamanlarda gücenip kırılıp “neyin var” demez. Tartışmalarımız, çocuk eğitimi üzerine olmuştur. Çocuklar doğar doğmaz ayrı odalarda yatmalarını istemiş ve uygulatmıştır.
Üzülünce, “Sonra rahat edeceksin” demiş ve haklı çıkmıştır. Kültürel bağlamda, Şehirli-Köylü atışmamız devam eder. “Tomates ile patates” bitkilerini ayırt edemememle dalga geçer. Hiçbir kağıt oyununda onu yenememek beni çıldırtır. Sabaha kadar Konken, Kanasta oyunlarında, tüm oyuncular olarak hile yapsak bile onu yenemeyiz. Her şeyi, oyunları (Briç gibi) kitaplardan okuyarak öğrenir. “Artık kitap yaz, okuma” desem de okumayı tercih eder.
Çok yakın aile ve arkadaşların davetinden başka düğün, sünnet, doğumgünü, evlilik yıldönümü gibi törenlerden hoşlanmaz. “Biz hiçbirini yapmadık, kusura bakmasınlar”der. Çok seyrek olarak benim gitmek zorunda olduklarıma eşlik eder.
Yalnız gittiğim yurtdışı kongrelerine, siyaset, mesleki ve diğer sosyal alandaki çalışmalarıma engel çıkarmadı. Çocuklar küçükken “Evi, çocukları ayarla, öyle git” derdi. Annem babam ve ev temizlikçileri kurtarıcımdı.Akıl danıştığımda fikrini söyler. Ben tersini yapar ve başarısız olur, üzülürsem, ellerini açarak; “Ben sana söylememiş miydim?” der.
“Cankurtaran” özelliği var. Marmaris-Datça “mavi turlarda” 2 kez beni 1 kez Bilge'yi ve bir arkadaşımızı, uzun mesafe yüzüp kurtarmıştır. Bana, çocuklara haksızlık ve kötülük yapmak isteyenler karşısında “panter” kesilir.Tansiyon, Kolestrol, Trigliserid, Şeker, Prostat tahlillerini sıkça yaptırıp ilaç kullanması gerekmeyen bir insanın nasıl olur da tüm kalp damarları tıkanır inanılmaz bir şey. Bir yıl önce sigarayı da kesmişti. Doktorlara bakılırsa bunun nedeni “stres” imiş..
Bu güne kadar ilaç kullanmadan sağlıklı yaşayan Bekir Azgın, şimdi ilaçlar ve bakımla iyileşmeye çalışıyor. Yazıları, müzik programları, öğrencileri ve ailemiz onun tam olarak iyileşmesini bekliyoruz.
Fatma Azgın - 02 Haziran 2016 Yenidüzen gazetesi
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?