Mağusa surlarının kara kapısı geçidinin şehre bakan tarafında olup kesme taştan yapılmıştır. Kitabesi hicri 1028 (1619) tarihlidir. Çarpık bir planı olan yapı pencere düzeniyle klasik üslubu yansıtmaktadır. Sivri kemerli üst pencere sırasının üzerinde orijinal taş çörtenler vardır. Ahşap pencere ve kapı kanatları kabartma baklava motifleriyle bezenmiştir. Mescidin düz çatısını kuzey-güney yönünde uzanan tek kemer sırası taşımaktadır. Klasik üslupta mukarnaslı bir mihrabı bulunan mescidin minaresi yoktur. Önünde sivri kemerli klasik bir kemer yer almaktaydı.
Kesmetaştan olan, kale duvarlarına bitişik yapının kuzeydoğu duvarının önünde eskilerde bir Osmanlı çeşmesinin olduğu kimi fotoğraflarda görülmektedir. Akkule Mescidi'nin özgün kapısı harap olduğundan kapının yerine 18. yüzyılda yeni bir kapı yapıldı. Bu kapının üzerinde duran mermerde “Camiler Allah'a vakfedilmiş olduğundan Allah'tan başka kimseye tapmayınız.” ayeti yazılıdır. Mihrap üstündeyse yazılı tablet bulunmaktadır.
İnşa tarihi kesin olarak bilinmeyen Bayraktar Camii'ne Şehit Alemdar Camii de denir. Kıbrıs'ın fethi sırasında (9 Eylül 1570) Lefkoşe Kalesi'nde Costanza tabyasına ilk bayrağı dikerken şehit düşen alemdar veya bayraktarın hatırasını yaşatmak için yaptırıldığı düşünülmektedir. Şehit alemdarın kabri veya makamı da bu küçük caminin hemen yanındadır. Bayraktar Camii kapısı üstündeki manzum çok uzun kitabesinden anlaşıldığına göre Sultan II. Mahmud devrinde (1820-21) Kaptan Abdullah Paşa tarafından önemli ölçüde tamir ettirilmiştir. Tamiri yaptıranın kaptan-ı derya olan Abdullah Paşa olduğu tahmin edilmektedir. Yüksek bir tabya üstünde inşa edilen cami 1962 ve 1963 yıllarında Rumlar tarafından geniş ölçüde tahrip edilerek minaresi de yıktırılmıştır. Ayrıca içinde şehit bayraktarın sandukası ile bir de sancak bulunan türbesi bomba konularak tahrip edilmiştir.
Bayraktar Camii mimarisi itibariyle önemli bir özelliğe sahip değildir. Kare biçiminde olan binanın giriş tarafındaki köşe bölünerek küçük bir türbe haline getirilmiştir. Bu türbeden itibaren kıble duvarına kadar cami hariminin sol tarafı ziyaret yeri olduğu söylenen bir duvarla bölünmüştür. Türbe duvarına bitişik olarak da kısa gövdeli bir minare yapılmıştır. Cami girişinin önünde üç sivri kemerli bir son cemaat yeri vardır. Binanın üstü çift meyilli, kiremit kaplı bir çatı ile örtülüdür. Son cemaat yerinin ise öne meyilli yine kiremitli bir çatısı bulunur.
İçerideki mihrap binanın tam ekseninde olmayıp solda bulunduğuna göre yandaki ziyaretçiler bölümünün aslında cami mekânına ait olduğuna ve sonradan bölündüğüne ihtimal verilmektedir. Yan duvarlar Kıbrıs'ın gotik kiliselerinde olduğu gibi destekleme payandalarına sahiptir. Bu da binaya Türk mimarisine aykırı düşen bir görünüm verir.
Bayraktar Camii mimarisi itibariyle önemli bir özelliğe sahip değildir. Kare biçiminde olan binanın giriş tarafındaki köşe bölünerek küçük bir türbe haline getirilmiştir. Bu türbeden itibaren kıble duvarına kadar cami hariminin sol tarafı ziyaret yeri olduğu söylenen bir duvarla bölünmüştür. Türbe duvarına bitişik olarak da kısa gövdeli bir minare yapılmıştır. Cami girişinin önünde üç sivri kemerli bir son cemaat yeri vardır. Binanın üstü çift meyilli, kiremit kaplı bir çatı ile örtülüdür. Son cemaat yerinin ise öne meyilli yine kiremitli bir çatısı bulunur.
İçerideki mihrap binanın tam ekseninde olmayıp solda bulunduğuna göre yandaki ziyaretçiler bölümünün aslında cami mekânına ait olduğuna ve sonradan bölündüğüne ihtimal verilmektedir. Yan duvarlar Kıbrıs'ın gotik kiliselerinde olduğu gibi destekleme payandalarına sahiptir. Bu da binaya Türk mimarisine aykırı düşen bir görünüm verir.
Lefkoşa'nın kuzey kesiminde, İplikpazarı Mahallesi'nde bulunur.
Caminin giriş kapısındaki kitabede Kıbrıs valisi Seyit Mehmet Ağa tarafından 1825 yılına yaptırıldığı kayıtlıdır. doğu batı yönüne uzanan enine dikdörtgen planlıdır. Caminin kuzey dış duvarlarında beşerli aralıklarla payanda duvarı görülmektedir. Bu payanda duvarları üstte birbirlerine kemerlerle bağlanarak ön cephede 5 niş oluşturmaktadır. Dış duvarların üzerindeki nişlerin içerisinde 1 giriş kapısı ile 3 pencere bulunmaktadır. Cami içte bulunan toplam 30 pencere ile aydınlatılmaktadır. Caminin kuzey-doğu köşesinde minare yer almaktadır. Minarenin silindirik gövdesini 4 sıra bilezik çevrelemekte olup şerefenin altında süslemeler vardır. Kuzey tarafındaki işlemeli başlıkları olan ahşap sütunların üzerine oturmuş galerisi kadınlara aittir.
Caminin giriş kapısındaki kitabede Kıbrıs valisi Seyit Mehmet Ağa tarafından 1825 yılına yaptırıldığı kayıtlıdır. doğu batı yönüne uzanan enine dikdörtgen planlıdır. Caminin kuzey dış duvarlarında beşerli aralıklarla payanda duvarı görülmektedir. Bu payanda duvarları üstte birbirlerine kemerlerle bağlanarak ön cephede 5 niş oluşturmaktadır. Dış duvarların üzerindeki nişlerin içerisinde 1 giriş kapısı ile 3 pencere bulunmaktadır. Cami içte bulunan toplam 30 pencere ile aydınlatılmaktadır. Caminin kuzey-doğu köşesinde minare yer almaktadır. Minarenin silindirik gövdesini 4 sıra bilezik çevrelemekte olup şerefenin altında süslemeler vardır. Kuzey tarafındaki işlemeli başlıkları olan ahşap sütunların üzerine oturmuş galerisi kadınlara aittir.
Lefke'deki su kemerleri, El Haç Ali Efendi İbni Ebubekir Efendi tarafından yapılmış ve 1690 yılında oluşturulan Ebubekir Efendi Vakfı'na dahil edilmiştir. Lefke'de ayrıca Maratasa deresinden sağlanan suyla değirmenleri döndürmek için yapılmış bir dizi köprülü su yolu da bulunmaktadır. Bu su yollarının bazıları önceleri 1887 yılında Baddal Ağa tarafından inşa edilen değirmenin su ihtiyacını karşılarken, şimdilerde tarlalar ile bahçeleri sulamak amacıyla kullanılmaktadır. Ay Yorgi Kilise kalıntıları üzerine kurulmuş olduğuna inanılan Yukarı Mahalle'deki Piri Osman Paşa Camisinin yanından geçen su arkı ise eskiden beri 'Ay Yorgi Su Arkı' adıyla bilinmektedir.
lefke'de bulunur. 649-963 yılları arasında Kıbrıs'a gerçekleştirilen İslam akınlarının birinde, buradaki Ay Yorgi Kilisesi camiye dönüştürülüp kullanılmış ve akınlar bittikten sonrada varılan anlaşmanın bir gereği olarak bu gibi yerlere yerli halk tarafından dokunulmamıştır. Ancak bu cami Kıbrıs'ın Osmanlı İdaresine girdiği 1571 yılına kadar bakımsızlıktan yıkılacak duruma gelmiş. Kıbrıs'ın fethine katılan ve Yavuz Sultan Selim ile Kanuni Sultan Süleyman'ın sadrazamlığını yapmış Piri Mehmet Paşa'nın torunu olan Ebubekir Bey, Lefke'nin de dahil olduğu 'Baf Sancağı' yönetimine getirilince, bakımsızlıktan harap olan eski binayı tamir ettirerek, camiye çevirdikten sonra camiye dedesi Piri Mehmet Paşa'nın adını vermiştir. Daha sonra, 1580-1584 yıllarında caminin karşısına bir sıbyan okulu ile bir medrese de inşa ettirmiş.
Larnaka'da bulunur. Hem cami hem türbe olarak iki bölümden oluşmaktadır. Kesme taştan yapılmıştır. Binanın üzeri biri büyük, diğeri küçük iki kubbe ile örtülüdür. Caminin yanında silindirik gövdeli bir minaresi vardır. Uzun yıllardan beri minarenin şerefeden yukarı olan üst kısmı yıkık bulunmaktadır. 1965 yılından itibaren Zuhuri Tekkesinin bir bölümünü kütüphane olarak kullanılmaktadır.
Girne'de Ağa Cafer Paşa Camisi'nin yanında yer alır. Çeşmenin mermer yazıtında hicri 1257 (1841) tarihinde Hasan Kavizade Hüseyin Efendi tarafından hayır amacıyla yaptırıldığı kayıtlıdır.
Çeşme kitabesinin transkripsiyonu:
"Bihamdillah muvaffak etti Bari,
Bu ab-ı dil-kuşayı kıldı abad,
Rızaenlillah içün sahibü'l-hayrat,
İmameyn aşkına eyledi icad, Sahibü'l-hayrat ve'l-hasenat"
Hasan Kavizade Hüseyin Efendi, Fi 15.N (Ramazan), Sene 1257 [31 Ekim 1841]
Çeşme kitabesinin transkripsiyonu:
"Bihamdillah muvaffak etti Bari,
Bu ab-ı dil-kuşayı kıldı abad,
Rızaenlillah içün sahibü'l-hayrat,
İmameyn aşkına eyledi icad, Sahibü'l-hayrat ve'l-hasenat"
Hasan Kavizade Hüseyin Efendi, Fi 15.N (Ramazan), Sene 1257 [31 Ekim 1841]
Girne Limanına giderken dik bir arnavut kaldırımında bulunan cami Kıbrıs Beylerbeyi Cafer Paşa tarafından 16. yüzyıl sonunda yaptırılmıştır. 1599'dadüzenlenen vakfiyesinde camiye Kıbrıs'ta pek çok çiftlik, bahçe, tarla, zeytinlik, ev, ambar, ahır vb.nin vakfedildiği belirtilir.
1974'ten önce EOKA tedhiş örgütünün elinde bulunan cami, Kıbrıs Barış Harekatı'ndan sonra kurulan bir dernek, kısmen de Vakıflar ve Din İşleri Dairesi'nin yardımlarıyla tamir görerek ibadete açılmıştır.
Cafer Paşa Camii, Kıbrıs'ın Türk devrinde yapılmış belli başlı bütün camiler gibi dikdörtgen biçiminde enine uzanan bir mekandan ibarettir. İki sütuna dayanan üç kemerli bir son cemaat yerini takip eden harimi, kıble duvarı istikametinde atılmış kemerlere oturan bir çatı ile örtülmüştür. Yine Kıbrıs camilerinin çoğunda görüldüğü gibi sol tarafta bir bölüm duvarla bölünerek esas mekandan ayrılmıştır. Son cemaat yerine bitişik olan minare kesme taştan inşa edilmiş olup basit bir çıkmaya oturan şerefesiyle sade bir mimariye sahiptir.
1974'ten önce EOKA tedhiş örgütünün elinde bulunan cami, Kıbrıs Barış Harekatı'ndan sonra kurulan bir dernek, kısmen de Vakıflar ve Din İşleri Dairesi'nin yardımlarıyla tamir görerek ibadete açılmıştır.
Cafer Paşa Camii, Kıbrıs'ın Türk devrinde yapılmış belli başlı bütün camiler gibi dikdörtgen biçiminde enine uzanan bir mekandan ibarettir. İki sütuna dayanan üç kemerli bir son cemaat yerini takip eden harimi, kıble duvarı istikametinde atılmış kemerlere oturan bir çatı ile örtülmüştür. Yine Kıbrıs camilerinin çoğunda görüldüğü gibi sol tarafta bir bölüm duvarla bölünerek esas mekandan ayrılmıştır. Son cemaat yerine bitişik olan minare kesme taştan inşa edilmiş olup basit bir çıkmaya oturan şerefesiyle sade bir mimariye sahiptir.
Baf kalesi Baf limanında bulunur. Bizanslılar Baf'ı korumak amacıyla buraya kale yapıldı. 1222 yılında depremde yıkıldığından sonra Lüzinyanlar kaleyi tamir ettiler. 1570 yılında Venediklilerin tarafından tamamen harap edildi, fakat aynı yılda adayı fetih eden Osmanlılar kaleyi yeniden yaptılar. Kale hem hapishane hem tuz ambarı olarak kullanıldı. Şimdi ise müze olarak kullanılmaktadır.
Doğal viagra olarak da adlandırılan Gabbar bitkisinin çiçeği, yaprağı, taze dalı ve meyvesi ekonomik olarak değerlendirilirken, İspanya, gabbar'ı milli bitki ilan etmiştir. Almanlar ise Gabbar'ın 472 çeşit turşunu yapıyor. Evliya Çelebi'nin 400 yıl önce yazdığı Seyahatnamesinde 'Gebre' olarak geçer.
MS hastalığı, kabızlık giderici, idrar söktürücü, cinsel gücü artırıcı, balgam söktürücü, solucan düşürücü, ağrı kesici, romatizma, felç, iskorpit hastalığı, kan bozuklukları, Gut hastalığı, anti tümör, hemoroit, dalak büyümesi, kalça rahatsızlıkları, adet düzenleyici ve sancıları, diş ağrıları, karaciğer fonksiyonların düzenleyici etkisi olduğundan bahsedilir.
MS hastalığı, kabızlık giderici, idrar söktürücü, cinsel gücü artırıcı, balgam söktürücü, solucan düşürücü, ağrı kesici, romatizma, felç, iskorpit hastalığı, kan bozuklukları, Gut hastalığı, anti tümör, hemoroit, dalak büyümesi, kalça rahatsızlıkları, adet düzenleyici ve sancıları, diş ağrıları, karaciğer fonksiyonların düzenleyici etkisi olduğundan bahsedilir.
Kıbrıs Türk Gazeteciler Cemiyeti, Kıbrıs Türk Gazeteciler Birliği ve Dış Basın Birliği'nde başkanlık yapmış gazeteci.
26 Ocak 1937'de Lefkoşa'da dünyaya geldi. Yenicami İlkokulu'nu bitirdikten sonra orta eğitimini Lefkoşa Türk Lisesi'nde tamamladı. Amerika menşeli The Manufacturers Insurance adlı sigorta şirketinde iş hayatına başladı. Bu şirkette çalışan tek Türk olarak EOKA tedhiş örgütünün hedefi haline geldi ve bombalı saldırıya uğradı. Yaralı olarak atlattığı bu Saldırıdan sonra işinden ayrılmak zorunda kaldı.
Gönüllü olarak Mücahit Komutanlığı görevi yapan Hatay, 1957 yılında Bozkurt Gazetesi'nde spor yazarlığıyla gazeteciliğe başladı. Bir yıl sonra Halkın Sesi gazetesine profesyonel gazeteci olarak transfer oldu. Zamanla kendini Türkiye Basınının en yüksek tirajlı gazetesi Hürriyet'te buldu ve 30 yılı aşkın süre bu gazetenin Kıbrıs muhabirliğini yaptı, Hürriyet'in yanı sıra Türkiye'de yayınlanan Haber Ajansı, Yeni Gazete ve Dünya gazetelerinde Kıbrıs hakkında yazılar yazdı. Radyo ve televizyon ile tanışıklığı 1959 yılına rastlayan Özer Hatay uzun yıllar futbol maçı spikerliği de yaptı.
Yurt dışında çok sayıda seminer veren Hatay, devlet adamlarından gazetecilik başarı ödülleri aldı. Kıbrıs Türk Gazeteciler Cemiyeti, Kıbrıs Türk Gazeteciler Birliği ve Dış Basın Birliği'nde başkanlık görevlerinde bulundu. Uzun süre Halkın Sesi gazetesinde siyasi, ekonomik ve sosyal içerikli konularda gülük yazılarına devam eden Hatay, televizyon ve radyo programlarında da yer alıyordu.
2010 yılında Damdan Düşen Adam kitabını yayınlayan Özere Hatay 7 Kasım 2013 tarihinde Lefkoşa'da vefat etti.
26 Ocak 1937'de Lefkoşa'da dünyaya geldi. Yenicami İlkokulu'nu bitirdikten sonra orta eğitimini Lefkoşa Türk Lisesi'nde tamamladı. Amerika menşeli The Manufacturers Insurance adlı sigorta şirketinde iş hayatına başladı. Bu şirkette çalışan tek Türk olarak EOKA tedhiş örgütünün hedefi haline geldi ve bombalı saldırıya uğradı. Yaralı olarak atlattığı bu Saldırıdan sonra işinden ayrılmak zorunda kaldı.
Gönüllü olarak Mücahit Komutanlığı görevi yapan Hatay, 1957 yılında Bozkurt Gazetesi'nde spor yazarlığıyla gazeteciliğe başladı. Bir yıl sonra Halkın Sesi gazetesine profesyonel gazeteci olarak transfer oldu. Zamanla kendini Türkiye Basınının en yüksek tirajlı gazetesi Hürriyet'te buldu ve 30 yılı aşkın süre bu gazetenin Kıbrıs muhabirliğini yaptı, Hürriyet'in yanı sıra Türkiye'de yayınlanan Haber Ajansı, Yeni Gazete ve Dünya gazetelerinde Kıbrıs hakkında yazılar yazdı. Radyo ve televizyon ile tanışıklığı 1959 yılına rastlayan Özer Hatay uzun yıllar futbol maçı spikerliği de yaptı.
Yurt dışında çok sayıda seminer veren Hatay, devlet adamlarından gazetecilik başarı ödülleri aldı. Kıbrıs Türk Gazeteciler Cemiyeti, Kıbrıs Türk Gazeteciler Birliği ve Dış Basın Birliği'nde başkanlık görevlerinde bulundu. Uzun süre Halkın Sesi gazetesinde siyasi, ekonomik ve sosyal içerikli konularda gülük yazılarına devam eden Hatay, televizyon ve radyo programlarında da yer alıyordu.
2010 yılında Damdan Düşen Adam kitabını yayınlayan Özere Hatay 7 Kasım 2013 tarihinde Lefkoşa'da vefat etti.
"Ege bir Yunan gölü değildir, Ege bir Türk gölü de değildir. Binaenaleyh Ege bir göl değildir."
Süleyman Demirel
Süleyman Demirel
Nevruz ya da bahar bayramı diye nitelendirilebilecek her yıl 9 Mart tarihinde, Kıbrıs'ın bazı yörelerinde Kıbrıslı Türkler tarafından Mart Dokuzu adı ile bir gelenek kutlanır. 1974 öncesinde de Güney Kıbrıs'ın Larnaka ilçesindeki bazı köylerde, Kıbrıslı Türkler Mart dokuzu'nu kutlamakta idi. 1974'ten sonra bu köylerde yaşayan Kıbrıslı Türkler, Kuzey Kıbrıs'a göç ettiler. Mart Dokuzu, zamanımızda aynı köylerin halkı tarafından Kuzey Kıbrıs'ta kutlanmaktadır. Mart Dokuzu, Türkiye ile Bulgaristan'ın bazı yörelerinde aynı adla kutlanmaktadır.
Araştırmacı yazar İsmail Bozkurt'a göre 1974'e kadar Kıbrıslı Türkler ile Kıbrıslı Rumların yüzyıllardan beri iç içe ya da yan yana, hatta karma yaşadığı köylerde bile Mart Dokuzu geleneğinin yalnız Türkler tarafından kutlanması, bu bağlamda o köylerdeki Türk kimliğinin bir ögesi olarak ortaya çıkmasıdır. Mart Dokuzu geleneğinin, aynı adla ve aynı özle Türkiye ve Bulgaristan'ın belirli yörelerinde de kutlanmakta oluşu, Kıbrıs'taki Mart Dokuzu geleneğinin kökeninin, 1571'de Kıbrıs'ın Osmanlılar tarafından fethinden sonra, padişah fermanı ile Kıbrıs'a aktarılan nüfusla adaya geldiği 20 ve kökeninin (Kıbrıs bakımından) Anadolu olduğuna kanıttır.
1974 öncesinde Mart Dokuzu'nun, yalnız Güney Kıbrıs'ın Larnaka ilçesinin birbirlerine komşu belirli köylerinde biliniyor olması, bu köylerdeki Türklerin, Anadolu'nun Mart Dokuzu kutlayan bölgelerinden geldiğini düşündürmektedir. Geleneklerin giderek yok olduğu ya da büyük değişime uğradığı çağımızda Mart Dokuz geleneğinin, yayınlaşarak kutlanması da dikkate değer bir konudur.
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/288429
Araştırmacı yazar İsmail Bozkurt'a göre 1974'e kadar Kıbrıslı Türkler ile Kıbrıslı Rumların yüzyıllardan beri iç içe ya da yan yana, hatta karma yaşadığı köylerde bile Mart Dokuzu geleneğinin yalnız Türkler tarafından kutlanması, bu bağlamda o köylerdeki Türk kimliğinin bir ögesi olarak ortaya çıkmasıdır. Mart Dokuzu geleneğinin, aynı adla ve aynı özle Türkiye ve Bulgaristan'ın belirli yörelerinde de kutlanmakta oluşu, Kıbrıs'taki Mart Dokuzu geleneğinin kökeninin, 1571'de Kıbrıs'ın Osmanlılar tarafından fethinden sonra, padişah fermanı ile Kıbrıs'a aktarılan nüfusla adaya geldiği 20 ve kökeninin (Kıbrıs bakımından) Anadolu olduğuna kanıttır.
1974 öncesinde Mart Dokuzu'nun, yalnız Güney Kıbrıs'ın Larnaka ilçesinin birbirlerine komşu belirli köylerinde biliniyor olması, bu köylerdeki Türklerin, Anadolu'nun Mart Dokuzu kutlayan bölgelerinden geldiğini düşündürmektedir. Geleneklerin giderek yok olduğu ya da büyük değişime uğradığı çağımızda Mart Dokuz geleneğinin, yayınlaşarak kutlanması da dikkate değer bir konudur.
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/288429
19.yüzyılda iki katlı konağın sahibi, zaman gazetesini yayınlayan derviş paşa'dır. Konak Lefkoşa surları içinde tarihi çevre dokusuna en yoğun biçimde koruyan Arapahmet Mahallesi'nde bulunmaktadır. Konak, 1988 yılında Etnografya Müzesi olarak ziyarete açılmıştır.
Lefke kıyılarında yer alan bir antik kenttir. Kıbrıs'taki 10 krallıktan biri olan Soli şehri Arap akınları sonucunda terkedilmiştir. soli antik kenti içerisinde, Soli bazilikası ve tiyatrosu ziyaretçilerin yoğun ilgisini çekmektedir. bazilikanın, Kıbrıs'ta inşa edilen ilk kiliselerden biri olduğu bilinmektedir.
Kıbrıs'taki en önemli gotik mimari eserlerden biridir. Lefkoşa kent merkezinde yer almaktadır. 1208 yılında yapımına başlanmış ve 1326 yılında ibadete açılmıştır. Lüzinyan krallarının taç giyme törenleri burada yapılmaktaydı. Osmanlı adayı alınca buraya çift minare ekleyerek camiye çevirmiştir.
beşparmak dağları üzerinde üç kaleden en doğuda olanıdır. Deniz seviyesinden yaklaşık 700 metre yükseklikte kurulmuştur. Kuzey kıyıyı, Mesarya Ovası'nı ve karpaz yarımadası'nı kontrol edebilecek konumu ile stratejik bir kaledir. Bizanslılar tarafından inşa edildiği tahmin edilmekle birlikte, yazılı kaynaklarda ilk kez aslan yürekli Richard'ın Kıbrıs'ı ele geçirdiği 1191 yılını konu edilmektedir.
Lüzinyan döneminde, 1298-1312 yılları arasında inşa edilen yapı, tüm Akdeniz coğrafyasının en güzel gotik yapılarındandır. Lüzinyan kralları, önce Lefkoşa'da St. Sophia Katedrali'nde Kıbrıs kralı, sonra da Gazimağusa'da St. Nicholas Katedrali'nde Kudüs kralı olarak taç giyerdi. Bina 1571 yılında Osmanlılar tarafından bir minare eklenmek suretiyle camiye çevrilmiş ve ibadete açılmıştır. Katedralin giriş bölümünde yer alan tarihi cümbez ağacı (Ficus Sycomorus), adadaki en yaşlı ağaçtır. Katedralin inşaatına başlandığı 1298 yılında dikilen tarihi ağaç, 15 metre boyunda ve yaklaşık 5 metre genişliğindedir.
Girne'de Beşparmak dağları üzerinde kurulan üç dağ kalesinden en batıda yer alanıdır. Deniz seviyesinden 732 metre yükseklikteki bir tepeye inşa edilen St. Hilarion Kalesi'nin ziyaret edilecek bölümleri; Tanıtım Odası, Barbikan, Kiler, Atölye, Mutfak, Kraliyet Sarayı, Sarnıç, Prens John Kulesi ve Bizans Kilisesi'dir.
Buffavento ve Kantara Kaleleri gibi adanın Arap akınlarına karşı korunması amacıyla yapılan 3 dağ kalesinden biridir. Kalenin adı Hilarion adlı bir azizden gelmektedir. Kalenin adına ilk kez 1191'li yıllardaki kayıtlarda rastlanmaktadır. Bir dönem stratejik önemi olmasına karşın, daha sonraları Lüzinyan soylularının yazlık ve dinlenme yeri işlevini görmüştür. Özellikle ateşli silahların icadı ve kıyı şeritlerinin savunmasının önem kazanması ile birlikte, Kantara ve Buffavento Kaleleri gibi önemini ile işlevini yitirmiştir. Kalede üç ayrı bölüm bulunmaktadır. Ana girişi koruyan savunma yeri Bizanslılar tarafından M.S 11. yüzyılda güçlendirilmiştir. Aşağı bölüm askeri amaçlarla kullanılmaktaydı. Orta bölümde, kral sarayı, mutfak, kilise ve su deposu yer almaktadır. Yukarı Kalenin girişinde bir Lüzinyan Kapısı vardır. İki tepenin ortasında bir avlu bulunmaktadır. Soylular doğu bölümünde ikamet ederler, mutfak ve diğer gündelik odalar ise batı bölümünde yer almaktaydı. Kraliyet konutunun ikinci katında bulunan ve Gotik tarzda oyularak yapılan Kraliçe Penceresi'nden çevrenin panoramasıyla dikkat çeker. Zirvede ise Prens John Kulesi bulunmaktadır.
Buffavento ve Kantara Kaleleri gibi adanın Arap akınlarına karşı korunması amacıyla yapılan 3 dağ kalesinden biridir. Kalenin adı Hilarion adlı bir azizden gelmektedir. Kalenin adına ilk kez 1191'li yıllardaki kayıtlarda rastlanmaktadır. Bir dönem stratejik önemi olmasına karşın, daha sonraları Lüzinyan soylularının yazlık ve dinlenme yeri işlevini görmüştür. Özellikle ateşli silahların icadı ve kıyı şeritlerinin savunmasının önem kazanması ile birlikte, Kantara ve Buffavento Kaleleri gibi önemini ile işlevini yitirmiştir. Kalede üç ayrı bölüm bulunmaktadır. Ana girişi koruyan savunma yeri Bizanslılar tarafından M.S 11. yüzyılda güçlendirilmiştir. Aşağı bölüm askeri amaçlarla kullanılmaktaydı. Orta bölümde, kral sarayı, mutfak, kilise ve su deposu yer almaktadır. Yukarı Kalenin girişinde bir Lüzinyan Kapısı vardır. İki tepenin ortasında bir avlu bulunmaktadır. Soylular doğu bölümünde ikamet ederler, mutfak ve diğer gündelik odalar ise batı bölümünde yer almaktaydı. Kraliyet konutunun ikinci katında bulunan ve Gotik tarzda oyularak yapılan Kraliçe Penceresi'nden çevrenin panoramasıyla dikkat çeker. Zirvede ise Prens John Kulesi bulunmaktadır.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?