ömer özyıldırım

ad victoriam
Estonya'nın Tallin kentinde yapılan 'Tallin Open Uluslararası Güreş Turnuvası'nda bronz madalya kazanan sporcu.



Serbest stilde gençler kategorisinde 86 kiloda mindere çıkan Ömer Özyıldırım, Büyük Britanya'dan James Fairhurst'u tuşla, Letonya'dan Avrupa beşincisi Aleksandrs Zigalko'yu 15-13 yendi.

Milli sporcumuz, Çeçen asıllı Fransız dünya ikincisi Rakhim Magamadof ve dünya beşincisi Macar Roland Rosz'a kaybederken bronz madalyanın sahibi oldu.

26. kktc hükümeti

lambasuyu
Maliye Bakanı Sunat Atun'un görevden alınma talebiyle başlayan Cumhurbaşkanı Ersin Tatar'ın hükümetin istifasını kabul etmesiyle son bulan kktc hükümeti.

Faiz Sucuoğlu başbakanlığındaki UBP - DP - YDP koalisyon hükümeti Maliye Bakanı Sunat Atun'u görevden alarak Cumhurbaşkanı Tatar'dan onaylamasını talep etmiş Tatar ise zaman isteyerek görevden almamıştı. Bunun üzerine hükümet tepki olarak istifasını sunmuştu. İstifa mektubun un ardından Cumhurbaşkanı Ersin Tatar'ın Hükümetin istifasını kabul etti.

yaklaşık 3 ay süren 26. hükümet başta elektrik olmak üzere günlük tüketim ürünlerine yaptıkları zam ile halkın tepkisine neden olmuştu. Bunun üzerine Başbakan Sucuoğlu elektrik zammında indirime gidildiğini açıklamış ancak uygulamaya geçilmemişti. Maliye Bakanı Sunat Atun'un zamların geri alınmasına direndiği ayrıca Maliye Bakanlığı başta üreticiler olmak üzere bazı kalemlerdeki ödemeleri gerçekleştiremediği dile getiriliyordu. Atun Kıb-Tek'in AKSA'ya biriken 1 milyar 200 milyonluk borcu zamlar ile ödenebileceğini düşünüyordu. Ülkeye El-Sen'in devlet kurumlarından alacağına karşılık uyguladığı elektrik kesintileri damga vuruyor bundan toplum da nasibini alarak günlük 2 saate yakın elektriksiz kalıyordu.

Bu olayların yaşanırken Ankara'ya Mali İş birliği Protokolü'nü imzalamak için gidildi. Başbakan Sucuoğlu Ankara dönüşünde El-Sen ile eylemlerin sonlanması için bir anlaşma imzaladı. Fakat Kıb-Tek'in bağlı olduğu Maliye Bakanı Sunat Atun meclisteki konuşmasında anlaşmaya imza atmayı uygun bulmadığını söyleyerek anlaşmaya imza atan Başbakan Faiz Sucuoğlu'nu taca çıkarıyordu.

Böylelikle UBP-DP-YDP koalisyon hükümetinin Bakanlar Kurulu'nda Türkiye'nin isteği üzerine Dışişleri Bakanı olarak atanan Tahsin Ertuğruloğlu'nun ardından 2. bir bakan krizi yaşanıyordu. Daha 2. haftasını yaşayan Bakanlar Kurulu'nda eski Dışişleri Bakanı Tahsin Ertuğruloğlu'nun yerine Hasan Taçoy'un getirilmesi, ayrıca Oğuzhan Hasipoğlu'nun Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı olması, Türkiye ile yeni bir kriz yaşandığı yönünde yorumlanmıştı.Tartışmaların ardından 9 Mart tarihinde Oğuzhan Hasipoğlu bakanlık görevinden istifa etmişti. Hasipoğlu'ndan boşalan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı koltuğuna Hasan Taçoy atanmıştı. Taçoy'dan boşalan Dışişleri Bakanlığı'na ise Tahsin Ertuğruloğlu getirilmişti.

Bakanların değişimi henüz tazeyken Başbakan Faiz Sucuoğlu, Maliye Bakanı Sunat Atun'un görevden alınmasını istiyor bunu kabul etmeyen Cumhurbaşkanı Ersin Tatar'a resti çekiyordu. Bunun üzerine Başbakan, “ya Maliye Bakanı Atun'un görevden alınması ya da hükümetin istifasının kabul edilmesi” yönünde talepte bulundu. Koalisyon ortakları YDP Genel Başkanı Erhan Arıklı ve Demokrat Parti Genel Başkanı Fikri Ataoğlu da Sucuoğlu'na destek verdi.

Günün sonunda Cumhurbaşkanı Ersin Tatar da hükümetin istifasını kabul etti. Bir yanda UBP içinde liderliğini kabul ettirmeye çalışan Faiz Sucuoğlu, diğer yanda Türkiye'ye karşı sürekli mahcup pozlarında Ersin Tatar, maçı kenar kenar izleyen Fikri Ataoğlu ile Erhan Arıklı ve tabii ki tüm yaşananları ellerine ovuşturarak hiçbir sorumluluk almadan sert muhalefet yapacağız edasındaki Tufan Erhürman bizlere umutsuz bir gelecek çizen siyasiler olarak tarihteki yerlerini alıyorlardı.

kutlu adalı

tapba lamarina
kutlu adalı'nın 4 Temmuz 1996 tarihinde yenidüzen gazetesi'nde "mavi kıbrıs notları" köşesinde yayınlanan son yazısı:

sopa ve sıpa
"Anavatan-Yavruvatan" politikasından vazgeçmeliyiz. Bu politikanın ruhunda acındırma vardır, acizlik vardır, sızlanma vardır, dilenme vardır, tembellik vardır, kolaycılık vardır, hazırlopçuluk vardır. Ananın memesindeki sütü, emme basma, tulumba gibi emerek sömürme vardır, muhtaçlık vardır, boyun eğme vardır, şamar vardır, tokat vardır, tekme vardır, baskı vardır, sopa vardır, ama kişilik, kimlik, gurur, onur yoktur.

İnsan Anavatan-Yavruvatan politikasına yattı mı politika, siyaset üretemez, kültürü de yok olur, toplumsal yapısı da, kendine özgü yasaları, kuralları, tüzükleri giderek yok olur, Anavatan hukukuna teslim olur. Köylüsünden askerine, manavından memuruna, öğrencisinden öğretmenine, polisinden aşçısına, bakkalından bankacısına, makinistinden işçisine, hacısından hocasına gazetecisinden gazetesine, adi suçlusundan mali suçlusuna devletin yapısı değişir.

Devlet dediğin kuruluşun başı dik olur. Siyasal ve bağımsız erk sahibi olan halkı, nüfusu, başkanı, hükümeti, meclisi, kurum ve kuruluşları olur. Dış denetlemelere, baskılara, dayatmalara bağlı olmaz. Devlet Başkanı, kendi devletini temsil eder. Devlet Adamı, kendi yönetimi altında örgütlenmiş halkına karşı sorumluluk duyar. Ülkesinin değerlerini koruru, üretimini başkalarına teslim etmez, tüketici durumuna düşürmez. İnsanını yoksullaştırmaz, göçe zorlamaz, nüfusunu eritmez, gelen Türk, giden Türk demez. Halkına değer verir, halkına saygı duyar halkını yüceltmeye çalışır, ezdirmek için politika üretip koltuk işgal etmez. Bir devlet Başkanı, bir Devlet Adamı Anavatan-Yavruvatan politikasına yattı mı, elini de kaybeder kolunu da.

Çok sürmez boynunu da kaybeder, ne devleti kalır, ne cemaati, ülkesini kaymakamlar, valiler yönetir, han kapısına dönmüş yavruvatanın her köşesinden Ahlar Vahlar baykuş sesi gibi acı acı yükselir.

Anavatan-Yavruvatan politikası, gelen Türk giden Türk, ölen Türk, öldüren Türk politikasını doğurmuştur. Bu politikanın altında ezilen halk sesini çıkaramaz, özgürlüğünü, bağımsızlığını, kimliğini, kişiliğini göremez olmuştur. Şairler bile Anavatan edebiyatı içinde eriyip gitme zaafına düşmüşlerdir. Dikkat edilirse "Ah, vah" sesleri hep adi suçlar, hırsızlıklar, soygunlar, kaçakcılıklar, tecavüzler, cinayetler arttıkca yükseliyor. Devlet yok olmuş, nüfus eriyip gitmiş, değişime uğramış kimse ağzını açıp "Ah–vah" etmiyor. Bir hırsızlık, bir tecavüz, bir soygun, bir cinayet olayı karşısında çıkartılan "Ah-Vah!" seslerinin güncel olaylara tepki niteliği dışında bir etkisi olamaz. Bu adi olaylar karşısında "Ah,Vah" çekeceğimize kişiliğimize, kimliğimize, özgürlüğümüze sahip çıkmalıyız.

Geçtiğimiz hafta "Anavatan-Yavruvatan, gelen Türk giden Türk" politikasıyla uyutulmuş, maaşa ve yardımlara bağlanmış halktan yine "Ah-Vah!" sesleri yükseldi. Kimin nasırına basıldı, kim öldürüldü, kaç bıçak darbesi yedi, diye günlük toplumsal dedikodu altında merağımızı gidermeye çalışırken, bir de ne görelim bir şehit kızını kaçırmışlar, tecavüz edip kaçmışlar. Herkes işini gücünü bıraktı "F" adlı şehit kızının Filiz mi, Fidanı mı, Feride mi, Meriha mı, Fatma mı, Fatoş mu, Firdevs mi olduğunu öğrenmeye koyuldu. Herkesin merağı nasıl oldu, kim yaptı, nasıl yaptı?

- Böyle şey olur mu?
- Olur, daha da olacak!
- Böyle şey yapılır mı?
- Yapılır, daha da beteri yapılacak!

Eğer kimliği, kişiliği, her şeyi elinden alınmış bir toplum durumuna düşmüşsek ve hiçbir tepki gösterememişsek, vatansever solcuları, aydınları, yazarları, öğretmenleri, sendika yöneticilerini, işçileri hain gözlerle görmüşsek, seçimlerde oyumuzu yanlış politikacılara vermişsek, başımıza her şey gelecektir. Boyun eğdiğimiz, sindiğimiz sürece eriyip yok olmamız açınılmazdır. "Anavatan-Yavruvatan" söyleminin cazibesine pek kapılmayınız.

Yavru elden gitmiştir, ortada artık Ana vardır.

Ana bu, döver de, sever de!

Şehit kızına tecavüz edenlere, çok şükür henüz nesli tükenmemiş olan Yargıç ne demiş:

"KKTC Dingo'nun Hanı değildir...

Sizin yüzünüzden bu toplum rüyasında bile görmediği suçları ve çirkinlikleri görmeye başladı..."

Gerçek şu ki, malesef KKTC Dingo'nun Hanından daha beterdir.

Bu handa A'dan Z'ye her şey değişmiştir. Değişmeyen saf kalan yalnız yargıçlardır, savcılardır, avukatlardır. Çok yakın gelecekte onlarda Anavatanlaştırılacaklardır. Ve böyle gerçeği dile getiren İlker Sertbay gibi nesli nadir bulunan yargıçların yerini "Kadının sırtından sopayı, karnından sıpayı eksik etmeyeceksin" diyen yargıçlar olacaktır.

hikmet afif mapolar

ad victoriam
Kıbrıslı türk yazar ve gazeteci. 1919 yılında Girne'de dünyaya geldi.

Osmanlı İmparatorluğu'nun Kıbns Topçu Yiizbaşılanndan “Mapolar" ailesine mensup Mehmet Beyin torunudur. ilkokul eğitimini Girne'de Necm-i Terakki Rüştiyesi ve Mr. Dulsel'e ait özel okulda, orta eğitimini ise Lefkoşa'da bir yıl İdadi'de ve iki yıl Necmi Sagıp Bodamyalızade'ye ait Shakespeare Okulu'nda aldı.

Masum Millet gazetesinin Girne muhabirliğiyle başladı. Kıbrıs'ta yayımlanan Türkçe gazetelerin hemen hemen tümünde yazmıştır. Edebiyat hayatına ise 1931 yılında bir İngiliz'e ait olan Embros dergisinde kaleme aldığı yazılar ve hikayelerle başladı.
Hikaye, piyes, şiir, roman alanında da eserler verdi. 1935 'te birkaç arkadaşıyla birlikte Türk Akademi Tiyatrosunu (TAT) kurarak ilk kitabı sayılan “duman” adlı oyunu sahnelenmiş, ondan sonra yazdığı, meşale, mucize, altın şehir isimli oyunları Kıbrıs'ın her yanında oynandı.

OCAK Dergisi (1943 -1946 ), İnkılap isimli haftalık gazete (1946-1947), memleket isimli günlük bir gazete, çardak Dergisi (1952-1954), çevre adlı aylık bir dergi, l963 't e devrim isimli günlük bir gazete yayımladı.

"Kitapçı Gökmen Bey" diye de anılan Hikmet Afif Mapolar aynı zamanda ilk sinema yazarıdır. 1940'lı yıllardan başlayarak sinema broşürlerine edebi bir dille film öyküleri yazmasının yansıra; radyoda, gösterimdeki filmlere ilişkin programlar da hazırladı.

Yazılarının çoğunu muzaffer gökmen takma adıyla yazan Mapolar'ın başlıca eserleri:

Şiirleri: Güvercine Verdiğin Mektuplar, Bir Ateş Masalı.
Romanlan: Beyaz Gül, Mermer Kadın, Son Çıldırış, Diken Çiçeği, Kan Gecesi, Son Damla.
Tiyatro eserleri: Duman, Atın Şehir, Mucize, Meşale.
Öyküleri: Hayal Yelkeni, Yedi Düvel, Potuğun Pembesi, Kahve Fincanındaki Aşk, Ahtapot Avı.

suphi rıza

mengene
Namık kemal Lisesi'ni kurucu hocaları arasında yer alan eğitim insanı.

1911 yılında baf'ta doğdu. ailesi daha sonra mağusa'ya yerleşti. oldukça genç yaşında öğretmenlik mesleğine başladı. ilk öğretmenlik yıllarını mağusa'nın çeşitli köylerinde geçirdi. yaşının küçüklüğünden dolayı o yıllarda 'küçük hoca' olarak adlandırıldı.

1952 yılında kurulan kıbrıs radyosu'nda türkçe bölümünün ilk müdürü oldu. kendisinin yönettiği ve tamamen yerel sanatkarlarımızın meydana getirdikleri haftalık radyo tiyatrosu programları ile yine kendisinin yazıp, 'sohbet saati' programı adı altında, kendi sesi ile sunduğu kısa konuşmalar dizinde işlediği sosyal, kültürel ve tarihi konularla, önemli toplumsal mesajların kitlelere ulaşmasına öncülük etti.

çalışma hayatının son beş yılını da kamu hizmeti komisyonu başkanı olarak sürdürdü. suphi rıza, türk diline verdiği önem ile dilimizin çok iyi ve temiz kullanılması yönündeki çalışmalarla büyük hizmetlerde bulunmuştur.18 haziran 1985'tre aramızdan ayrıldı.

yayımlanan kitapları:
Mağusa'da tarihi yerler (1952),
diksiyon (doğru söz söyleme sanatı üzerine notlar) (1960)

kıbrıs türk tarihi dersleri

ad victoriam
Araştırmacı yazar ve hekim Doç. Dr. Nazım Beratlı'nın Kıbrıs Sosyal Bilimler Üniversitesi'nde verdiği Kıbrıs Türk Tarihi dersleri.

1. Ders 1. Bölüm:


1. Ders 2. Bölüm: https://www.youtube.com/watch?v=zXHV92v8zGI&t=142s

1. Ders 3. Bölüm: https://www.youtube.com/watch?v=oBUrxvJN95w&t=1762s

1. Ders 4. Bölüm: https://www.youtube.com/watch?v=cikqp0i3QPI

1. Ders 5. Bölüm: https://www.youtube.com/watch?v=tg-6CJ2uQ3k

1. Ders 6. Bölüm: https://www.youtube.com/watch?v=iCIauTcvHvw&t=1662s

2. Ders 1. Bölüm: https://www.youtube.com/watch?v=6hBsEXZhw_I

2. Ders 2. Bölüm: https://www.youtube.com/watch?v=0y6RMBRznnk

2. Ders 3. Bölüm: https://www.youtube.com/watch?v=tz4Bc-hOFiE&t=16s

2. Ders 4. Bölüm: https://www.youtube.com/watch?v=vpP7PrgJeGQ&t=2762s

eşine şiddet uygulayan zorba

ganca
Mağusa'da işte olan eşinin eve gelmediği gerekçesiyle eşine “seni gömecem, leşini çöpe atacam” diyerek öldürmekle tehdit eden ardından ise kadının yüzüne kafa atarak ciddi şekilde darp eden M. Zorba isimli kişinin tutuklanması olayı. Geçtim fiziksel şiddeti, en ufak bir psikolojik şiddete bile maruz kalırsanız o kişiden bir an önce kurtulmalısınız. Zaten adamın soy isminde hayır yok.

mustafa kemal atatürk

goncoloz
Kıbrıs Türk halk kültüründe yer alan ve derlenmiş olan sözlü rivayetler arasında Gazi Mustafa Kemâl'in 1911 Trablusgarp Savaşına giderken gizlice Kıbrıs'a Gazimağusa limanına uğraması vardır. Bu konuda Oğuz Yorgancıoğlu 1970 yılında yaptığı bir derleme esnasında sorduğu soru ve Blâdanlı Hakkı Mulla Osman'ın cevabı şöyledir:
“Daha başkalarından o senelerde Mustafa Kemâl'in Trablus'a geçerken Mağusa'ya uğradığını duymuştum. Onu sordum:
— O senelerde Mustafa Kemâl Mağusa'ya gelmiş, vapur geçerken inip bir gece galmış diyorlar. Bu hususta bir şey duydun mu ?
— İşte o esirlerin tünel kazdıkları zamandaydı. (Çanakkale'de esir edilip Mağusa Karakol kampında muhafaza edilen Türk savaş esirleri kamptaki cephaneliği ele geçirip isyan etmek için tünel kazarlar hedeflerine ulaşmak üzereyken durum ortaya çıkar yakalanırlar). Hatta dediler ki Mustafa Kemâl'in geldiğini duyunca kampta isyan etmişler.

olgun amcaoğlu

narsist
Meclis Genel Kurulu'nda hayat pahalılığının %43,10 oranında maaşlara yansıtılması planı olduğunu açıkladı. yasal olarak temmuz maaşlarına yansıtılır çünkü hayat pahalılığı 6 aylıktır bir de b buna haziran ayının hayat pahalılığı eklenecek. Durum iyice zorlaştı.

kouris barajı

mavromadi
Kıbrıs'ın en büyük barajıdır. Limasol Bölgesi'ndedir ve Kouris Nehri'nin yanı sıra de dahil olmak üzere diğer küçük su yolları tarafından beslenir. kapasitesi 115,000,000 metreküptür.

Baraj 250 metre yükseklikte yer alır ve Kouris, Limnatis, Kryos ve suyunu 14.5 kilometre uzunluğundaki bir yeraltı boru hattıyla Kouris Barajı'na yönlendiren Diarizos Nehrinin verdiği suyu toplar. Toplam 300 kilometrelik bir su toplama alanına sahiptir. Baraj, Limasol şehrinin 15 kilometre kuzeybatısında ve Ypsonas köyünün 6 kilometre batısında yer almaktadır. İnşası için Alassa köyünün tamamı, yaklaşık 5.000.000 £ maliyetle Kouris ve Limnatis vadileri arasında rezervuara bakan yakındaki bir alana taşınmak zorunda kalmıştır.

Barajın inşası ilk olarak 1968'de Kıbrıs Su Geliştirme kurulu tarafından önerildi. İnşaat Eylül 1988'de tamamlandı. 22 Nisan 1989'da dönemin cumhurbaşkanı George Vassiliou tarafından resmen açıldı.

2008'de, barajda bir timsahın veya başka bir büyük sürüngenin yüzdüğüne dair söylentiler vardı ve bu da bir "Kıbrıs Loch Ness Canavarı"na mizahi göndermelere yol açtı.

ismail hikmet ertalyan

ad victoriam
1933 yılında Lefkoşa Türk Lisesi'nde müdürlük ve öğretmenlik yapan Türk edebiyat tarihi araştırmacısı, ordinaryüs profesör, yazar ve öğretmen.

Kıbrıslı Türklerin Latin harflerine geçmesini kolaylaştırmak için Kıbrıs Türk Alfabesi adıyla bir kitap yazdı. Aynı zamanda Kıbrıs Kıraat Dersleri adı altında okuma metinlerinden oluşan kitapçıklar hazırladı.
protestolara yol açınca o da görevinden ayrılarak İstanbul'a dönmüştür.

ismail hikmet ertalyan lise ve öğretmen marşlarının da yazarıdır.

Öğretmen Marşı

Alnımızda bilgilerden bir çelenk,
Nura doğru can atan Türk genciyiz.
Yeryüzünde yoktur, olmaz Türk'e denk;
Korku bilmez soyumuz.

Şanlı yurdum, her bucağın şanla dolsun;
Yurdum seni yüceltmeye antlar olsun.

Candan açtık cehle karşı bir savaş,
Ey bu yolda ant içen genç arkadaş!
Öğren, öğret hakkı halka, gürle coş;
Durma durma koş.

Şanlı yurdum, her bucağın şanla dolsun;
Yurdum seni yüceltmeye antlar olsun.

ulviye mithat

goncoloz
Ulviye Mithat'ın "Tesettür" başlıklı makalesi özetle şöyle: " Türk İnkılabının Türk kadınlığına yaptığı büyük iyiliklerden biri, şüphesiz tesettürü kaldırmasıdır.
(...) Tesettür İslamiyetin ve Hıristiyanlığın çıkmasından evvel mevcut olan bir YAHUDİ adetidir.
Evvelce İslam kadınları erkeklerle birlikte müsavi (eşit) bir varlığa maliktiler. İslamiyet'in fütuhat devrinden sonra bol bol cariyeler, güzel güzel odalıklar almak modası çıkınca, erkeklerle kadınlar arasına geçimsizlikler, sui zanlar (dedikodu) girdi. Erkekler zevku safahatlerini arttırdıkça "çalma kapımı çalarlar kapını" darbı meselinin (atasözü) yüreklerine verdiği korku ile kadınların örtüsünü arttırdılar.. Nihayet bunu da kafi görmeyip onları evlere kapadılar. (...) Tesettür bizde erkeklerin hodkamlığı (bencillik ) neticesi yerleşmiş, kökleşmiş bir YAHUDİ adetidir ve zaman geçtikçe, yanlış ve asılsız olarak dini bir şekle bürünmüştür. Genç, ihtiyar artık bu fena adetten yakamızı kurtarmalıyız. Tesettür bizimle medeniyetin arasına çekilmiş bir taassup perdesidir. Bu delik deşik perdeyi kaldırmalıyız!" SES gazetesi. Tarih 7 Eylül 1935.

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol