Hint şairi Krishna Srinivas'a göre, geleceğin şiirini yazan uzay şairi ünvanlı kıbrıslı şair.
Ay İçin Requiem
Dur gitme
hangi güneş dizgesinin duygulu yaratıkları
telleyip pullayacak o imgeyi şiirin saltık rengiyle
dur gitme
anımsa bir kez yıldızlarla yüklü
uzun geceleri
yeminleri
sevişmeyi
osman türkay
Nobel edebiyat ödülüne iki kez aday gösterildi.
6 Şubat 1927'de Ozanköy'de doğmuştur. ilk ve orta öğrenimini Kıbrıs'ta Türk okullarında, yüksek öğrenimini Girne'deki İngiliz Yüksek Okulu'nda bitirir. Kıbrıs'ta çeşitli dergilerde yazılar yazar. daha sonra Hürsöz gazetesinde çalışmaya başlar. 1951 yılında gazeteden ayrılarak Türkiye'ye çalışmaya gider. Adana ve Erzurum'da çeşitli görevlerde bulunur. Türkiye'de iki yıl çalıştıktan sonra yüksek öğrenim için 1953 yılında İngiltere'ye giden Osman Türkay, 1955 yılında modern diller okulu'nun gazetecilik bölümünden, 1958 yılında ise ekonomik diller okulu'nun felsefe bölümünden mezun olarak Kıbrıs'a gelir.
Kıbrıs'ta bir süre bozkurt gazetesi'nde çalışan Türkay, Fuat Veziroğlu ve kutlu adalı ile birlikte beşparmak ve uyarı adlı edebiyat dergilerini yayımlar. ilk şiir kitabı 7 telli'yi 1959 yılında yayımlar. 3500 adet basılan 7 telli Türkiye'de ve yurtdışında büyük ilgi görür. bu kitabından sonra uzay çağı şairi olarak adlandırılır.
1961 yılında İngiltere'ye geri döner ve edebî çalışmalarını orada sürdürür. 1953 yılında Londra'da modern diller okulu'nda gazetecilik, ardından ekonomik bilimler okulu'nda felsefe eğitimi alır. ada'ya dönen Türkay, çeşitli gazete ve dergilerde çalışır. 1961'de Londra'ya döner. 70'li yıllara kadar Amerika, Avrupa, Uzakdoğu, Ortadoğu gezilerine çıkar. dünya şiir derneklerinin çeşitli çalışmalarına katılır.
Uluslararası PEN, ulusal gazeteciler sendikası, Londra şiir derneği, kıtalararası şiir derneği gibi birçok önde gelen uluslararası kurumların üyesi olur. Türkçe şiir ve tiyatro eserleri yanında İngilizce şiir kitapları, inceleme ve antolojiler yayımlar.
sağlık nedenleriyle 2000 yılında hükümet tarafında Kıbrıs'a getirilir. ancak ana yurda dönüşünden kısa süre sonra, 22 ocak 2001 sabahı vefat eder.
ağzından çıkan son söz “Yine geleceğim!" olur.
Kıbrıs'ta bir süre bozkurt gazetesi'nde çalışan Türkay, Fuat Veziroğlu ve kutlu adalı ile birlikte beşparmak ve uyarı adlı edebiyat dergilerini yayımlar. ilk şiir kitabı 7 telli'yi 1959 yılında yayımlar. 3500 adet basılan 7 telli Türkiye'de ve yurtdışında büyük ilgi görür. bu kitabından sonra uzay çağı şairi olarak adlandırılır.
1961 yılında İngiltere'ye geri döner ve edebî çalışmalarını orada sürdürür. 1953 yılında Londra'da modern diller okulu'nda gazetecilik, ardından ekonomik bilimler okulu'nda felsefe eğitimi alır. ada'ya dönen Türkay, çeşitli gazete ve dergilerde çalışır. 1961'de Londra'ya döner. 70'li yıllara kadar Amerika, Avrupa, Uzakdoğu, Ortadoğu gezilerine çıkar. dünya şiir derneklerinin çeşitli çalışmalarına katılır.
Uluslararası PEN, ulusal gazeteciler sendikası, Londra şiir derneği, kıtalararası şiir derneği gibi birçok önde gelen uluslararası kurumların üyesi olur. Türkçe şiir ve tiyatro eserleri yanında İngilizce şiir kitapları, inceleme ve antolojiler yayımlar.
sağlık nedenleriyle 2000 yılında hükümet tarafında Kıbrıs'a getirilir. ancak ana yurda dönüşünden kısa süre sonra, 22 ocak 2001 sabahı vefat eder.
ağzından çıkan son söz “Yine geleceğim!" olur.
Beş yıl gurbette
Batı acununda bir büyük kentte
Vatandan ayrı onulmaz acılarla
Öksüz yaşadım
Ayaklarım yeryüzünde
Başım yedi kat gökte
Evrensel sarsıntılarda toprağa yakın
Ulu ağaçların yanısıra
Köksüz yaşadım
Yıllarca düşüme girdi cüce Beşparmak
Yıllarca gönlümde yattı Trodos
Dağ dağ, ova ova çatladı tohum
Umutlar boyunca yeşerdi toprak
Dedim ki nasıldır şimdi limasol
nasıldır Girne, Lârnaka,Baf
Yoksa bir uzun uykuda mı
Hısarlar koynunda yiğit Lefkoşa
Tarih Mağusa
Yıllarca düşümde yaşadı Türkiye
Yıllarca bir büyük ateş içinde yandım
Her düşünce bir şimşek gibi çaktıkça boşlukta
Bir yıldırım koptu sandım kafatasımdan
Bir tuhaf ülkeydi yaşadığım
Bütün duygularıma yaban
Yollarında tarih, yapılarında gelenek kokan
Havası sisli, iklimi kancık, sesleri boğuk
Ocak ortasındaymış gibi İlkbaharda
İnsanı soğuk, toprağı soğuk, renkleri soğuk
Parası, karısı, kızanı soğuk
Bastım o yaban illerin toprağına
Her adım başına bir sarsıntı oldu
Dağlar koparcasına evrensel depremlerle topraktan
Kopum paramparça dünyalarımla
Maddem bir yana
Ruhum bir başka yana
Dedim ki benim bir yurdum var:
Kıbrısla Birleşmiş Türkiye
Artık ayrılmaz kalbimi ondan
Atomu bir milyar parçaya bölen
Ne kılınç, ne de dehâ
Kalbim o Ata yurdundundan unutulmaz anılarla dolu
Haykırdım çığlık çığlığa günler geceler boyu
Anne Anadolu
Anne Anadolu
Hani doğduğum o şirin köy
Nerde Ömrümün Beşparmak dağları
Nerde benim Girne'm,Lefkoşa'm, Mağusa'm
Tüm vatan öksüzlüğünde yorgun argın
Kaç gece buhranlı düşler içinde belirdi
Mersin Kaç gece Toroslar gönlüme uzandı boylu boyunca
Kaç gece kızakla imdim Palandökenden
Kaç gece yağız atlarla tırmandım Ağrı'ya
Kaç gece, ışık ışık,dalga dalga, pul pul
Taymis kıyılarında bir uzun gezintide
Kalbimin içinde güldü İstanbul
Bozkırlar boyunca uzardı bir mutlu düşünce
Işık mıydı, toprak mıydı, neydi
Bir şimşek çaktı mı boşlukta
Atatürk'ten bir parçaydı o bence
Günler bir kuru yaprak gibi düştükçe ömrün dalından
Her an kendimi öz yurtta sanırdım
Bir başka dünyaydı o hem ne garip yönleri vardı
O dev şehrin meydanlarında Atatürk'ün
Bir heykelini bile görmeyince
O derin uykudan hıçkırıklarla uyanırdım
Şu sokak sisli,bu yapı paslı, kapkara
Bu şehir başka, burası Londra!
Bir vatan özleminin sonsuzluğunda
Ömrüm olgunluğa yönelen meyvalarla her yemek vakti
Dökülü dökülüverdi porselen tabaklara
Beş yıl gurbette geçen ömrün zalim saatlarında
Uzun saniyeleri saydım
Sandım ki her bahar, her yaz
Bir köy düğününde
Ya Mesarya'da, ya Çukurovadaydım.
Yürüdüm yıllar boyu düşlerimin ülkesinde, yaya
İklimle, mevsimle değişti alınyazım
Çorak bozkırlarda başıboş, özgür
Dudaklarım çatladı susuzluktan
Kara toprağa sırt üstü yattım da akşam olunca
Bir elim uzadı Kars'a değin
Bir elim okşadı Edirne'yi
Başım yastık belleyip düştü de Zonguldak'a
Ayaklarım kök saldı Kıbrıs'ta ana toprağa
Benimle güldü, benimle ağladı her şey
Büyüdü kalbim, büyüdü sevincim
Doğuda dadaşım,Batıda efem
Kuzeyde Karadenizlim
Güneyde esmer kardeşim
Türk kardeşim
Türkmen kardeşim
II
beş yıl her günün duygulu saatlarında
Beş bin yıllık zamanı
Vatan coğrafyası üstünde tüm yaşadım
Vücudum Batı'da, ruhum Doğu'da
Bir yanda öldüm yaşadım
Öte yanda güldüm yaşadım
Tutundum aydınlık sütunlarına gökkubesinin
Hep O'nu düşündüm,her saniye O'nu
Samsun kıyılarından Ergenekon'u
Sordum O tarih mi, tarihin gözü, kulağu; nesi
Aklımda ne Britanya Müzesi Ne de Britanika Ansiklopedisi
Bir sonsuz düşünceydi o
Sereserpe uzanmış aydınlık toprakta yemyeşil
Kişinin özgürlüğü, ulusların kardeşliği
Uygar kentlerin mutluluğu, sevinci, neş'esi
Bir yaşlı güve yürüdü mü bir tozlu yaprakta
Duydum O'nun kulaklarıyla
Üç bin yıl önce Altaylardan
Ecdat soluklarıyla uzayan en güzel sesi
Her şeyde O vardı, her şeyimde hep O
New York'ta Özgürlük Anıtı,Londra'da Big Ben
Eyfel Kulesi bile Sen nehrinden önce O'na bakardı
Bir ışık sarardı çepçevre yıldızları
En büyük sevinç, en güzel umut
Anıt- Kabirden ta Merih'e kadar uzardı.
III
Ne kadar da baygındı şu Kasım sabahları
Işıklar ortasında kara bir yılan gibi
Kıvrılan Taymis nehri kıyılarında
İnsanca acılarla kasvete inat
Güzeldi güzel olmasına bu saatlarda dünya
Uyurdu bir mavi tül perdesi altında
Büyük Britanya İğreti aynalarla kırılmış paramparça
Üstünde güneş batmayan imparatorlukların
Buğdaylı,altınlı,petröllü
Pırlanta rüyasında
Yüzyıllar öncesi böyle üzgün mü akardı Taymiş
Böyle derin bir uykuda umutsuz
Sayıklar mıydı Westminister ile Buckingam
Ceviz iriliğinde plâtinler elmaslar
Kıymetli taşların parıltısı taçlar tahtlar
Yeryüzünde kuvvetle mağrur başlar
Ya hele Okyansulara koşan
Uygar dediğimiz şu sular
Şu köprüler,şu tekneler, şu rıhtımlar
Kişiye kıtadan kıtaya yol açan buhar...
Sarsıntılara dolu geçmişte
Savaşlar, şanlar, şerefler, zaferler, yenilgiler
Bir bir açardı gün ışığına hortlak perdeleri
Her nefes alışta,her an çekişte
Bir yanda kafası yükün altında kopan zenci
Öte yanda ışıkla yıkanmış salonlarda
Şampanya yerine içilen halis insan kanı
Şurada belkemiği,burada kafa tası
Hani ya nerde kaldı İspanyol armadası
Bakınız Jan Dark'ı bile nasıl yıkmışlar bu ateşte
Böyle değildi,hâşâ
Bu rıhtımlarda şahlanan eski çağlar
Gelecek büyük günlerin düşleriyle gururlu
Okyanusları sıkıştırdı avuçlarında
Britanya adasının deniz gözlü
Sarışın sıska çocukları Şarkılar yükselirdi dudaklarına
Şarkılar baharat, kavuçuk üstüne
Hindin çayı keteni, Mısırın pamuğu, pirinci
Petrol kokardı Arap çöllerini öperken dudakları
IV
İlk ışık,ilk şimşek,
ilk gök İlk kıyamet koptu Gelibolu'da
İlk yıldırım:Mustafa Kemal
Dünya o gün bir daha
Sarsıldı yerinden
İlk özgürlük türküsü tutsak ulusların
İlk nur Asya'ya İlk aydınlık O'nunla düştü Afrikaya
Kölelik yıkıldık kişilerin ulusların kaderinden
Uzak Doğu'dan Uzak Batı'a
O'nda bir sonrasız ışık vardı
Bir mutlu sevinç
Bin yıl sonra doğacak çocuğun yüreğinde
Bin yıl önceden o çarpardı
V
Kaç Kasım sabahı ölümünle üzgün
Taymis kıyılarında bir küçük parka oturdum da
Sessiz gözyaşı döktüm.
İlkin bir şimşektin,bir yıldırım
Şimdi milyonca yürekte umut Gazi Paşam, Atatürk'üm.
Bıraktığın türküler söylenir cümle acunda
Bıraktığın türküler Kıbrısımda
Ya özgürlük, ya ölüm
Uygar kentler sathında aydınlığın
Bak nasıl barıştık çevrende Grenwich, Tower Bridge, Big Ben
Ne kadar mutluyum bilsen Dört yanımı sarmış dost ışıklar
Aydınlık çağlara yöneldik
Aya değdi başımız
Yıldızlar avuçlarımızda
Yükselmedeyiz daha da
Yurtta barış var,evrende barış
Köleliğe baş kaldırtmayız sevmekle seni
Yeryüzünden başka Merihte de,Ayda da.
Osman Türkay (Beşparmak Dergisi -1959)
Henri Bergson'un “Zaman hızlanabilir. Matematikçi, fizikçi için bir şey değişmez. Halbuki şuur
bakımından değişiklik derin olur” ifadelerini en iyi yansıtan şairimizdir. Bu yönüyle bana Ahmet Hamdi Tanpınar'ın ne içindeyim zamanın şirindeki vurguları anımsattırır.
ne içindeyim zamanın,
ne de büsbütün dışında;
yekpare, geniş bir ânın
parçalanmaz akışında.
bir garip rüya rengiyle
uyuşmuş gibi her şekil,
rüzgârda uçan tüy bile
benim kadar hafif değil.
başım sükûtu öğüten
uçsuz bucaksız değirmen;
içim muradına ermiş
abasız, postsuz bir derviş.
kökü bende bir sarmaşık
olmuş dünya sezmekteyim,
mavi, masmavi bir ışık
ortasında yüzmekteyim.
bakımından değişiklik derin olur” ifadelerini en iyi yansıtan şairimizdir. Bu yönüyle bana Ahmet Hamdi Tanpınar'ın ne içindeyim zamanın şirindeki vurguları anımsattırır.
ne içindeyim zamanın,
ne de büsbütün dışında;
yekpare, geniş bir ânın
parçalanmaz akışında.
bir garip rüya rengiyle
uyuşmuş gibi her şekil,
rüzgârda uçan tüy bile
benim kadar hafif değil.
başım sükûtu öğüten
uçsuz bucaksız değirmen;
içim muradına ermiş
abasız, postsuz bir derviş.
kökü bende bir sarmaşık
olmuş dünya sezmekteyim,
mavi, masmavi bir ışık
ortasında yüzmekteyim.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?