günün fıkrası

0 /
dark horse
1968'de Sovyetler Birliğinin Çekoslovakya'yı işgal etmesinin ardından bir cin bir çekin karşısında belirir ve ona 3 dileğini yerine getirmeye hazır olduğunu söyler.

Çek hemen ilk dileğini söyler: "Çin ordusu ülkemi bir aylığına işgal etsin, sonra da geri çekilsin!"

Cin sonra diğer iki dileğinin ne olduğunu sorar ve şu cevabı alır: "Aynısı bir kez daha olsun! Çinliler gelip bizi tekrar tekrar işgal etsin!"

Cin afallar ona niçin böyle acayip bir dilekte bulunduğunu sorunca, çek yüzünde hınzır bir gülüşle yanıt verir: "Çünkü Çinliler bizi işgal edecekleri her seferde, buraya gelip dönerken Rusya'dan geçmek zorunda kalacak!"
mamur
Eğlenceden ve eğlenmekten bıkmayan bir hatun varmış. Yıllarca düğünden düğüne koşmuş, kına gecelerine katılmış. Çalgıcılar çalgı çalmış o kalça çalkalayıp göbek atmış. Bu hatun kişi belli bir yaşa gelince ciddi bir karar almış. Biriktirdiği paralarla hicaza gitmiş şeytan taşlamış. Hacı olup geri gelmiş, tövbe edip illallaha başlamış. Uzun bir süre sokağa çıkmamış, eğlencelere katılmamış. Bir gün hatırını kıramayacağı bir yakınının düğünü varmış. Hacı hanım davetiyeyle birlikte bir de (bkz: Yeşil Götlü Mum) almış. Bu 'Israrlı bir Davet' demekmiş ki icabet etmemek olmazmış. Mecburen düğün evine gitmiş, kuytudaki bir koltuğa yaslanmış. Biraz sonra herkes oyuna kalkmış, o yerinden kıpırdamamış. Eski dostları uzun süre oynamışlar o onlara uzaktan bakmış. Onların kalça çalkalayıp göbek atmalarına o hep seyirci kalmış. Onun o vaziyeti, eski dostlardan birinin gözüne çarpmış. Yanına yaklaşıp, "KALK HANIM OYNA" demeye başlamış. Bizimki naz edip durmuş, ahbabı durmadan yalvarmış. İçi zaten kıpırdayan tövbekâr Hacı hanim ısrara dayanamamış. Kırıta kırıta yürümüş, süzüle süzüle oyun pistine yaklaşmış. Ahbaplarının oyununa katılmış ama figürlerine ayak uydurmamış. Sadece ellerini omuz hizasına getirip parmaklarını oynatmış.
Başını da oynar gibi sağa sola çevirmiş ama aslında etrafa bakmış. Bir süre öyle devam edip, sonra yalvarmaya başlamış:
- "ALLAHIM GÜNAH YAZMA"
Vakit ilerledikçe oyun da hareketlenmiş, ritim hızlanmış. O da temponun gidişine ayak uydurup süratini artırmış. Edeplice de olsa, yaptığının günah olduğunun farkındaymış. Nazlı oynasa da, coşup taşsa da, günah zaten yazılacakmış. O yüzden yakarış sloganını değiştirip şöyle yalvarmış:
- "BİRAZ YAZ BİRAZ YAZMA"
Bir an gelmiş, oynayanların coşkusu son haddine ulaşmış. Bizim Hacı hanım da bu dayanılmaz coşkuya karşı koyamamış. Dakikalarca zapt etmeye çalıştığı içindeki kıpırtı giderek artmış. Tıpkı çileden çıkmış gibi, çalgıcıların ahengine kapılmış. Eskisi gibi kalça kıvırmaya, çılgınlar gibi oynamaya başlamış. Bedeni sağa sola savrulmakta, kendi de bir yandan haykırmaktaymış:
- "İSTER YAZ İSTER YAZMA,
İSTER YAZ İSTER YAZMA !"
mamur
Adam doktora gidiyor;
-“Dr. bey karnim atıyor” der.
- “Nasıl yani?” diyor doktor.

-“Hani” diyor adam, “kalbim nasıl atıyorsa karnim da işte öyle atıyor.”
Dr. iyice şaşırıyor;
- “Allah Allah… Atmaması lâzım.”

Adam doktorun bu ifadesine inanıyor;
-”Sağ olun” diyor ve gidiyor.

İki hafta sonra tekrar geliyor;

-“Teşekkür ederim Dr. Bey” diyor.
Tavsiyeniz üzerine at maması aldım yedim. İyi geldi bütün şikâyetlerim bitti.

Dr. iyice şaşırıyor;
Allah Allah, bitmemesi Lâzım!.
alasya
Cumhuriyetçi Parti Başkanı adayı Roosevelt seçim konuşması yapıyormuş. Bir seçmen de ha bire ona laf yetiştiriyormuş:
— Ben bir demokratım, beni kandıramazsın!..
— Neden demokratsın?
— Çünkü dedem demokrattı, babam demokrattı, ben de bir demokratım.
Roosevelt, "Bu herife iyi bir ders vereyim" diye düşünmüş ve sormuş:
— Arkadaş, diyelim ki büyük baban bir eşekti, baban bir eşekti, o zaman sen ne olursun?
Seçmen cevap vermiş:
— Bir cumhuriyetçi...
ad victoriam
Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti lideri Leonid Brejnev ölür ve cehenneme gider. Gelgelelim, büyük bir önder olduğu için tura çıkıp cehennemde kalacağı odadaki adayları seçme ayrıcalığı tanınır ona. Rehber bir kapıyı açar ve Brejnev, Hruşçov'u bir kanepede, kucağındaki Marilyn Monroe'yu ateşli bir şekilde öpüp okşarken görünce neşeyle haykırır: "Bu odada kalmamda bir sakınca yok!"
Rehber hemen yanıt verir: "O kadar sabırsız olmayın, yoldaş! Burası Hruşçov'a değil, Marilyn Monroe'ya ayrılan oda!"
mamur
S: IQ'su 100 olan bir avukata ne denir?
C: Sayın Yargıç.
S: IQ'su 50 olan bir avukata ne denir?
C: KKTC Milletvekili.
ad victoriam
Bir gün evli bir adam evine normalde olduğundan daha erken dönmüş ve eşini yatakta başka bir adamla birlikteyken bulmuş. Şaşıran kadın çığlığı basmış:
"Neden erken geldin ki?"
Tepesi atan kocası soruya hemen soruyla karşılık vermiş: "Yatakta başka bir adamla ne yapıyorsun?"
Bunun üzerine kadın sakince basmış cevabı: "Önce ben soru sordum. Konuyu değiştirerek saptırmaya çalışma!"
mamur
isa, bir gün çölde gezinirken, ağlayan bir ihtiyar görmüş ve yanına yaklaşıp, derdini sormuş. ihtiyar:
– kaybolan oğlumu arıyorum ama artık umudu kesmek üzereyim..
deyince isa yaşlı adama acımış ve:
– oğlunu beraber arayalım, sen bana şunu söyle. oğlunu tanıyacağımız bir işaret, bir iz var mı? mesela doğum lekesi filan…
ihtiyar:
-evet, oğlumun ellerinde ve ayaklarında çiviler vardı…
isa'nın gözleri dolmuş ve haykırmış:
-baba!!!
ihtiyar da haykırmış:
-pinokyo!!!
tapba lamarina
Bir çiftçi, çiftliğinin yakınında politikacılarla dolu bir uçağın düştüğünü görmüş. ardından kaza alanına gitmiş. bir süre sonra olay yerine polis gelmiş. alanda hiçbir kazazede olmadığını görünce çiftçiye uçaktaki yolcuları görüp görmediğini sormuş.

Çiftçi "hepsini gömdüm." diye yanıt vermiş.

Polislerden biri şok içinde sormuş; "hepsinin öldüğünden emin misin"?

Çiftçi: Bazıları “hala yaşıyoruz” diye bağırıyordu. Ama onlara inanamadım. Bilirsiniz, bu politikacılar yalan söyleyebilirler.
mamur
karısıyla pek ilgilenmeyen adam, o gün işten erken döndü:

"Çabuk sevgilim" dedi." "perdeleri çek, ışığı söndür." kadın dediklerini yaptı. Adam kravatı çözdü. ceketini çıkardı, kolunu sıvadı, heyecanla:

"bak sevgilim" dedi. "yeni aldığım saatin kordonu nasıl parlar."
mamur
amerikan, ingiliz ve kktc başbakanları oturmuşlar sohbet ediyorlarmış. (ma nasıl olur diye sormayın oluyor işte). sohbet konusu gelmiş halkın nasıl geçindiğine.

Amerikan başkanına sormuşlar kaç dolar maaş veriyorsun diye. başkan cevap vermiş:
-benim halkım 2000 dolarla geçinir ama ben 5000 dolar veriyorum. kalan paranızla ne yapıyorsunuz diye sormuyorum.

ingiltere başbakanı:
- benim hakım 2000 sterlinle geçinebilir, ben 3000 sterlin veriyorum. ama paranızı ne yapıyorsunuz diye sormuyorum.

sıra gelmiş kktc başbakanına. kktc başbakanı:
benim halkım en az 12.000 türk lirası ile geçinebilir. ben onlara 6.090 lira veriyorum. nasıl geçiniyorsunuz diye hiç sormuyorum.
mamur
kıbrıs'ın en büyük gökdelenini japon, alman ve kıbrıslıdan oluşan konsorsiyum almış. tam açılışın yapılacağı sırada kurdela kesilirken gökdelen yıkılmaya başlamış. can korkusuyla herkes bir yerlere kaçışmış.

günün sonunda japon: "gitti bütün emeklerim" diyerek harakiri yapmış. Alman: "gitti çeliklerim, tonlarca çelik yıkıldı" diyerek tabancasını çekip intihar etmiş.

tüm bunları izleyen kıbrıslı müteahhit de derin bir "oh!" çekerek yanındakilere dönmüş: "iyi ki çimento koymamışım. yoksa bunlar gibi mahvolurdum" demiş.
alasya
Churchill bir gün şişman bir kişi olan İşçi Partisi liderlerinden Bevan'a göbeğini işaret ederek sormuş:
— Hamile misiniz Bay Bevan?
— Evet.
— Ne bekliyorsunuz, kız mı, oğlan mı?
— Karnımdaki kız olursa, kraliçenin, erkek olursa kralın adını vereceğim; ama karnımdaki gaz çıkarsa Churchill diyeceğim.
alasya
Kapalı bir yerde yapılan kalabalık, politik bir toplantıda kafası kızan bir taraftar ayağa kalkıp bağırmış:
— Bu toplantıya katılanların yarası aptal! Her taraftan protestolar yağmaya başlamış:
— Sözünü geri al!
— Sen kim oluyorsun?
— Atın şunu dışarı?
Adam bakmış olacak gibi değil, kabul etmiş.
— Peki sözümü geri alıyorum, bu toplantıya katılanların yansı aptal değil!
tapba lamarina
Biri İngiliz, biri Alman, biri Kıbrıslı Rum üç akademisyen "Fil ve dünya tarihi" konulu bir toplantıya konuşmacı olarak katılırlar.

İngiliz akademisyen fillerin, İngiliz sömürgesi altında bulunduğu dönemde Hindistan'daki imar çalışmalarına katkılarından bahseder.

Alman akademisyen, Darwin teorisi çerçevesinde fillerin evrimi hakkında konuşur.

Rum akademisyenin konuşma başlığı ise şöyledir: "Filler ve Kıbrıs sorunu".
mamur
Birleşmiş Milletler tarafından dünya çapında bir anket yapılır. Sorulan tek soru şuydu: "Lütfen dünyanın geri kalanındaki gıda kıtlığına çözümler hakkında dürüstçe fikir verir misiniz?"
Anket büyük bir başarısızlıkla sonuçlanır.
Sebep:
Afrika'da 'yiyecek'in ne anlama geldiğini bilmiyorlardı.
Hindistan'da 'dürüst'ün ne anlama geldiğini bilmiyorlardı.
Avrupa'da 'kıtlığın' ne anlama geldiğini bilmiyorlardı.
Çin'de 'görüş'ün ne anlama geldiğini bilmiyorlardı.
Kıbrıs'ta 'çözüm'ün ne anlama geldiğini bilmiyorlardı
Ve ABD'de "dünyanın geri kalanı"nın ne anlama geldiğini bilmiyorlardı.
gomma
adam ve karısı sabah sabah çok kötü kavga etmişler. adam kapıyı çarpıp gitmiş. kadınsa hiç oralı olmamış. birkaç saat sonra kapının zili çalmış. kadın kapıyı açmış. karşısında çiçekçi dükkanından gelen biri ve kucağında da 12 düzine kırmız gül. Kadın sevineceği yerde "off şimdi yandım işte" deyince çiçekçi çocuk sormuş:

-ne oldu bayan, gülleri sevmez misiniz?

Kadın "çok severim" demiş, "ama siz bu kadar çiçek ne anlama geliyor bilmiyorsunuz tabii..."

çocuk "hayır bilmiyorum, ne demek*" diye sormuş.

kadın "bu demektir ki en az iki haftayı sırtüstü yatmış, bacaklar havaya dikilmiş geçireceğim..."

çocuk çok şaşırmış:

-niye ki? evde vazo yok mu?"
mamur
Meydanlarda atıp tutan politikacılarımızdan biri hacca gitmiş. Hac vazifesini yerine getirirken sıra gelmiş şeytan taşlamaya... Eline almış taşları, iç huzuru ile başlamış Allah ne verdiyse şeytan taşlamaya.
Ama o da ne? Taşın düştüğü yerden bir feryat, bir yakınma yükseliyor ki sormayın gitsin... Şeytan hem ağlıyor hem de bir şeyler söylüyor. Bizim politikacı merak etmiş, kulak kabartmış.
Şeytan: - Olur mu böyle, olur mu? diyormuş, kardeş kardeşi vurur mu?”
mamur
ersin tatar başbakanlığı sırasında ankara'dan döner dönmez, meclis kürsüsünde cebinden çıkardığı çeki milletvekillerine göstererek, "artık maliye kasasında 10 milyar lira var" demiş.

arkasından da sormuş:

-bu parayı nüfusumuza bölersek, kişi başına kaç lira düşer?

Bir milletvekili oturduğu yerden heyecanla cevap vermiş.

- 400 milyon lira...

- ama 10 milyarı 350 bin'e böldüğümüzde 400 milyon çıkmaz ki...

- ben 350 bin'e bölmedim ki...

- kaça böldün?

- 50'ye.
0 /

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol