confessions

mamur

1. nesil Yazar - Yazar -
gökhan eriş

  1. toplam entry 118
  2. takipçi 5
  3. puan 3647

kıbrıslı türklerin atatürk sevgisi

mamur
Kıbrıs Türkleri Atatürk'e nasıl destek verdi

20. yüzyılın başında, çökmekte olan Osmanlı İmparatorluğu kendi kendine dahi yetemediğinden, kaderine terkedilmiş bir durumda olan Kıbrıs Türkleri, 1919 yılında Anadolu düşman tarafından işgal edildiğinde Kurtuluş Savaşı'nı başlatan Çanakkale'nin muzaffer kumandanı Mustafa Kemal'e yürekten bağlanırlar. Anavatan'ı onun kurtaracağından kuşku duymazlar.

Bu nedenle İstiklal Mücadelesini ilk günden itibaren çok yakından takip etmeye başlarlar.

Bu takibin başını çeken ve Kıbrıs Türk halkına Anadolu'dan haberler veren ise Kıbrıs Türk basını olur.

Kurtuluş Savaşı başladığında gelen telgraf haberleri Lefkoşa'da haftada bir yayın yapan Söz gazetesi tarafından yayınlanmaya başlar. Gazete, ilginin giderek yoğunlaşması üzerine gelen telgraf haberlerini camlarına yapıştırmaya karar verir. Ancak her gün büyüyen kalabalık karşısında bu da yeterli olmaz. Ayrıca Lefkoşa dışındaki halk ancak haftadan haftaya bu telgraflardan haberdar olmaktadır.

Sonunda gelen telgraf metinlerinin basılmasına karar verilir. Gazete kapısında bekleşen kalabalıktan arta kalan bu metinler satıcılar tarafından 'Telgraf' bağırışları ile dağıtılmaya başlanır. 'Telgraf' haykırışı Anadolu'dan haber demektir. Bu sesi duyan Türkler kapılara, pencerelere koşar, telgraflar Türk mahallerinin bütün sokaklarında kapışılır.

Anadolu'da Kemalistler zafer kazandıkça Kıbrıs Türkleri şenlikler yapmakta, kurbanlar kesmekte, şehitlerin ruhları için camilerde mevlitler okutmakta, Mustafa Kemal ve onun askerlerinin kesin zafere ulaşması için dualar etmektedir. O günlerde dükkanlar ve caddeler donatılmakta, herkes birbirini kutlamaktadır. (1)

Oysa o dönemde Kıbrıs'ta İngiliz idaresi altında para ve hapis cezaları tehditleri altında yaşayan Türkler aynı zamanda Atatürk'ün Samsun'a çıktığı günlerde başlayan ve üç yıl sürecek olan kuraklık nedeni ile fakirlik ve açlıkla da boğuşmaktadır. Ancak buna rağmen Kıbrıs Türk halkı camilerde gizliden gizliye Atatürk ve askerleri için dualar etmenin yanında, bir taraftan da kendi arasında para toplayıp Anavatan'a ulaştırmaya başlar. (2)

“ANADOLU TÜRK'ÜN SON YURDU, SON SIĞINAĞIDIR”

Kıbrıs Türk basını, Anadolu'da yaşanan Yunan işgalinin feci sonuçları hakkında haberlere büyük yer verirken, vatandaşlarını Anadolu'da evsiz barksız kalan kardeşlere, kimsesiz kalan yetim yavrulara yardıma çağırır.

12 Aralık 1920 tarihli Doğru Yol gazetesinde Mehmet Remzi Okan şöyle demektedir: “Anadolu Türk'ün son yurdu, son sığınağıdır. Oradaki kardeşlerimizin böyle sefaletler, mahrumiyetler içinde helak olmalarına seyirci kalırsak dünyada en alçak insanlar bizler oluruz.”

Gazetenin bu çağrısı üzerine Türk İstiklal Kumpanyası isimli tiyatro grubu ve Hürriyet ve Terakki isimli Türk kulübü İzmir felaketzedeleri için temsiller vereceğini ilan eder.

İlk temsilin verileceği gün yaklaşırken 22 Mart 1920 tarihli Doğru Yol gazetesi çağrısını yineler: “Muhterem Türk, sevgili İzmir'imizin felaketzedelerine yardım olmak üzere verilecek tiyatro için sen de kardeşlik borcunu öde. Tiyatro biletlerinden almayı unutma. Ailenin o günkü yiyeceğini, yerlerinden uzaklarda, yağmur ve çamur içinde İzmir için ağlayan bedbaht kardeşlerine hasret. Sen ve çocukların o gün aç kalın. Yiyecek parasını mazlum kardeşlerine gönder.”

25 Mart 1920'de sahnelenen tiyatro oyunundan ve perde aralarında müzayede ile satılan eşyalardan toplanan para Londra'daki Hilal-i Ahmer Cemiyeti (Kızılay) vasıtasıyla Türkiye'ye gönderilir.

Bundan sonra tiyatro oyunları adanın her tarafına yayılmaya ve Kıbrıs'ın her yerinden yardımlar gelmeye başlar. Sadece oyun biletlerinden ve camilerde toplanan paralardan elde edilen geliri değil; insanların parmaklarındaki alyansların, ağızlarındaki altın dişler gibikıymetli eşyaların, hatta yarış atlarının satışından elde edilen paralara kadar elden gelen tüm maddi yardımı Kıbrıs Türkü Anadolu'daki kardeşlerine gönderir. (3) (4)

Ayrıca Kıbrıs Türkü, Kurtuluş Savaşı'na sadece parasal yardım kampanyaları ya da dualar ile destekte bulunmakla kalmaz, başta Mülazım Mehmet Tahir Bey ve İstiklal Madalyası sahibi Dr. Binbaşı Osman Necmi Bey olmak üzere birçok evladı ile Kurtuluş Mücadelesinde fiilen de savaşa katılır. (5)

Kısacası, Kıbrıs Türkü duasıyla, parasıyla, kanıyla hatta çocuğunun rızkıyla Kurtuluş Savaşı boyunca Anavatan'ın yanında olur.

“YAVRUVATAN HALKI DİŞİNDEN TIRNAĞINDAN BİRİKTİRDİĞİNİ ANADOLU'YA GÖNDERİR”

Bir anlamda gelenek halini alan Kıbrıs Türkü'nün bu maddi yardımları sadece Kurtuluş Savaşı dönemi ile de sınırlı kalmaz. 1930'larda Türkiye'de yaşanan sel ya da deprem felaketlerinde de Yavru Vatan halkı dişinden tırnağından biriktirdiğini Anadolu'ya gönderir.(6)

1931 yılında Menemen'de Kubilay'ın şehit edilmesi laiklik ilkesini tüm hücrelerine kadar benimsemiş olan Kıbrıs Türk halkında büyük bir tepki doğurur. Anavatan'da Kubilay'ın anısına yapılacak olan anıt için Kıbrıs Türk öğretmenleri aralarında para toplayarak TBMM Başkanlığı'na iletir. (7)

Mücadelenin zafer ile sonuçlandığını müjdeleyen, Türk Ordusu'nun 9 Eylül 1922'de İzmir'e girdiği haberi öğrenildiğinde bu haberi matbaa sahipleri süratle telgraf halinde halka dağıtır ve Kıbrıs Türkleri İngiliz idaresinden izin almaksızın, korkusuzca, Lefkoşa'da toplanarak sevinç gösterileri yapar.

Daha sonra Kıbrıs Türk toplum liderliği ve Kıbrıs Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Yardımcılığı yapacak olan Dr. Fazıl Küçük lise öğrencisi olduğu o günü şöyle anlatır:

“Toplantının öncülüğünü yapan bazı arkadaşlar tutuklanmış ve ifadeleri alınmıştı. Fakat bunlar bizi yıldırmadı. 9 Eylül 1922 Kıbrıs Türklerinin örgütlenmeye başladığı ve sömürge yönetimine baş kaldırdığı gün oldu. (...) 9 Eylül'deki toplantı sona ererken, oradaki halk bundan sonra Atatürk tarafından gerçekleştirilecek her şeyin desteklenmesini, alınacak kararların uygulanmasını ve başarıyla sonuçlanan hareketlerin kutlanmasını kararlaştırmıştı.

İzmir'in kurtuluşundan sonra Ada'ya gizlice Türk bayrağı ve Atatürk'ün resimlerini getirmeye başlamıştık. Türkiye Cumhuriyeti kuruluncaya kadar resim ve bayrakları hiç bir yere asamadık. Ancak gizlice yürütülen bu faaliyetleri sömürge yönetimi öğrenmişti. İngiliz Valisi bugün hayatta olmayan bazı arkadaşlarımızı çağırmış ve şu itirafta bulunmuştu: 'Mustafa Kemal savaş kazanıyor, Türkiye'de halk zafer sevinciyle coşuyor ve şenlikler düzenleniyor. Buna bir diyeceğimiz yok. Fakat sizlere ne oluyor? Mustafa Kemal'in ne yüzünü gördünüz, ne de sesini duydunuz. Buna rağmen sokaklara dökülüp onun zaferlerini kutluyorsunuz. Hayret doğrusu!..” (8)

Kıbrıs Türk toplumu liderlerinden Faiz Kaymak da o günleri şöyle anlatır: “Mustafa Kemal kahramanca savaşırken buradaki halk fakirliğini, açlığını ve İngilizlerin baskısını unutmuş, içinde büyük bir heyecanla ona dua ediyor, zaferlerini kutlamak için çırpınıyordu.” (9)

24 Temmuz 1923'te Lozan Barış Antlaşması'nın imzalandığı haber alınır alınmaz Lefkoşa, Mağusa, Limasol, Larnaka ve Baf'ta barış şenlikleri düzenlenir. (10)

Lozan ile birlikte Türk vatandaşlığını seçerek Türkiye'ye göç hakkı tanınan Kıbrıs Türkleri bu haklarını kullanarak Türkiye'ye göç etmeye başlarlar. Eski İstanbul Vali Yardımcısı ve kendisi de bir Kıbrıs Türkü olan Şevket Yurdakul bu süreci, 'Bu göç o kadar heyecanlı ve süratliydi ki, en kısa zamanda Türkler Kıbrıs'ı boşaltmış olacaklardı' diye anlatır.

Ancak bunu gören Atatürk bazı temsilciler göndererek bu göç dalgasını durdurur. Böylece Kıbrıs'ta Türk varlığının son bulmasının önüne geçilir. (11)

Türkiye'de gelişmeleri günü gününe takip eden ve Atatürk'ün gerçekleştireceği her şeye uyma ve destekleme kararı alan Kıbrıs Türkü bu konuda öyle başarılı ve kararlıdır ki kimi şeyleri artık öncesinden tahmin edebiliyor hale gelir. Lefkoşa'da yayınlanan Söz gazetesi 20 Ekim 1923 tarihli yazısında, yani Cumhuriyet'in ilanından dokuz gün önce, şöyle demektedir:

“Türkiye'nin yüce evladı Mustafa Kemal Paşa Türk milletinin hür ve müstakil yaşamaya kesinkes karar verdiğini bütün dünyaya ilan etti. Böylece Türk milleti hayat ve hürriyetinin müdafi ve muhafızı, bilfiil kendisi olacağını hakiki mümessil vasıtasıyla bildirmiş bulunuyor. Bu Türkiye Cumhuriyeti'nin ilanı demektir.” (12)

ÖĞRETMEN MELAHAT, HIFSİYE VE KADRİYE HACIBULGUR KARDEŞLER O GÜNLERİ ANLATIYOR

Atatürk'ün Cumhuriyeti ilan ettiği 29 Ekim 1923 günü Kıbrıs'ta büyük bir şenlik başlar, yer yerinden oynar. İngiliz idaresinin baskısını hiçe sayıp ölümü bile göze alarak evler, okullar ve camiler Türk bayrakları ve Atatürk resimleri ile donatılır. Bu coşkuyu bastırma cesareti gösteremeyen İngiliz sömürge yönetimi sadece Türk okulları üzerindeki baskısını sürdürmeye çalışır. Ders saatlerinde Atatürk'ten bahsedilmesini, kara tahta üzerine Atatürk resmi çizilmesini yasaklamak ister. Ancak Türk öğretmenleri işten atılma veya sürgün edilme pahasına bu yasağa uymazlar. (13)

Dönemin öğretmenlerinden Melahat, Hıfsiye ve Kadriye Hacıbulgur kardeşler o günleri şöyle anlatır:

“29 Ekim 1923 akşamı geç saatlerde evimizin kapısı çalınmış ve babamıza bir telgraf verilmişti. Telgrafta, Atatürk'ün Cumhuriyeti ilan ettiği belirtiliyordu. Sevinçten sabaha kadar uyuyamadık ve ertesi gün okulda yapacaklarımızı planladık. Okula gidince ilk işimiz öğrencilerimize müjdeyi vermek oldu. Bugünden itibaren derslere başlamadan önce Atatürk resminin öğrenciler tarafından tahtaya çizilmesi ve hep beraber 'Yaşasın Gazi Mustafa Kemal' sözünü söylemek prensibimiz olmuştu.

İngiliz yetkililer yaptıklarımızı haber alınca sık sık okullara giderek ders saatlerinde sınıflara baskın düzenlerdi. Atatürk'ün resmini gördükleri zaman bizi sürgün tehditleriyle korkutmaya çalışırlardı. Fakat biz bu tehditlerden korkmadık ve her gün gizlice Atatürk resimlerinin çizilmesine, şiirler okumaya devam ettik.

Atatürk'ün zafer kazandığı günler olsun, Cumhuriyeti ilan ettiği ve daha sonraki devrim hareketlerinde öğretmen olarak bizler üzerimize düşen görevleri korkusuzca yerine getirirken, öğrencilerimiz de daima Anavatanlarına ve Atalarına karşı büyük heyecan duymuşlar, anlattıklarımızı ilgiyle izlemişlerdir. Sık sık sordukları bir soru da, 'Atatürk buraya da gelecek mi?' sorusuydu. Biz de cevaplıyorduk: 'Atatürk'ü göremesek de, sesini duyamasak da o her zaman bizim kalbimizde olacaktır.” (14)

9 Eylül 1922 günü Kıbrıs Türk halkının, Atatürk tarafından gerçekleştirilecek her şeyin desteklenmesi, alınacak kararların uygulanması konusundaki fikir birliği sonucunda Atatürk devrimleri neredeyse eş zamanlı olarak Kıbrıs'ta da uygulanmaya başlanır.

Türkiye'de tekkeler ve medreseler kapanınca Kıbrıs'ta Türk cemaatinin sömürge idaresine direnmesiyle tekkelerde yapılan ayinlerden vazgeçilir. Yalnızca şeyhler bir müddet bu tekkelerde ikamet ederler ve daha sonra buralar kapanarak müze şekline dönüştürülür. Kıbrıs Türkleri tekkelerin kapatılması için İngilizlere karşı büyük bir mücadele verir. (15)

Türkiye'de Türkçe ezana geçilmesi ile birlikte Kıbrıs'taki camilerde de ezan Türkçe okunmaya başlanır. Ancak 1950 yılında Demokrat Parti'nin Türkiye'de Arapça ezan yasağını kaldırması ile birlikte bu kararın Kıbrıs'ta da yürürlüğe girmesi konusunda büyük tepki oluşur.

Dr. Fazıl Küçük'ün sahibi olduğu Halkın Sesi gazetesinde 4 Mayıs 1951 tarihli 'Muhterem Müftü Efendi Ne Yapmak İstiyor?' başlıklı yazıda şöyle denilmektedir:

“Biz Kıbrıs Türkleri de hiç bir kanuni mecburiyetimiz olmadığı halde, damarlarımızda bir kor gibi yanan milliyetçilik ateşi ile Anavatan'daki inkılapları harfi harfine tatbik ettik. Böylece medeni bir cemaat olma yolunda ileri adımlar attık. Bu da gösteriyor ki biz Kıbrıs Türkleri uyanık, aydın ve ileri fikirli bir cemaatiz. Atatürk inkılaplarının nuru ile kafalarımızdan taassubu, geri fikirleri, batıl inançları sıyırıp attık. Hurafelere asla kıymet vermedik. Bütün bunlar bizim fikri seviyemizin derecesini gösteren canlı misallerdir.

Seve seve ezanı da Türkçe okumaya başladık. Böylece din bakımından da ileri bir adım attığımıza inanıyorduk. Türkiye'den beklediğimiz müftünün gelişiyle yükselişimizin hızlanacağı ümidinde idik. Fakat esefle söylemek isteriz ki bu mevzuda umduğumuz dağlara kar yağdı. Bütün ümitlerimiz bir anda bir sabun köpüğü gibi sönüverdi, hayal kırıklığına uğradık. Bütün bunlara sebep, sayın müftünün menfi temayülleri, yanlış icraatı ve son yakışıksız sözleridir. Muhterem müftü efendi gelir gelmez ezanın Türkçe okunmasını men ederek, Arapça yani Türk halkının anlamadığı bir dille okunmasını emir buyurmuştur. Buna sebep nedir? Türkiye'de son yapılan değişiklik ezanın istendiği gibi okunmasını tazammun etmez, bu yeni kanun tadili ile ezanın istendiği gibi okunması serbest bırakılmıştır. Yani dileyen Arapça, dileyen Türkçe okuyabilir. Eski kanunda Arapça okunması yasaktı. İşte yeni kanun bu yasağı kaldırmıştır. Bu kadar basit bir şeyi anlayamamak ve ezanın Arapça okunmasında ısrar etmek dilimize de bir hakarettir. Ezanın mutlaka Arapça okunmasını emreden bir ayet-i kerimeyi veya bir hadis- şerifi müftü efendi bize gösterebilir mi?” (16)

Kıbrıs'ta ezan Mağusa'daki Ayasofya Camii'nde 1966 yılına dek Türkçe okunur. Türkiye'de 1950 yılında Arapça ezana dönülmüşken Kıbrıs'ta durum farklı olur ve Kıbrıs Türkleri Anavatan'dakilere oranla Türkçe ezana daha fazla sahip çıkarlar. (17)

Kıbrıs'ta kullanılan deyim ile 'çarşafın atılması' yani kıyafet devrimi ve Türk kadının sosyal yaşamda yerini alması da yine Türk cemaati tarafından hemen benimsenir ve uygulanmaya başlanır. Yasa yapma hakkı İngiliz Valisi'nde olması nedeni ile Kıbrıs Türkü'nün yoğun uğraşları ve ısrarlı talepleri sonucu bu konudaki yasal düzenlemeler ancak 1952 yılında yürürlüğe girer. (18)

Aydın Hanım ile 1949 yılında evlenen Rauf Denktaş, Kıbrıs'ta İngiliz yönetiminin henüz medeni kanun ile ilgili düzenlemeler yapmamış olmasına karşın, nikahta, Salih Hoca'ya “Boşanma hakkımı eşime devrediyorum. Lütfen nikah anlaşmasına kaydediniz” der. (19)

Kıbrıs Türkleri, Atatürk devrimlerini hayata geçirirken sadece İngiliz sömürge yönetimi ile değil, adada bu devrimlere ayak direyen bazı gericilik akımları ile de savaş vermek zorunda kalır.

Bunun bir örneği, Türkiye'den sürgün edilen yüzelliliklerden, Kıbrıs'a yerleşmiş ve İngiliz koruması altında Türkiye Cumhuriyeti karşıtı faaliyetlerde bulunmaya başlamış olan Sait Molla ve onun müritleridir. Önce bir gazete çıkarmaya çalışan ancak satamayacağını anlayınca bundan vazgeçen Sait Molla, yüz elliliklerin bir kısmının Yunanistan'da çıkardığı İtila gazetesinden yararlanmaya karar verir. İtila birçok Kıbrıs Türk'ünün adresine gönderilmeye başlanır. Sait Molla da bu arada köy köy gezerek Türkiye Cumhuriyeti karşıtı propagandaya başlar. Ancak Kıbrıs Türkü ne bu gazeteye ne de yapılan propagandaya ilgi gösterir. Hatta tam aksine adada bir öfke uyanır. Halk gönderilen bu gazeteyi iade etmeye başlar.

Söz gazetesi sahibi Mehmet Remzi Okan'ın2 Nisan 1926 tarihli gazetesinde, Sait Molla'nın bu tür faaliyetlerini kınayan ve Yunanistan'a casusluk yaptığını açıklayan yazısı Sait Molla ve İngilizleri kızdırır. Hakkında hakaret davası açılır. 2 ay hapis ve yüklü para cezası verilen Remzi Okan'ın bu parayı ödeyemeyerek matbaasını kapatmak zorunda kalacağını düşünen İngilizler yanılır.

Mahkemenin bu adaletsiz kararı Kıbrıs Türkü'nde infial yaratır. Hemen bir yardım kampanyası düzenlenerek para cezası ödenir. Gazetenin yöneticiliğini geçici olarak bir avukat üstlenir. Hapse girerken uğurlandığında olduğu gibi hapisten çıkarken de davullu zurnalı sevgi gösterileri ile karşılanan Remzi Okan yeniden gazetesinin başına döner. Bu olay Sait Molla'nın zaten az olan mürit sayısını daha da azaltır ve Sait Molla bir süre sonra yalnızlaşır, etkisiz hale gelir. (20)

KIBRIS TÜRKLERİ FESLERİNİ ÇIKARIR

Yine yüzelliliklerden olan Sabri Hoca, İngilizlerden aldığı güç ile Kıbrıs Ayasofya Camii'nde verdiği vaazlarda, Ankara Hükümeti'ne karşı ağıza alınmayacak hakaretlerde bulunur. Bir gün sabrı tükenen Atatürkçü Kıbrıs Türk cemaati, özellikle de gençler, kendisini vaiz sandalyesinden alaşağı ederek döverler. (21)

Atatürk'ün 1925 yılında Kastamonu'da şapka giydiği duyulur duyulmaz Kıbrıs Türkleri feslerini çıkarır ve derhal şapka giymeye başlarlar. Öyle ki, şapka bulmakta güçlükler yaşanır, Rum mağazalarından temin edilen şapkalar halka yetmediği için yakın ülkelere şapka siparişleri verilir, birçok Kıbrıs Türkü de şapka üretimine başlar. (22)

Sivil halkın birer birer şapka giymeye başlamasından sonra İngiliz sömürge yönetimi resmi kuruluşlara genelge göndererek hiç kimsenin şapka giyemeyeceğini duyurur ve ağır tehditlerde bulunur. Ancak bu genelge yine Kıbrıs Türkü'nü durduramaz. Rauf Denktaş'ın babası hakim Mehmet Raif Bey bu konuda diğer kamu görevlilerine öncülük ederek başında şapka ile görevine gitmeye başlar. İngiliz Valisi, 'İngiliz aleyhtarı' ilan ettiği Raif Bey'i Baf'a sürgün eder ancak Raif Bey yine de şapkasını çıkarmaz. Bunu gören diğer Türk hakimler de şapka giymeye başlayınca İngiliz yönetimi baskının sonuç vermediğini anlar. (23)

Kıbrıs Türk halkı Atatürk devrimlerini öyle yakından izler ki, 15 Ağustos 1928 günü Lefkoşa'da toplanan Kıbrıs Türk Muallimin Cemiyeti, Latin harflerinin Türkiye'de kabul edildiği zaman Kıbrıs'ta da aynen kabulüne oy birliği ile karar verir. (24)

Yeni harflerin kabulünden sonraki ilk eğitim-öğretim dönemi olan 1929-1930 ders yılında Kıbrıs okullarında eğitim artık Arap harfleri ile değil tamamen yeni harflerle yapılmaya başlanır. (25)

Anavatan'da olduğu gibi Yavru Vatan'da da memleket baştan başa dershane haline gelir. Öğretmenler yeni harfleri Kıbrıs Türk halkı ve Türk çocuğuna öğretmek için en ücra köylere kadar seferber olurlar. Kitapçıların Türkiye'den getirdikleri alfabeler için halk her seferinde kuyruklar oluşturur ve saatler içerisinde yeni alfabelerin tamamı satılır. (26)

Türkiye'de çıkan her yeniliği anında özümseyen ve Atatürk'ün gerçekleştirdiği devrimleri içtenlikle uygulayan Kıbrıs Türkleri, soyadı kanununu da yine hiçbir yasal zorunluluk olmamasına karşın hemen benimserler. 1935 yılından itibaren geniş halk kesimi öz Türkçe soyadı alır ve bunu gazetelere verdikleri ilanlarla gururla duyurmaya başlar. (27)

Örneğin Bayraktar Laboratuvarı asistanı Orhan Bey 26 Mart 1935 tarihli Söz gazetesine verdiği ilanda şöyle demektedir: “Sayman'ı soyadı olarak aldığımı ve aynı zamanda bu büyük inkılabı vesile ederek nikahlımın adı olan Arapça 'Enver'in de bugünden sonra Türkçe karşılığı olan 'Işık'a çevrildiğini bildiririm.” (28)

Rauf Denktaş'ın Türkiye'de doktorluk yapan ağabeyi Cahit Bey de, Kıbrıs'taki babasına mektup yazarak 'Denktaş' soyadını aldığını söyler. Mektubunda 'denk' ve 'taş' sözcüklerine dikkati çekerek, 'adil, güçlü, hak veren' anlamına geldiklerini belirtir. Oysa babasının istediği bu değildir. Hakim Raif Bey, köyündeki derenin adı olan 'Karkot' soyadını almasını oğluna söylemiştir. O günlerde kendisine hiç sormamışlardır ama küçük Rauf'un gönlünden geçen de 'Akın' sözcüğüdür. Bu ismi ona ilkokul öğretmeni vermiştir. Yıllar sonra Halkın Sesi gazetesinde yazmaya başladığında 'Akın' adını, göbek adı olan 'Yılmaz' ile birleştirecek ve 'Akın Yılmaz' imzasını kullanacaktır. (29)

SOYADLARINI ATATÜRK VERMİŞTİR

Kıbrıs Türklerinin 1930'lardaki liderlerinden Necati Özkan, TBMM üyeliği yapan Fatin Güvendiren gibi kimi Kıbrıslı soydaşlarımıza ise soyadlarını Atatürk vermiştir. (30)

Necati Özkan, Atatürk ile görüşme olanağı bulan ilk Kıbrıslı Türk önderdir. Özkan, Kıbrıs Türk toplumu adına 1935 yılı başında Ankara'da temaslarda bulunurken, Atatürk'ün Etnografya Müzesi yanındaki Halkevi'nde Hatay konusunda yaptığı konuşma esnasında kalabalık içinden, “Kıbrıs'ı da, Kıbrıs'ı da Atam... Bizi de, Kıbrıs Türkü'nü de kurtar Atam!” diye haykırması üzerine Atatürk 'Kıbrıs'ı da kurtarmasını isteyen' kişi hakkında yanında bulunan Kıbrıslı Fatih Güvendiren'den bilgi alır. Çankaya Köşkü'ne davet edilen Necati Özkan, Atatürk'e Kıbrıs konusunda bilgi verir. Bu görüşmede Atatürk, Necati Bey'e 'Özkan' soyadını verir ve büyük boy resmini imzalayarak hediye eder.(31)

Türkiye'de Cumhuriyet'in ilanından sonra kutlanmaya başlanan ulusal bayramlar aynı şekilde Kıbrıs Türkleri tarafından da benimsenir. İngiliz sömürge yönetiminin tüm baskılarına karşın okullarda ve spor sahalarında sürdürülen kutlamalar, evlere bayrak çekilmesi ve Türkiye Konsolosluğu'nu ziyaret hiçbir zaman aksatılmaz. Kıbrıs Türk gazeteleri ulusal bayram günlerini manşetten kutlar, bu günlere özel olarak kırmızı mürekkeple baskılar yapar. (32)

Kurtuluş Savaşı sırasında yardım kampanyalarına öncülük eden Kıbrıs Türk basını, Cumhuriyet'in ilanından sonra Ankara ve İstanbul basınında fikir ayrılıklarının olması ve sadece İstanbul gazetelerinin Kıbrıs'a geliyor olmasından ötürü Ankara'nın görüşlerini okurlarına ulaştırmayı görev edinir. Önce Ankara gazetelerinde yayınlanan makalelere kendi gazetelerinde yer verme yoluna gidilir. Sonra bu yeterli görülmeyip, Ankara'da yayınlanan Hakimiyet-i Milliye gazetesinin adada satışı sağlanır. (33)

Atatürk'ün emri ile Kıbrıs'ta yayın yapan Söz ve Ses gazetelerine belli aralıklarla maddi yardım yapılır. Ayrıca Atatürk, Kıbrıs Türklerinin Kurtuluş Savaşı boyunca ortaya koyduğu tavırdan dolayı memnuniyetini Basın-Yayın-Enformasyon Genel Müdürü Ahmet Ağaoğlu aracılığıyla 1922 yılında bir mektupla Söz gazetesine bildirir. (34)

Söz gazetesi sahibi Mehmet Remzi Okan'ın kızı Beria Remzi Özoran'ın anlattığına göre; yeni harflere geçiş döneminde Remzi Okan da Latin harfleri ile yayına geçmek için Almanya'da bir firmaya harf siparişi verir. Ancak bir tesadüf eseri olarak Türkiye Cumhuriyeti de aynı matbaaya harf siparişi vermiştir. Alman firması bir hata yaparak her iki sipariş için tek fatura çıkarır ve Türkiye'ye gönderir. Bu durum Atatürk'e aktarılır ve ne yapılması gerektiği sorulur. Oda derhal Söz gazetesinin siparişinin de ödenmesi emrini verir. (35)

Dönemin Hakimiyet-i Milliye gazetesi yazı işleri müdürü Naşit Hakkı Uluğ bu konuya ilişkin anısını şu sözlerle anlatır:

“Bir sonbahar günü, büroma yaşlıca, orta boylu, esmer güzeli bir zat geldi. Biz Türk harfleri ile gazete çıkarmak için çok meşgul günlerimizden birini yaşıyorduk. Tanımadığım bu misafir tatlı bir Kıbrıs şivesi ile 'Lefkoşa'dan geliyorum, ben Remzi...' deyince her işi bırakıp, Türk dilini bir bayrak gibi Yeşilada'da sürdüren meslektaşımız ile müsafaha etmiştim. Remzi Bey, İstanbul'dan Türk harflerini almak için gelmişti. Anavatan'a gecikmeden ayak uyduran bu teşebbüsten Büyük Gazi hem memnun olmuş hem de adına ilgilenmemizi emir buyurmuş, kendisine verilmek üzere bir de kapalı zarf verdikten sonra: 'Kıbrıs'ta Türk dili sönmemelidir.' demiştir.”(36)

“BENİ ÇOK DUYGULANDIRIYORSUNUZ”

Gazeteci Remzi Okan Bey'in arkadaşlarına anlattığına göre, Atatürk Kıbrıs Türk halkına şu mesajı göndermiştir: “Bize bağlılığınızı görüyor ve takdir ediyorum. Beni çok duygulandırıyorsunuz. Bizim istediğimiz Kıbrıs'ta Türk sesi sönmesin.” (37)

Kıbrıs'ta Anavatan'a böylesine bağlı bir Türk halkının varlığı, her ne kadar yoksullukla boğuşuyor olsa da genç Türkiye Cumhuriyeti'ni adada konsolosluk açmaya ve soydaşları ile yakından ilgilenmeye iter.

1925 yılında Türkiye Cumhuriyeti Larnaka Konsolosu olarak adaya atanan Asaf Bey Kıbrıs'tan Türkiye'ye yüksek öğrenime gidecek gençlere yardımcı olur, dernek ve cemiyetlerin faaliyetlerini destekler, milli günlerin kutlanmasına öncülük eder ve en önemlisi Kıbrıs'ta Türk toplumunun zaten yoğun bir şekilde ilgi gösterdiği Atatürk devrimlerinin yaygınlaşmasına yardımcı olur. (38) Kıbrıs'ta fesi çıkarıp şapka giyen ilk kişi olan Mustafa Fadıl Nekipzade'yi yanına alarak halk arasında dolaşır.(39)

Asaf Bey 1928 yılında Larnaka'dan sık sık Lefkoşa'ya gelerek Kıbrıs Türk toplumu ileri gelenleri ile eğitim ve kültür konularını görüşür, öğretmen ihtiyaçlarını belirler, onların diğer sorunlarıyla yakından ilgilenir, önemli gördüğü konuları da gereğinin yapılması için düzenli olarak Ankara'ya bildirir. (40)

Türkiye'nin 'Büyük Tayyare Piyangosu' 1920'li yıllardan itibaren Kıbrıs'ta Türkler arasında da satılmaya başlanır. (41)

Anavatan'ın adada yaşayan Türkler ile kültürel ilişkileri geliştirme çabaları amacı ile İstanbul Şehir Tiyatrosu 1929 yılında Kıbrıs'a gelerek oyun sergiler. (42)

1932'de Adana Seyhan futbol takımı Kıbrıs'a gelerek Lefkoşa Türk futbol takımı ile iki maç yapar. Büyük sevgi ile karşılanan ve en iyi şekilde ağırlanan Adanalı sporcuların bu ziyareti Kıbrıs Türk halkına büyük moral verir. (43)

Atatürk'ün Kıbrıs'a ve Kıbrıs Türklerine olan ilgisi sadece bu örnekler ile sınırlı değildir elbette.

Bir gün güneyde askeri bir tatbikatı izleyen Atatürk etrafında bulunan subaylara, 'Türkiye'nin yeniden işgal edildiğini ve Türk Kuvvetleri'nin sadece bu bölgede mukavemet ettiğini farz edelim. İkmal yollarımız ve imkanlarımız nelerdir?' sorusunu sorar. Subaylar bir çok görüş ve düşünceler ileri sürerler. Atatürk hepsini sabırla dinler, sonra elini haritaya uzatır ve Kıbrıs'ı işaret ederek, 'Efendiler, Kıbrıs düşman elinde bulunduğu sürece bu bölgenin ikmal yolları tıkanmıştır. Kıbrıs'a dikkat ediniz. Bu ada bizim için önemlidir.' der. (44)

Kıbrıs Atatürk için hep çok önemli olmuştur.

Daha Kurtuluş Savaşı devam ederken, İngiliz Dışişleri Bakanı Lord Curzon'un Ekim 1920'de Kıbrıs Rum heyetini kabulü sonrası 17 Kasım 1920 tarihli Hakimiyet-i Milliye gazetesinde yer alan, 'Bir Türk beldesi olan Kıbrıs üzerinde haklarımızı muhafaza etmekte olduğumuzu açıkça belirtme ihtiyacı görüyoruz' cümlesi ile tüm dünyaya açık bir mesaj verilir. (45)

Her ne kadar Kıbrıs Lozan'da Anavatan'ın dışında kalmış olsa da, Türk heyetinin antlaşma metninin 16. maddesine eklettiği, 'Bu arazi ve cezirelerin mukadderatı, ilgililer tarafından tayin edilmiştir ve edilecektir' cümlesi ile Türkiye Kıbrıs'ın geleceği hakkında söz sahibi olmaya ve Kıbrıs'ın üçüncü bir ülke tarafından ele geçirilmesi halinde de itiraz hakkını saklı tutmaya devam eder. (46)

KKTC'YE GİDEN YOLUN KAPISI LOZAN İLE ARALANMIŞ OLUR

Böylece,1959 Garanti Antlaşması, 1974 Kıbrıs Barış Harekatı ve en sonunda KKTC'ye giden yolun kapısı Lozan ile aralanmış olur.

Belki Yavruvatan Anavatan'dan ayrı düşmüştür ama Atatürk Türkiye'si Kıbrıs'taki soydaşlarının gerek eğitim gerekse kültürel gereksinimleri ile yakından ilgilenmiş ve Kıbrıs Türkünün hızla kalkınması ve moralini yüksek tutması konusunda elinden geleni yapmıştır. Şevket Yurdakul anlatıyor:

“(Göç dalgasının durdurulmasından sonra) tahsil için gençler gelmeye başladı. Bizden evvel liseyi bitirenlerin pek azı yüksek tahsil için Türkiye'ye gelmiş ise de, bizim ve bizden sonraki nesillerin hemen hepsi gelmeye başlamıştı. Gelen gençler fakültelere, yüksek okullara yatılı ve gündüzlü kayıt için başvuruyorlardı. Ama yenemedikleri bir çok engellerle karşılaşıyor, emellerine kavuşamıyorlardı. Bu zorlukları yenebilmek için bir kaç arkadaş bir cemiyet kurmayı düşündük.”

İstanbul'daki Kıbrıslılar bir araya gelir ve 'Kıbrıs Türk Talebe Birliği' adıyla bir dernek kurarlar. Atatürk'ü de onursal başkan yapmak isterler, bunu tüzüklerine de yazarlar ve Atatürk'e başvururlar. Ancak görüştükleri kimselerden Atatürk'ün Çocuk Esirgeme Kurumu, Kızılay, Türk Hava Kurumu gibi cemiyetler dışında hiç bir oluşumun onursal başkanlığını kabul etmediğini öğrenirler.

Fakat 8-10 gün sonra Atatürk'ten gelen yanıt ile büyük sevinç yaşarlar. Atatürk hami başkanlığı kabul etmiş ve her türlü istekleri konusunda CHP İstanbul İl Başkanı Cevdet Kerim İncedayı'yı görevlendirmiştir.

Böylece cemiyetin çalışmalara başlaması ve Atatürk'ün emirleri ile birlikte Kıbrıs Türkü gençlerin giremediği fakülte, yüksek okul kalmaz. Hatta İngiliz vatandaşı olan Kıbrıs Türkü gençler askeri liselere, Harbiye'ye kayıt yaptırabilir, bir taraftan da Türk vatandaşlığına alınırlar. (47)

Atatürk'ün bu konuya verdiği önem ve açtığı kapı sayesinde Kıbrıs Türk halkının son yüzyıldaki doktor, hukukçu, öğretmen, sanatçı kadrolarının büyük çoğunluğu Türkiye'de eğitim almış, Türkiye Cumhuriyeti'nden altmış yıl sonra kurulacak olan KKTC devletinin kadroları bir anlamda Türkiye'de yetişmiş olur.

Kıbrıs ile yakından ilgilenen ve soydaşlarının gereksinimleri konusunda elinden geleni yapan genç Türkiye Cumhuriyeti, ada konusundaki düşüncelerini dış dünya ile de paylaşmayı ihmal etmez.

Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet dönemlerinde dış misyon temsilcilerine mesaj vermek istediği zaman bu mesajları dolaylı yoldan gazeteler üzerinden vermeyi tercih eden Atatürk, Kıbrıs konusunda vermek istediği mesajlar için de yabancı misyon şefleri tarafından sürekli takip edilen Cumhuriyet gazetesini seçer. Cumhuriyet, 1930'lu yıllarda, Kıbrıs Türk halkı ve onların sorunları ile yakından ilgilenmeye, bu konuda haberler yapmaya başlar. Hatta gazetenin Kıbrıs'tan haber ve yazı gönderen muhabirleri vardır.

Cumhuriyet'te Kıbrıs ile ilgili haber ve yorumların yoğunluk kazanması ve en sonunda 24 Mayıs ve 7 Haziran 1938 tarihinde çıkan ve Kıbrıs Türklerine daha fazla ilgi gösterilmesini belirten iki yazı, Kıbrıs Valisi H.R. Palmer, Ankara'daki İngiliz Büyükelçi Sir Percy Loraine ve Londra'daki Sömürgeler Bakanlığı arasında gizli yazışmalara sebep olur.

Bu yazışmalarda H.R. Palmer, Cumhuriyet'te yayınlanan bu iki yazının Kıbrıs Türk basınında yer almasını sansürlediğini belirtir. Kıbrıs'ta kapsamlı dağıtımı olan Cumhuriyet'in adaya girişinin yasaklanması konusunda adımlar atılmasını ister. (48)

İngilizleri bu kadar telaşlandıran bir başka şey ise aynı tarihlerde bir Türk gemisinin Kıbrıs'ı ziyaret edecek olmasıdır. 20 Haziran 1938 tarihinde Deniz Harp Okulu gemisi Hamidiye Zırhlısı Mağusa Limanı'na yanaşır. Cumhuriyet tarihinde ve de Atatürk hayatta iken ilk kez böylesi bir ziyaret gerçekleşmektedir. Bu ziyaret Kıbrıs Türk halkını sevince boğar. Unutulmadıklarını, Anavatanlarının yanlarında olduğunu hisseden binlerce Türk adanın her tarafından Mağusa'ya akın eder. Gemi kaldığı üç gün boyunca ziyaretçilere açık tutulur, subaylar tarafından ziyaretçilerin göğüslerine kırmızı-beyaz kurdeleler takılır. (49)

ATATÜRK İLE TANIŞMA FIRSATI BULMUŞ BİRÇOK KIBRIS TÜRKÜ OLMUŞTUR

Kıbrıs Türk halkının kalbi Anavatan ve Ata'sı ile böylesine çarptığından, tıpkı Necati Özkan örneğinde olduğu gibi, Atatürk ile tanışma fırsatı bulmuş birçok Kıbrıs Türkü olmuştur.

Eski İstanbul Vali Yardımcısı Şevket Yurdakul hukuk fakültesi öğrencisiyken arkadaşı Enver'in kaplıca tedavisi gördüğü Yalova'ya gider. Arkadaşı tedavi görürken aynı zamanda ders çalışmaktır amaçları. Bir gün Tevfik Rüştü Aras, Kılıç Ali ve arkadaşları termalin bahçesinde tavla oynamaktadır. Yurdakul onları seyreden grubun içinde yer alırken bir otomobil ile Atatürk gelir.

Atatürk kalabalık ile ilgilenmeye ve tanımadıklarına ad soyadlarını sormaya başlar. Sıra Şevket Yurdakul'a gelince Atatürk nereli olduğunu sorar. Kıbrıslı olduğunu öğrenince neden Yurdakul soyadını aldığını merak eder. Şevket Bey, 'Kıbrıs'ın yurt için, bilhassa İstanbul için İngilizlere köle (kul) olarak verildiğini, bu yüzden Yurdakul soyadını aldığını' söyler.

Bunun üzerine Atatürk Şevket Yurdakul'a, 'yakında orasının da kölelikten kurtulacağını' söyler ve Tevfik Rüştü Aras'a dönerek, 'Duyuyor musun Aras? Kıbrıslıların duyduğu hasreti, üzüntüyü...' der. (50)

Atatürk'ün uzun seneler hizmetinde bulunmuş, Dil Kurultayı'nda çalışmalar yapmış olan Kıbrıslı Saffet Engin, Hatay'ın Fransız mandasından kurtulması için çalışıldığı günlerde Atatürk'e Kıbrıs'ın geleceğinin ne olacağını sorar. Atatürk Engin'in omzuna dokunarak 'Onun da sırası gelecek Saffet Bey' der. (51)

Bütün bunlardan da anlaşılmaktadır ki Atatürk'ün bu konuda planları vardır ancak ne yazık ki ömrü vefa etmemiştir.

Atatürk ile yakından çalışma fırsatı bulmuş, TBMM üyeliği yapmış Kıbrıs Türkleri de vardır. Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Hikmet Bayur, Bursa Valiliği ve milletvekilliği yapmış olan İstiklal Madalyası sahibi Fatin Güvendiren, İzmit milletvekili Hüseyin Sırrı Bey bu isimlerden ilk akla gelenlerdir. (52) (53)

Ayrıca Prof. Dr. Ata Atun, Kıbrıs'ta meydana gelen 1931 Rum isyanlarından sonra Ankara'ya gelen ve kurulacak olan mukavemet hareketi için yardım isteyen bir Kıbrıs Türk heyetine Atatürk'ün o günlerin zor ekonomik koşulları altında büyük bir maddi yardımda bulunduğunu söyler. (54)

Daha birçok örnek ve olay eklenebilecek olan “Atatürk dönemi Türkiye-Kıbrıs ilişkileri” ana hatları ile bu şekildedir.

Kurtuluş Savaşı'na kadar 'Osmanlı' ve 'İslam' kimliği taşıyan Kıbrıs Türklerinde Türk kimliğinin ön plana çıkması Milli Mücadele ile gerçekleşmiş ve Atatürk Türkiye'si ile doruğa ulaşmıştır. (55)

Atatürk Kıbrıs Türk halkında direnişin, aydınlanmanın ve bağımsızlığın en büyük sembolü olmuştur.

Böylece Kıbrıs Türkü, yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti topraklarının dışında kalmış olsa da her an gözünü Anadolu'ya çevirmiş, hiçbir zorunluluğu olmamasına karşın, hatta İngiliz sömürge yönetiminin engelleme çabalarına canı pahasına göğüs gererek, tamamen kendi iradesi ile ve neredeyse Türkiye ile eş zamanlı olarak, Cumhuriyet devrimlerini adada hayata geçirmiş, Atatürk'e yürekten bağlanmıştır.

Bu öyle bir bağlılıktır ki... Cumhuriyet'in onuncu yılı olan 1933'te, Ankara Ulus'ta Cumhuriyet Meydanı ve Atatürk heykeli yapılırken tüm illerden getirilen toprakların meydanın temeline konmasına karar verildiğinde, İstanbul'daki Kıbrıs Türk Talebe Birliği üyeleri Kıbrıs'tan verebilecekleri hür toprakları olmadığından ötürü Cerrahpaşa Hastanesi'ne giderek kanlarını aldırmış ve Cumhuriyet Meydanı'nın temeline konmak üzere Ankara'ya göndermiştir. Gönderdikleri kanlar Türkiye'nin tüm illerinden gelen topraklar ile birlikte temele konmuştur. (56)

ATATÜRK'ÜN BU DENLİ ETKİLİ OLDUĞU BAŞKA BİR TÜRK TOPLUMU YOKTUR

Bugün ise, Büyük Atatürk'ün kabrinde Türkiye'nin tüm illerinden gelen topraklar gibi ne mutlu ki bağımsız KKTC'nin de toprağı bulunmaktadır.

Kıbrıslı siyasetçi ve yazar İsmail Bozkurt'un dediği gibi, Atatürk'ün bu denli etkili olduğu başka bir Türk toplumu yoktur. (57)

Kıbrıs Türkü'nün bugüne dek varlığını koruyabilmesi ve Kıbrıs'ın bir Yunan adası olmasının önüne geçebilmesindeki en önemli etken, ada Türklerinin Atatürk'e ve onun ilke ve devrimlerine olan bağlılığıdır. 1897 yılında Mustafa Kemal henüz 16 yaşındayken Osmanlı'dan kopan ve 1913 yılında ise kesin olarak Yunanistan'a ilhak olan Girit'in ne yazık ki tarihsel açıdan Atatürk'ü olmaması en büyük talihsizliği olmuştur.

Rauf Denktaş bu durumu 1981 yılında şu sözleri anlatır:

“Kıbrıslı Türkler Ata'nın izinden yürümekle Türklüklerini ve toplumsal benliklerini kazanabildiler, en sonunda da bu Türk topraklarında özgür yaşama hakkına sahip otonom bir toplumsal statüye kavuştular. Anavatan ile kültürel bağları koparmamakla Yavru vatan'ın, Anavatan'a uzanan bir düşman hançeri olmasına mani olduk. Kıbrıs Türkleri'ni Girit'te kullanılan metotlarla yok etmek mücadelesini yürüten Rum-Yunan ikilisinin başarısızlığının yegane nedenini, Atatürkçü çizgide oluşumuzda görürüm. Böyle olmasaydı buradaki Türklük de Girit'te olduğu gibi yok edilebilir veya en azından Rodos'taki Türkler gibi gittikçe ezilen, silinen, ezilmiş ve susturulmuş bir koloni haline itilebilirdi.

Atatürkçülük sayesinde Rum'un kölesi olmaktan, komünizmin kotasında milliyetsiz ve renksiz bir kitle haline gelmekten kurtulduk ve onun mücadelesini vererek bağımsızlığımıza ve özgürlüğümüze sahip çıktık. Türkiye'de ve Yavru vatan'da kurtuluş yolu Atatürk yoludur, yüceliş yolu da onun nurlu yoludur.” (58)

Evet ne mutlu ki Kıbrıs Girit olmamıştır ve olmayacaktır! Çünkü Atatürk fikirleri ve manevi mirası Türkiye'de de Kıbrıs'ta da sonsuza dek yaşayacaktır!

Gökhan Cebeci

Kaynaklar:

1) Atatürk Döneminde Türkiye – Kıbrıs İlişkileri (1919-1938), Sabahattin İsmail – Ergin Birinci, Akdeniz Haber Ajansı Yayınları, s. 314, 315

2) Atatürkçü Kıbrıs Türkleri, Reşat Akar, 1981, s.10, 11

3) Atatürk Devrimlerinin Kıbrıs Türk Toplumuna Yansıması, Mustafa Haşim Altan, KKTC Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Bakanlığı Yayınları, 1997, s. 50-52

4) Atatürk Döneminde Türkiye – Kıbrıs İlişkileri (1919-1938), Sabahattin İsmail – Ergin Birinci, Akdeniz Haber Ajansı Yayınları-8, s. vii, 14

5) A.g.e. s. 27-29

6) A.g.e. s. 214

7) A.g.e. s. 256

8) Atatürkçü Kıbrıs Türkleri, Reşat Akar, 1981, s. 10-13

9) A.g.e. s. 14

10) Atatürk Devrimlerinin Kıbrıs Türk Toplumuna Yansıması, Mustafa Haşim Altan, KKTC Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Bakanlığı Yayınları, 1997, s. 98, 99

11) Kıbrıs Dün-Bugün-Yarın, Prof. Dr. Derviş Manizade, Kıbrıs Türk Kültür Derneği İstanbul Bölgesi Yayınları, 1975, s. 19

12) Atatürkçü Kıbrıs Türkleri, Reşat Akar, 1981, s. 15

13) A.g.e. s. 17

14) A.g.e. s. 18

15) A.g.e. s. 27

16) A.g.e. s. 28, 29

17) Arapça Ezana Dönüş ve Bunun Kıbrıs Türk Basını'ndaki Yankıları, Başak Ocak, Dokuz Eylül Üniversitesi, s. 63

18) Atatürkçü Kıbrıs Türkleri, Reşat Akar, 1981, s. 31, 32

19) Rauf Denktaş – Yeniden Yaşasaydım, Nur Batur, Doğan Kitap, s. 112

20) Kıbrıs Türkleri ve Atatürk İnkılaplarının Kıbrıs'ta Uygulanması, Dr. E. Tuğg. Erdal Yurdakul, Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı Yayınları, 2002, s. 74-76

21) Kıbrıs Dün-Bugün-Yarın, Prof. Dr. Derviş Manizade, Kıbrıs Türk Kültür Derneği İstanbul Bölgesi Yayınları, 1975, s. 418

22) Atatürkçü Kıbrıs Türkleri, Reşat Akar, 1981, s. 36

23) A.g.e. s. 37

24) A.g.e. s. 40

25) Atatürk Döneminde Türkiye – Kıbrıs İlişkileri (1919-1938), Sabahattin İsmail – Ergin Birinci, Akdeniz Haber Ajansı Yayınları, s. 231

26) A.g.e. s. 223-226

27) A.g.e. s. 260

28) A.g.e. s. 264

29) Rauf Denktaş – Yeniden Yaşasaydım, Nur Batur, Doğan Kitap, s. 60-61

30) Atatürk Döneminde Türkiye – Kıbrıs İlişkileri (1919-1938), Sabahattin İsmail – Ergin Birinci, Akdeniz Haber Ajansı Yayınları, s. 289

31) ErginBirinci, M. NecatiÖzkan, Cilt: I, 1997, Lefkoşa, NecatiÖzkanVakfı Yay. s. 224- 225'ten aktaran: Yrd. Doç. Dr. SibelAkgün, Atatürk DönemiTürkiyeveKıbrısTürkToplumuİlişkileri( 1923- 1938)

32) Atatürk Döneminde Türkiye – Kıbrıs İlişkileri (1919-1938), Sabahattin İsmail – Ergin Birinci, Akdeniz Haber Ajansı Yayınları, s. 177

33) Atatürk Devrimlerinin Kıbrıs Türk Toplumuna Yansıması, Mustafa Haşim Altan, KKTC Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Bakanlığı Yayınları, 1997, s. 95, 96

34) Atatürk Döneminde Türkiye – Kıbrıs İlişkileri (1919-1938), Sabahattin İsmail – Ergin Birinci, Akdeniz Haber Ajansı Yayınları, s. 280

35) A.g.e. s. 284

36) Kıbrıs Dün-Bugün-Yarın, Prof. Dr. Derviş Manizade, Kıbrıs Türk Kültür Derneği İstanbul Bölgesi Yayınları, 1975, s. 15

37) Atatürkçü Kıbrıs Türkleri, Reşat Akar, 1981, s. 39

38) AhmetGazioğlu, İngilizYönetimindeKıbrıs( 1878- 1952 ) Enosis ÇemberindeTürkler, Ankara, KıbrısAraştırmalarıveYayınMerkezi Yay., 1996, s. 226- 227'den aktaran: Yrd. Doç. Dr. SibelAkgün, Atatürk DönemiTürkiyeveKıbrısTürkToplumuİlişkileri (1923- 1938)

39) Atatürkçü Kıbrıs Türkleri, Reşat Akar, 1981, s. 33, 34

40) Atatürk'ün Dış Türkler Politikası, Ercan Karakoç, IQ Kültür Sanat Yayıncılık, 2. Baskı, s. 200, 201

41) Atatürk Döneminde Türkiye – Kıbrıs İlişkileri (1919-1938), Sabahattin İsmail – Ergin Birinci, Akdeniz Haber Ajansı Yayınları, s. 160

42) Atatürk'ün Dış Türkler Politikası, Ercan Karakoç, IQ Kültür Sanat Yayıncılık, 2. Baskı, s. 201

43) Atatürk Döneminde Türkiye – Kıbrıs İlişkileri (1919-1938), Sabahattin İsmail – Ergin Birinci, Akdeniz Haber Ajansı Yayınları, s. 164

44) Kıbrıs Dün-Bugün-Yarın, Prof. Dr. Derviş Manizade, Kıbrıs Türk Kültür Derneği İstanbul Bölgesi Yayınları, 1975, s. 13

45) A.g.e. s. 98

46) Gazioğlu, Ahmet; İngiliz İdaresinde Kıbrıs, 1878-1960, c.I, İstanbul, 1960, s. 31, 32'den aktaran; Kıbrıs Türkleri ve Atatürk İnkılaplarının Kıbrıs'ta Uygulanması, Dr. E. Tuğg. Erdal Yurdakul, Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı Yayınları, 2002, s. 17

47) Kıbrıs Dün-Bugün-Yarın, Prof. Dr. Derviş Manizade, Kıbrıs Türk Kültür Derneği İstanbul Bölgesi Yayınları, 1975, s. 19, 20

48) Gazioğlu, C. A., Enosis Çemberinde Türkler, Kıbrıs Araştırma ve Yayın Merkezi (CYREP), Lefkoşa, 2000, s. 289, 291'den aktaran; Atatürk'ün Dış Türkler Politikası, Ercan Karakoç, IQ Kültür-Sanat Yayıncılık, 2. Baskı, s. 202, 203

49) Gazioğlu, C. A., Enosis Çemberinde Türkler, Kıbrıs Araştırma ve Yayın Merkezi (CYREP), Lefkoşa, 2000, syf 295, 300'den aktaran; Atatürk'ün Dış Türkler Politikası, Ercan Karakoç, IQ Kültür-Sanat Yayıncılık, 2. Baskı, s. 204, 205

50) Kıbrıs Dün-Bugün-Yarın, Prof. Dr. Derviş Manizade, Kıbrıs Türk Kültür Derneği İstanbul Bölgesi Yayınları, 1975, s. 21, 22

51) A.g.e. s. 23

52) A.g.e. s. 222, 223

53) Atatürk Döneminde Türkiye – Kıbrıs İlişkileri (1919-1938), Sabahattin İsmail – Ergin Birinci, Akdeniz Haber Ajansı Yayınları, s. 94

54) Atatürk veKıbrıs, Prof. Dr. Ata Atun,

https://www.turkishnews.com/tr/content/2011/11/10/ataturk-ve-kibris/

55) http://ekitap.kulturturizm.gov.tr/TR,78702/ataturk-ve-kibris-kulturu---ismail-bozkurt.html

56) Atatürk Döneminde Türkiye – Kıbrıs İlişkileri (1919-1938), Sabahattin İsmail – Ergin Birinci, Akdeniz Haber Ajansı Yayınları, s. 291, 292

57) http://ekitap.kulturturizm.gov.tr/TR,78702/ataturk-ve-kibris-kulturu---ismail-bozkurt.html

58) Atatürkçü Kıbrıs Türkleri, Reşat Akar, 1981, s. 7, 8

özer kanlı

mamur
1960 Lefkoşa doğumlu gazeteci.

Ege Üniversitesi Baın Yayın Yüksek Okulu Radyo-Televizyon Bölümü'nden mezun oldu. Okul bitiminde bir süre İzmir'de gazetecilik yaptı. 1983 yılında KKTC'nin ilanından sonra adaya geri döndü. Birlik gazetesinde çalışmaya başladı.

1985 yılında askerlik görevini tamamlayarak Bayrak Radyo Televizyon kurumu'na girdi. 1988 yılında İngiltere'de Radyo ve Televizyon haberciliği kursuna katıldı. 1997'de Brüksel'de 2000 yılında ABD'de ikişer haftalık mesleki eğitim faaliyetlerine katıldı.

BRT Yönetim Kurulu başkanlığı. BRTK müdürlüğü, BRTK yönetim kurulu üyeliği yaptı.

20 ekim 2021 akaryakıt krizi

mamur
ana bayilerin benzin istasyonlarına yakıt vermemesi ile ortaya çıkan durum.

Ana bayiler yani ALPET ve K-PET akaryakıta zam yapılmasını istiyor. bu amaçla hükümete baskı yapmak için yakıt dağıtımını durdurdu. bayiler mevcut stokları neredeyse bitirdi. olan her zamanki gibi halka oluyor. insanlar damacana ile istasyona koşarlar.

feri cansel

mamur
Asıl adı Feriha Cansel olan Feri Cansel, 7 Temmuz 1944 tarihinde Lefkoşa'da doğdu.

İlk evliliğini Britanya vatandaşı biriyle yapan ve bu evliliğinden Zümrüt ismini verdiği kızı dünyaya gelen Feriha Cansel, evliliği bir süre sonra bitince Türkiye'de daha kolay iş bulabilmek için bir apartman görevlisiyle anlaşmalı evlilik yaptı.

1964'te ilk olarak “Kan ve Gurur” isimli filmdeki küçük rolüyle Yeşilçam'a adımını attı. Ardndan “Parisien” isimli ünlü gece kulübünde içki hostesliği yapmaya başladı. Daha sonra da bu kulüpte striptiz yıldızı olarak çalıştı.

Yılmaz Güney'le yolları kesişen Cansel 1969'da Yılmaz Güney'in “Bir Çirkin Adam” filminde oynadı. Yılmaz Güney'in yazıp yönettiği “Bir Çirkin Adam” 1970 Antalya Altın Portakal Film Festivali'nde 'en iyi film' dahil 3 ödül kazandı. Yılmaz Güney ile birliktelik yaşayan Feri Cansel, Güney ile evlilik hayalleri kurarken terk edildi. Cansel, 1960'lı yıllar ve 1970'li yıllarda günün koşullarına uygun piyasa filmlerinde rol aldıktan sonra, ismini 1970'lerde erotik filmlerle duyurdu.

Cansel, erkeksi tavırları, küfrün eksik olmadığı konuşma tarzı ile "Kasımpaşalı Emmanuelle"  olarak lanse edildi.1979'da konser için gittiği İzmir'de tanıştığı ticaretle uğraşan Melih Ük'e aşık oldu. ikili birlikte yaşamaya başladı. Moda'da Zümrüt adını verdikleri bir market açtılar.

Feri Cansel, 2 Eylül 1983 günü çıkan tartışma sonucu nişanlısı Melih Ük tarafından öldürüldü. Lefkoşa Mezarlığı'nda toprağa verildi.

Cinayetten iki gün sonra Melih Ük, Moda'da yakalandı. Karakolda, Feri'nin kendisini kovmak için silahı eline aldığını bu sırada yaşanan karmaşada silahın ateş aldığını pişman olduğunu söyledi.

15 yıl 10 ay hapis cezasına çarptırılan Melih Ük ise, aftan yararlanarak 7 yıl sonra  cezaevinden çıktı.

adapass

mamur
KKTC'ye gelirken Adapass uygulamasını indirip ülkeye giriş formunun doldurulması gerekiyor. ardından bu formun çıktısını alıyorsunuz. 72 saat içinde yaptırdığınız PCR testinin de çıktısını almayı unutmayın. Aşı kartınız varsa hiç unutmayın. Yani 'yok benim tüm bilgilerim telefondadır, yok bu çağda hala print peşinde mi koşacağız' diye isyan etmeyin. Sistem çok güvenilir olduğu için! ellerinizde evraklarla beraber sakin sakin çevreye muzip gülümseme atıp evrakları onaylatın. uçakalanında ülkeye giriş formunu "aşılıdır" diye damgalarlar. damgalı şekilde mutlu mutlu kktc'ye girersiniz.

mete adanır

mamur
Kıbrıs spor dünyasının gururu mete adanır Türkiye'de Samsunspor forması altında top koşturuyordu. Malatyaspor deplasmanına gidilirken yaşanan kazada hayatını kaybetmişti. Kendisiyle beraber 2 futbolcu, teknik direktör ve otobüsün şöförü vefat ederken kazada hayatta kalan birçok oyuncu ve kafile üyesi de ciddi şekilde yaralanmış ve sakat kalmıştı.


mehmedaliler

mamur
Kıbrıs Türklerin en eski ve en ünlü müzik topluluklarından. Keman'da Mehmet Ali, Ut'da Hüseyin Cahit, Tef ve Darbuka'da Ahmet Altıparmak'tan oluşan grup 1930'lu yıllardan 1970'li yıllara kadar Kıbrıs'ın hemen her yerinde müziklerini icra ettiler. Hüseyin Cahit'in ölümü üzerine topluluğa, o yıllardaki adıyla “çalgıcılar”a Def,Zil ve Kaşık enstrümanlarıyla Ahmet Nadide katılır.

1967 yılında çıkardıkları ve içinde "Kıbrıs Çiftetellisi” ile “Kozan Marşı” şarkılarının yer aldığı plak, Kıbrıs Türkleri kadar rumlar tarafından da büyük ilgi görmüştü.

doğan mehmet

mamur
1990 yılında Brighton'da dünyaya geldi. Limasollu bir anne ve Yenibooğaziçili bir babanın oğludur. müzikle tanışması kendisine hediye edile kemanla başladı. Genç yaşta beste yapmaya başladı ve besteleri genellikle İngiliz, Kıbrıs ve Türk müziğinin birlikte kullanıldığı bir sentezden oluştu.

2008 yılında BBC Genç Folk Müzik Ödülleri yarışmasında ilk ikiye girdi. Kasım 2009 yılında “Gypsyhead” isimli ilk albümü piyasaya çıktı. Bu albümde çok sayıda Kıbrıs ve Türk müziği ezgileri yer aldı. Özellikle Dillirga, Çiftetelli, Susta, Uzun Hava, Gülpembe albümde dikkat çeken parçalardı.

Gypsyhead albümü ile İngiliz medyasında Doğan Mehmet için övgü dolu sözler yer aldı. Evening Standard'dan Simon Broughton albüm için “bu çarpıcı bir çıkış” yorumunu yapıldı. Yine Metro Gazetesi “heyecan verici ve şekil değiştiren bir çıkış” diye yorumladı.

Doğan Mehmet, daha sonra The Deerhunters diye bir grupta müzik yaptı.

Doğan Mehmet'in ikinci albümü “Outlandish” Ağustos 2012'de piyasaya çıktı. Bu albümde de en dikkat çeken parça “Leymosun Türküsü” oldu. Bunun yanında Barış Manço'nun “domates biber patlıcan” şarkısı ve eski Türk müziğinin saygın örneklerinden “Üsküdar” da albümde yer alan parçalardandı. Doğan Mehmet'in bu albümü de Evening Standard gazetesi tarafından haftanın CD'si olarak seçildi.

2013 yılında Newcastle Üniversitesi Geleneksel ve Folk Müzik bölümünden mezun oldu.
Doğan Mehmet albüm çalışmalarının ardından 2013 yılından sonra West End'in ünlü tiyatro prodüksiyon şirketi War House'ta müzisyen olarak çalışmaya başladı.

6 /

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol